Bayram günlerinde çuvaldızı kendine iğneyi başkalarına batırmasını bilmek en büyük erdemdir

Bayram günleri paylaşma günleridir. Bayramlarda paylaşma doruk noktasına ulaşır. Bayramlarla kişisel mutluluklar, toplumsal mutluluklara dönüşür. Bayram günlerinde paylaşma kültürü zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Ve gökyüzü ile yeryüzü arasındaki “tozlu zaman perdesi” sonuna kadar açılır, gökyüzünü meleklerin kanat, yeryüzünü de insanların ayak sesleri doldurur. Gidenlerle kalanlar, bayram saatinde camilerde buluşurlar.

Dünyada bulunanlarla, bulunmayanların camilerde buluştukları bayram günleri, paylaşma günleri oldukları kadar, özeleştiri günleridir. Bayram günlerinde hem zorluklar paylaşılır, hem kolaylıklar. Zorluklarla kolaylıkların paylaşılması, barışa giden yolları genişletirken, savaşa giden yolları daraltır. Özeleştiri yapmasını bilenler, bütün günleri bayram günlerine dönüştürerek, barışa yol açan eylemleri özendirir, savaşa yol açan eylemleri önler.

Yirmibirinci yüzyıl, İslam dünyası için bir barış yüzyılı değil, bir savaş yüzyılı olmuştur. İslam dünyası özeleştiri kültürünü zenginleştiremediği için, iç savaş kültürüne yeni boyutlar kazandırmıştır. Yeni bir Oruç Bayramı”nda, Irak”ta, Suriye”de, Afganistan”da, Pakistan”da ve Mısır”da binlerce insan hayatını yitiriyor. Her Müslüman ülkede, her gün yüzlerce suçsuz insan, intihar saldırılarıyla öldürülerek, bütün insanlık öldürülüyor.

Mehmet Akif”in “Şark” şiirinde anlattığı, bugünün İslam dünyasıdır: “Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, tersiz alınlar, işlemez kollar, kaynamaz kanlar, düşünmeyen başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar, yanmış ormanlar, ekinsiz tarlalar, kirli yüzler, secdesiz başlar.” Ve en dehşet verici olanı: ”Gaza” namiyle dindaş öldüren biçare dindaşlar.” Birbirini öldüren, savaşlardan yorgun düşmüş, doğal kaynaklarını değerlendiremeyen, bir İslam dünyası.İslam dünyasında Müslümanların,Müslümanlara verdikleri zararların, hesabını tutmaya kimsenin gücü yetmiyor. 

İnsanlık tarihinin olguları değişmez. Ancak, her kuşak, kendi çağından bakarak, eleştirel bir gözle ve sorgulayıcı bir dille tarihi yeniden yazmak ve yeniden yorumlamak zorundadır. Sınırların önemini yitirdiği, kare dünyada, medeniyetler içi savaşlar bitti, artık devletler değil, medeniyetler savaşacak derken. Yirmi birinci yüzyılda, Müslüman ülkeler, birbirleriyle ve kendi içlerinde savaşmaya devam ediyorlar.

Bir Ramazan,bir Oruç Bayramı gününde, Türkiye başta olmak üzere, bütün İslam dünyası, savaşların sorumluluğunu, İslam dünyasının dışında değil, içinde aramalıdır. Bunun için, nerede hata yaptıklarını anlamak için, Müslüman ülkeler özeleştiriye önem vermeleri hayati önem taşıryor. İslam dünyası hem iğneyi, hem de çuvaldızı başkalarına batırarak, bugünün sorunlarına sağlıklı çözümler bulamaz.Müslüman ülkeler çuvaldızı karşındakilere batırırken, çuvaldızı kendilerine batırmayı öğrenmelidirler.

Tarihin her döneminde, tek tek akılların toplamı olan ortak aklın, akılların her birinden, daha üstün olduğu görülmüştür. Ortak akıl özeleştiriyle zenginleşir. Eleştirel aklın olmadığı yerde, ortak akıl olmaz.

Eleştiri iki boyutludur, bir boyutu içe, bir boyutu dışa dönüktür.

İç eleştiri yapmayanın, dış eleştirisine kimse kulak asmaz.

Kimsenin eleştirisi herkesin eleştirisinden üstün değildir.

Sürekil başkalarını eleştirenler, sürekli yanılırlar.

Eleştirinin olmadığı yerde gelişme olmaz.

İnananlar eleştiriden korkmazlar.