Hayatın her alanında kültürler ekonomilere anlam ekonomiler kültürlere değer kazandırırlar

Yunus, Mevlana, İbn Arabi derin bilgelikleriyle, Anadolu’nun düşünce ve eylem dünyasının ışığı olurlar. Anadolu’nun Malazgirt’de başlayan, bin yıllık tarihi, bilgelerin eserleriyle yoğurulur. Yunus Anadolu’dan, Mevlana Horasan’dan, İbn Arabi İspanya’dan bakarak, Türklerin kültür ve ekonomi dünyalarını zenginleştirirler. Onlar eserleriyle Anadolu’yu hem tavandan, hem tabandan dönüştürürler.

Okumaya devam et “Hayatın her alanında kültürler ekonomilere anlam ekonomiler kültürlere değer kazandırırlar”

Gelirleri giderlerini karşılamayanların yol açtıkları krizlerin faturasını bütün ülke öder

Bilişim dünyasındaki gelişmelerle, dünyanın ekonomik ve kültürel yapısındaki dönüşümler, bütün ülkeleri hem ekonomik, hem kültürel alanlarda, küresel kuruluşlarla birbirlerine bağımlı hale getiriyorlar.Dünyanın bütün ülkelerinde üretim ve tüketim alanları açan küresel kuruluşlar, girdileriyle olduğu kadar, çıktılarıyla hayatı kolaylaştırarak, ülkeler arasında çok boyutlu bağlar kuruyorlar. Onlarla dünya her yıl biraz daha küçülüyor.

Okumaya devam et “Gelirleri giderlerini karşılamayanların yol açtıkları krizlerin faturasını bütün ülke öder”

Kuralsızlığın olduğu kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz

Toplumların birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları dünyada, kültürün ve ekonominin, ana dinamiğini kuruluşlar oluşturur. Dünyanın her yanında toplumları, kamu, özel ve vakıf kuruluşlar ayakta tutarlar. Onlar üç ayaklı büyük bir masaya benzerler, ayaklardan biri eksik olursa, nasıl masanın dengesi bozulursa, toplumların da dengesi bozulur. Toplumlarda ekonomik, siyasal ve kültürel uyum ve düzen kuruluşlarla sağlanır.

Okumaya devam et “Kuralsızlığın olduğu kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz”

Gündüz gece rüya görmeyenler köklü dönüşümlerin tetikleyicileri olamazlar siyasal sınırları aşmasını başaramazlar

İçine kapanmayan kuruluşlar, büyük rüyalar görürler. Gerçekleştirilecek rüyaları olanlar hem yerel, hem küresel pazarlarda çığır açıcı yeniliklerin öncüleri olurlar. Başarılı kuruluşlar gördükleri rüyalar doğrultusunda yürürler, rüyalarının gerçekleşmesi uğrunda, ümitsizliğe düşmeden, karamsarlığa kapılmadan, yorulma bilmez gayretle çalışırlar. Onlar beklemedikleri zamanlarda, görülmeyen dönüşümlere imzalarını atarlar.

Okumaya devam et “Gündüz gece rüya görmeyenler köklü dönüşümlerin tetikleyicileri olamazlar siyasal sınırları aşmasını başaramazlar”

Ateş dünyasını güneş dünyasına mehmet akif gibi “korkma” demesini bilenler dönüştürür

Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olması, kuruluş yıllarından son yıllarına kadar, eğitime önem vermesinden kaynaklanır. Osmanlı döneminde Bursa, Edirne ve İstanbul yanında, geleceğin sultanlarının sancak beyliği yaptığı Manisa, Kütahya ve Amasya Anadolu’nun eğitim ve kültür merkezleri olmuştur. Bütün Osmanlı şehirlerinin merkezinde çarşı, cami ve medrese vardır. Çarşının zenginliği ve caminin etkinliği, iki kurum arasında uyum ve düzeni sağlayan medreseye dayanır.

Okumaya devam et “Ateş dünyasını güneş dünyasına mehmet akif gibi “korkma” demesini bilenler dönüştürür”

Kültürlerini derinleştirmeyenler ekonomilerini zenginleştiremezler

Dünyada insanlığın varoluş düşüncesinin ana kaynağını, hayata anlam kazandıran kutsal kitaplar oluştururlar. Toplumların düşünce ve eylem dünyasının, derinliğinin ve zenginliğinin artırılmasında, kutsal kitaplar vazgeçilmez bir yer tutarlar. Tarihin her döneminde, toplumları ekonomilerinden önce, kültürleri ayakta tutarlar. Büyük küçük bütün ülkelerde, hayatı ekonomiden önce kültür katlanılır kılar.

Okumaya devam et “Kültürlerini derinleştirmeyenler ekonomilerini zenginleştiremezler”

Dünyadaki bütün yoksullukların üstesinden tüketmesini değil üretmesini bi̇lenler gelirler

Kültürün de, ekonominin de odak noktasında insan yer alır. İnsanın iç dünyasının derinliklerine inmeden, davranışları yönlendiren, ihtiyaçları ve istekleri kavramadan, ekonominin yasaları anlaşılmaz. Kültürle ekonomi birbirini etkiler, ekonominin yolu kültürle açılır. Hayatın değişik alanlarında, insanları ilgilendiren her eylem hem kültürel, hem ekonomik boyutlar taşır.

Okumaya devam et “Dünyadaki bütün yoksullukların üstesinden tüketmesini değil üretmesini bi̇lenler gelirler”

Doğruluk almayanlar doğruluk satmayanlar ekonomik krizlerin üstesinden gelemezler

Kutsal değerlerden bütünüyle arındırılmış ekonomik yapıların, ülkelerin üretim güçlerini büyütmesi, toplumun değişik kesimleri arasındaki gelir dengesizliklerini gidermesi mümkün değildir. Dünyanın hiçbir ülkesinde, kutsalın güneşi seküler balçıkla sıvanmaz. Bu yüzden Nurettin Topçu Fransızların, karşılaştıkları kültürel ve ekonomik krizleri, Paris’in Sorbon meydanındaki Auguste Comte’un büstünü kaldırıp, yerine Pascal’ın heykelini dikmediklerine bağlamaktadır.

Okumaya devam et “Doğruluk almayanlar doğruluk satmayanlar ekonomik krizlerin üstesinden gelemezler”

Başarı akıl terinin göz nurunun el emeğinin ödülüdür

Ahilik Anadolu insanının yüzyıllar önce, kaliteli ürün ve hizmet üretmeyi teşvik etmek amacıyla, üreticilerin kurup geliştirdiği bir kurumdur. Ahiler hayat ve güç kaynağı şehirlerde, değişik alanlarda üretimi geliştirmek için, üreticiler arasında dayanışmyıa ve yardımlaşmayı sağlayan öncülerdir. Onlar üreticiyle birlikte, tüketicinin haklarını koruyan, iyilikleri özendiren, kötülükleri önleyen, dönemlerinin başarılı sivil toplum kuruluşlarıdır.

Okumaya devam et “Başarı akıl terinin göz nurunun el emeğinin ödülüdür”

Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır 

Gündüzün geceyle, gecenin gündüzle iç içe olduğu gibi, kültür ekonomiyle, ekonomi de kültürle iç içedir. Kültür ve ekonomi et ve tırnağa benzer. Nasıl tırnak etten ayrılmazsa, ekonomi de kültürden ayrılmaz. Kültür ve ekonomi hayatın iki yüzüdür. Her kültürel çalışmanın, bir ekonomik boyutu olduğu gibi, her ekonomik çalışmanın bir kültürel boyutu vardır. Bunun için hiç kimse, ya kültür ya ekonomi diyemez. Herkes hem kültür, hem de ekonomi demek zorundadır. 

Okumaya devam et “Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır “

İnsanların sınırsız isteklerini sınırlı ihtiyaçlarıyla sınırlamak

Kültür ve ekonomi, kişisel ve toplumsal hayatın, birbirinden bağımsız olmayan iki ana boyutudur. İki boyutun oluşturduğu alanda, insanın istekleriyle ihtiyaçları birbirleriyle hem yarışırlar, hem de çatışırlar. İnsanın her isteği, bir yanıyla ihtiyaçtır. Her ihtiyacı da bir yanıyla istektir. Bir tüketim konusunun, ne oranda ihtiyaç, ne oranda da istek olduğunu, ekonomiden daha çok kültür belirler. İnsanların isteklerini, ekonomiden önce, kültür sınırlar.

Okumaya devam et “İnsanların sınırsız isteklerini sınırlı ihtiyaçlarıyla sınırlamak”

Bir dünyada iki dünyayı altın oranda harmanlamak

Dünyanın her yanında, insanların tüketim düzeylerini artırma yolunda, yapılan her yatırım ve atılan her adım, fizik dünyayla metafizik dünya arasındaki duvarları sağlamlaştırıyor. Oysa yaşanabilir bir hayat ve sürdürülebilir bir tüketim için, iki dünya arasındaki duvarların güçlendirilmesi değil, baştan sona bütünüyle yıkılması gerekir. Çünkü bütün krizler, iki dünya arasındaki aşılmaz duvarlardan kaynaklanmaktadır.

Okumaya devam et “Bir dünyada iki dünyayı altın oranda harmanlamak”

Yalnız ekonomiyle yaşanmaz ekonomi gereklidir ancak yeterli değildir 

Bir toplumun üretim gücünün büyütülmesi, kimseye haksızlık yapılmadan, üretilen bilgilerin, ürünlerin ve hizmetlerin paylaşılması, bütün ülkelerin ana sorunudur. Toplumların üretim gücünü büyütme ve üretimi paylaşma yöntemleri, yüzyıllar içinde büyük değişiklikler göstermiştir. Ancak kaynakları değerlendirme ve ihtiyaçları karşılama sorunları, her zaman olmuştur, olmaya devam edeceklerdir.

Okumaya devam et “Yalnız ekonomiyle yaşanmaz ekonomi gereklidir ancak yeterli değildir “

Kültürleri derin olmayan toplumların ekonomileri zengin olmaz

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, birbirini izleyen iki dünya savaşıyla, Avrupa ülkeleri bütün altyapı yatırımlarını yitirdiler. Onlar savaşlar sonrasında, kültürel kaynaklarına dayanarak, ekonomilerini yeniden inşa etmeyi başardılar. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında da, Müslüman ülkeler iç ve dış savaşlarla, yakıldılar ve yıkıldılar. Birbirini büyüten savaşlar, doğal kaynak zengini ülkeleri, temel ihtiyaçlarını karşılamayan ülkelere dönüştürdüler.

Okumaya devam et “Kültürleri derin olmayan toplumların ekonomileri zengin olmaz”

Dünyanın her ülkesinde sular canavar ruhlu insanların ellerinde canavarlaşırlar

Kültür ve ekonomi arasında, dayanışma ve yardımlaşmanın yolunu açmadan, insan ve tabiat arasında, uyum ve dengenin sağlanmas mümkün değildir. Nasıl kültür ekonomiyi bağrında taşırsa, tabiat da insanı bağrında taşır. Tabiat olmadan insan, insan olmadan hayat olmaz. Seyit Hüseyin Nasr’ın “İnsan ve Tabiat” kitabında vurguladığı gibi, varoluşun anlamı tabiatta gizlidir. İnsan tabiatın bağrından gelmiştir, yine tabiatın bağrına dönecektir. Tabiattan uzaklaşan hayattan uzaklaşır.

Okumaya devam et “Dünyanın her ülkesinde sular canavar ruhlu insanların ellerinde canavarlaşırlar”

Doğu’dan Batı’ya dünya serbest pazar ekonomisini etik pazar ekonomisine dönüştürmek zorundadır

İnsanlığın bilgi ve bilgelik birikimi içinde, etik değerlerin önemi sürekli vurgulanmıştır. Ancak Batı dünyasında estirilen pozitivist rüzgarlarla, Ekonomi başta olmak üzere, bütün bilimler sekülerleştirilmeye çalışılmıştır. Bilimin kutsallaştırılması ve etik ilkelerin ekonomik gelişmelerin, önündeki engeller olarak görülmesi, dünya üniversitelerinde etikle ilgili derslere, yer açılmasını geciktirmiştir. Yirminci yüzyıldaki gelişmeler, etiği bütün bilimlerin ana çalışma konusu haline getirmiştir.

Okumaya devam et “Doğu’dan Batı’ya dünya serbest pazar ekonomisini etik pazar ekonomisine dönüştürmek zorundadır”

Kapitalizmin ve komünizmim ömrünü tamamladığı dünyada paylaşımcı ekonomi katılıma açık ekonomidir

Ekonomilerin yapısındaki ve kültürlerin dokusundaki gelişmeler, dünyadaki Sağ ve Sol yaklaşımlar arasındaki farkları bütünüyle ortadan kaldırmıştır. Bütün ülkelerde üreticilerle birlikte, tüketicilerin yol açtıkları küresel sorunlar tartışılıyor. Dünyanın karşı karşıya olduğu, siyasal ve finansal krizler, üretimde ve tüketimde sınır tanımayanlardan kaynaklanmaktadır. Yeryüzünün sınırlı kaynaklarıyla, sınırsız büyüme peşinde koşanlar, dünyanın bütün dengelerini altüst etmektedirler.

Okumaya devam et “Kapitalizmin ve komünizmim ömrünü tamamladığı dünyada paylaşımcı ekonomi katılıma açık ekonomidir”

Ekonomik hayatın merkezinde kimsenin kimseyi aldatmadığı herkese açık pazar vardır

Pazarlar tarih boyunca, toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel zenginliklerini, yansıtan alanlar olmuştur. Toplumların canlılıkları, alıcılarla satıcıların el ele verdikleri pazarlardan kaynaklanır. Tarım toplumlarından, bilgi toplumlarına kadar, bütün ülkelerin ekonomilerinde, pazarlar vazgeçilmez bir işlev yüklenirler. İbn Haldun’dan beri devletlerin, pazarlarda yer almalarının ve fiyatları belirlemelerinin, ekonomiye olan, olumlu ve olumsuz etkileri tartışılmaktadır.

Okumaya devam et “Ekonomik hayatın merkezinde kimsenin kimseyi aldatmadığı herkese açık pazar vardır”

Ülkeler dünya pazarlarına kusursuz üretim yapan kuruluşlarıyla açılırlar

Kuruluşların olduğu kadar, ülkelerin başarısı da, dış dinamiklerden daha çok, iç dinamiklerden kaynaklanır. Dünyanın hiçbir yerinde başarı ya da başarısızlık kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bir ülke ya da kuruluşun başarısının olduğu gibi, başarısızlığının da köklü kaynakları vardır. Bütün kuruluşlarıyla birlikte, ülkeleri çökerten dinamikler, dışarıdan önce içeride aranmalıdır. Ülkeler ve kuruluşlar, korkuları ve düşmanlıkları körükleyerek, başarısızlıklarının sorumluluğunu başkalarına yükleyemezler.

Okumaya devam et “Ülkeler dünya pazarlarına kusursuz üretim yapan kuruluşlarıyla açılırlar”

İslam dünyaya muharebeyle değil mudarebeyle yayılmıştır

Dünyanın her yanında, ortaklık kültürü zengin olan toplumların, ürün, hizmet ve bilgi üretme güçleri büyük olmuştur.Ortaklık yapmasını bilenler, hayatın her alanında yardımlaşmasını, dayanışmasını ve paylaşmasını bilirler. Onlar ellerindeki sınırlı kaynakları değerlendirmesini bildikleri için, hiçbir zaman yoksul düşmezler. Bütün ülkelerde ortaklık şemsiyesi altında bir araya gelen herkes, üretim gücüne derinlik kazandırarak, el açan değil, el açılan olur.

Okumaya devam et “İslam dünyaya muharebeyle değil mudarebeyle yayılmıştır”