Fatih 2. Roma’yı islam dünyasının 1.Roması olacak İstanbul’a dönüştürmüştür

Fatih Asyalıların olduğu kadar, Avrupalıların da tarihinde köklü dönüşmelere yol açan, Türk sultanlarının başında gelir. Batı’nın İskender’le başlayan Sezar’la devam eden yürüyüşünün yönünü, Fatih İstanbul’u alarak, Doğu’dan Batı’ya çevirmiştir. Fatih sürekli üç kıta ve iki denizi sınırlarının içine alan “Büyük Osmanlı Devleti”nin rüyasını görmüştür. “İkinci Roma” İstanbul’u Türklere başkent yaparak, Orta Çağ’ın kapılarını kapatmış, Yakın Çağ’ın kapılarını açmıştır. Hedefinde “Birinci Roma” vardır, üçüncüsü olmayacaktır.

Okumaya devam et “Fatih 2. Roma’yı islam dünyasının 1.Roması olacak İstanbul’a dönüştürmüştür”

Mehmet Akif’in fatih’i fatih’in yeniden inşa ettiği İstanbul’dur

Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olması, kuruluş yıllarından son yıllarına kadar eğitime önem vermesinden kaynaklanır. Osmanlı döneminde Bursa, Edirne ve İstanbul yanında, geleceğin sultanlarının sancak beyliği yaptığı Manisa, Kütahya ve Amasya, Anadolu’nun eğitim ve kültür merkezleri olmuştur. Osmanlı şehirlerinin odak noktasında çarşı, cami ve medrese vardır. Çarşının zenginliği, caminin etinliği, iki kurum arasında uyum ve düzeni, sağlayan medreseden kaynaklanmıştır.

Okumaya devam et “Mehmet Akif’in fatih’i fatih’in yeniden inşa ettiği İstanbul’dur”

Düz kare dünya yeni Fatih’ler yeni İstanbul’lar bekliyor

Türklerin Asya’dan Avrupa’ya yürüyüşlerinde, Fatih’in bütün Müslüman devletlerin “Kızıl Elma”sı olan İstanbul’u alması, dünya tarihinde köklü dönüşümlere yol açmıştır. İstanbul’un Türklerin eline geçmesiyle, Roma İmparatorluğu ömrünü tamamlamıştır, “Ortaçağ” sona ermiş, “Yakınçağ” başlamıştır. Doyma bilmez bilgi ve bilgelik arayıcısı olan Fatih, dünyanın ilk ve tek “çağ açan” ve “çağ kapayan” Türklerin bilge sultanıdır.

Okumaya devam et “Düz kare dünya yeni Fatih’ler yeni İstanbul’lar bekliyor”

Sekülerleşmeden ekonomik ve kültürel yoksulluğun üstesinden gelmek

Türklerin çok hareketli tarihlerinde, Anadolu’nun dışına açıldıkları, güçlü dönemlerinin ardından, Anadolu’ya çekildikleri güçsüz dönemleri gelmiştir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, büyük bir üretim güçsüzlüğüne düşen Türkiye, başkentini İstanbul’dan Ankara’ya taşıyarak, çok sancılı bir küçülme sürecinden geçmiştir. Türkiye İstanbul’un dünyaya açık çok kültürlü ortamından, Ankara’nın dünyaya kapalı tek kültürlü ortamına dönmesi, üretim güçsüzlüğünün üstesinden gelmesine yetmemiştir.

Okumaya devam et “Sekülerleşmeden ekonomik ve kültürel yoksulluğun üstesinden gelmek”

Dünyaya yön gösteren usta yazarların sayısını çoğaltmak

Yazmak gizemli bir mıknatıs gibi, her yazarı kendine çekmiştir. Onlarca sayfa okunmadan, bir sayfa yazılmaz. Güçlü bir yazar hem konuşurken hem yazarken sözü gereğinden fazla uzatmaz. O konuyu dağıtmadan, anlatmak istediğini, yalın bir dille anlatır. Onun yazdıklarında ne bir cümle eksik ne bir cümle fazladır. Etkili yazarın satır aralarında, büyük boşluklar vardır. Aradaki boşlukları doldurmak okuyucuya kalmaktadır. Etkili yazarlar okumayı yazmayla, yazmayı okumayla bütünleştirmişlerdir.

Okumaya devam et “Dünyaya yön gösteren usta yazarların sayısını çoğaltmak”

Dünyada kültürsüzlüğe savaş açmak edebiyatçıların işidir

Anadolu insanı Yirminci yüzyılda, tarihinde benzeri olmayan bir fırtınalı dönemden geçmiştir. Cumhuriyet döneminde yönetilen kesimden daha çok,yöneten kesimin baskısıyla, Anadolu’da büyük bir başkalaşım yaşanmıştır. Anadolu insanının yüzyıllar içinde oluşan iki dünyalı değerleri bir kenara atılarak, Batı’nın bir dünyalı değerleri benimsetilmeye çalışılmıştır. Toplum büyük bir boşluğa düşme duygusuna kapılmıştır.Dünyanın neresinde olursa olsun, kültürsüzlüğe, değersizliğe, en önemlisi haksızlığa karşı çıkmak aydınların görevidir,edebiyatçıların işidir. 

Okumaya devam et “Dünyada kültürsüzlüğe savaş açmak edebiyatçıların işidir”

Bayram günlerinde çuvaldızı kendine iğneyi başkalarına batırmasını bilmek en büyük erdemdir

Bayram günleri paylaşma günleridir. Bayramlarda paylaşma doruk noktasına ulaşır. Bayramlarla kişisel mutluluklar, toplumsal mutluluklara dönüşür. Bayram günlerinde paylaşma kültürü zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Ve gökyüzü ile yeryüzü arasındaki “tozlu zaman perdesi” sonuna kadar açılır, gökyüzünü meleklerin kanat, yeryüzünü de insanların ayak sesleri doldurur. Gidenlerle kalanlar, bayram saatinde camilerde buluşurlar.

Okumaya devam et “Bayram günlerinde çuvaldızı kendine iğneyi başkalarına batırmasını bilmek en büyük erdemdir”

Bütün ülkeleri saran karamsarlık yüklü bulutları peygamberlerin estirdiği diriltici rüzgarlar dağıtır

İnsanlık tarihinde Habil’den ve Kabil’den bu yana, kutsal kültürle bağların koparan insanlar, hayatın anlamını yitirmekle kalmazlar, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda çıkan, bütün krizlerin de tetikleyicileri olurlar. Fizik dünyanın sınırlarını aşarak, metafizik dünyaya açılmayan toplumlar, önünde ya da sonunda büyük bir boşluğa düşmekten kurtulamazlar. Tarihte kutsal kültüre kapılarını kapatan toplumların, uzun ömürlü oldukları görülmemiştir.

Okumaya devam et “Bütün ülkeleri saran karamsarlık yüklü bulutları peygamberlerin estirdiği diriltici rüzgarlar dağıtır”

Yalnızlık günlerinde yalnız olunmadığının bilincinde olmak

Derin bir güvensizlik, büyük bir kimsesizlik duygusuna kapılan insanlar, İstanbul’dan Tokyo’ya, Paris’ten New York’a kadar, dünyanın hangi şehrinde yaşarlarsa yaşasınlar, dehşet veren bir yalnızlıkla karşı karşıyadırlar. Uyuşturucu ve içki kullanımının, ileri boyutlara ulaştığı dünya metropollerinde, insanlar Erdem Bayazıt’ın bir şiirin başlığında, ustaca özetlediği biçimde, sanki “Yok Gibi Yaşamak”tadırlar. Yokmuş gibi yaşayanlar, Octavia Paz’ın Amerika’da yaşayan Meksikalılardan yola çıkarak, anlattığı “Yalnızlık Dolambacı”ında, yollarını şaşırıp, kaybolup gitmektedirler.

Okumaya devam et “Yalnızlık günlerinde yalnız olunmadığının bilincinde olmak”

Dünya barışı seçilmiş siyasetçi liderler değil seçilmemiş edebiyatçı liderler bekliyor

Dünya barışının mimarları, Maurice Duverger’in “Seçilen Krallar”ı değil, insanlığın “Seçilen Edebiyatçılar”ı olacaktır. Edebiyatçılar yazmaları gerekenleri yazmak zorundadırlar. Edebiyat insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır. Nasıl gecelerin gündüzlere ihtiyaçları varsa, toplumların edebiyatçılara ihtiyaçları vardır. Dünya tarihinde edebiyat medeniyet, medeniyet edebiyat olmuştur. Edebiyatçılar çağlarının düşünce ve eyleminin ana dinamiğini oluştururlar.

Okumaya devam et “Dünya barışı seçilmiş siyasetçi liderler değil seçilmemiş edebiyatçı liderler bekliyor”

Her sene gelen oruç ayı bir gecedir o gece her gecedir

İslam dünyasını Batı dünyasından ayıran farklılıkların başında oruç ayı gelir. Oruç ayında gökyüzünün kapıları inananlara sonuna kadar açılır. Oruç tutanlar arasında çatışma değil, yardımlaşma vardır. Japonya”dan Arjantin”e kadar dünyanın neresinde olursa olsunlar, oruç tutanlar birbirleriyle kardeştirler. Onlar günde üç öğün yemeği, iki öğüne indirerek, yılda bir ay da olsa, basit ve yalın yaşamanın, evrensel bir örneğini verirler.

Okumaya devam et “Her sene gelen oruç ayı bir gecedir o gece her gecedir”

Kitaplar edebiyatçıların arkalarında bıraktıkları yol haritalarıdır

Kötülüklerden iyiliklere, yanlışlıklardan doğruluklara, çirkinliklerden güzelliklere doğru, uzun bir yürüyüşe çıkan Anadolu insanına, bin yıllık tarihi boyunca, edebiyatın dorukları, kılavuzluk yapmıştır. Yüzyılların içinde oluşan, yüzyılların içinden süzülerek gelen, zengin edebiyat Mekke kültürünün, en önemli ve en değerli hazinesidir. Edebiyatla düşünce hayata, hayat düşünceye yansıtılır. Edebiyatın amacı, hayatı yaşanır kılmak, kolaylaştırmak ve güzelleştirmektir.

Okumaya devam et “Kitaplar edebiyatçıların arkalarında bıraktıkları yol haritalarıdır”

Dergah kültürü varlığa sevinmeyen yokluğa yerinmeyen Yunus kültürüdür

Anadolu’nun bin yılık tarihinin kültürel dinamiklerini, bütün boyutlarıyla, Yirmibirinci yüzyıla taşımak hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda Necip Fazıl, Cumhuriyet döneminin canlı bir aynası olmuştur. Onun bir ömür boyu devam eden, med ve cezirlerle dolu şiir dünyası, Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve kültürel çalkantıların, entelektüel düzlemdeki tarihidir. Dünyanın ve Türkiye’nin büyük dönüşüm yaşadığı bir dönemde, Necip Fazıl’ın düşünce dünyasının, ele alınması ve tartışılması hayati önem taşımaktadır. 

Okumaya devam et “Dergah kültürü varlığa sevinmeyen yokluğa yerinmeyen Yunus kültürüdür”

Kültürel çoraklaşmanın üstesinden edebiyat ve medeniyet dergileri gelir

Anadolu insanı Yirminci yüzyılın ilk yarısında, büyük bir kültürel çoraklaşma yaşamıştır. Avrupa ülkeleri karşısıda ekonomik üstünlüğünü yitiren Türkiye, üretim gücünü büyütmenin çaresini, mağlupların galipleri taklit etmesinde aramıştır. Edebiyat ve medeniyet dergileri, Yirminci yüzyıl Türkiye’sinde devletin estirdiği kültürel erozyon, fırtınasına karşı duran, edebiyatçıların toplandığı, düşünce platformları oluşturmuşlardır. Onlar yüzyılların birikimi olan zengin kültürüyle, bağları koparılan Anadolu insanının, kültür ve edebiyat dünyasına, yeni bir renk ve farklı bir tat kazandırmışlardır. 

Okumaya devam et “Kültürel çoraklaşmanın üstesinden edebiyat ve medeniyet dergileri gelir”

Küreselleşmeyen yerel edebiyat derinliğini yitirir

Yerli edebiyatın öncülüğünü, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergilerinin çevrelerinde, halkalanan edebiyatcılar yapmıştır. Onlar kültürsüzleşmeye karşı çıkan, dünyaya açılmada ve küreselleşmede referansları Mekke, Medine ve Kudüs olan, düşünce,kültür ve sanat dergileridir. Mavera’nın sayıları binleri bulan “Yedi Güzel Adam”ları, İslam dünyasının üzerine bir karabasan gibi çöken, yüzeyselleşme bulutlarını dağıtmayı, en önemli küresel görev ve en büyük küresel sorumluluk bilmişlerdir.

Okumaya devam et “Küreselleşmeyen yerel edebiyat derinliğini yitirir”

Sezai karakoç sağda solda değil islamda olan düşünürdür

Devletlerin yönetimi ve yöneticilerin taşıdığı sorumluluklar, Doğu’da ve Batı’da yüzyıllardan beri, düşünürlerin tartıştığı konuların başında gelmiştir. İnsanlık Yusuf Peygamberle, devlette yönetimin ve üretimin önemini kavramıştır. Onun hayatında devlet hiyerarşisinde, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkilerde, doğruluğun, bilginin ve bilgeliğin ne kadar önemli olduğu görülmüştür. Batı’da Platon’dan, Thomas More’a ve Campenella’ya kadar düşünürler, erdemli devletin hayalini kurmuşlardır.

Okumaya devam et “Sezai karakoç sağda solda değil islamda olan düşünürdür”

Edebiyatçılarla ülkeler arasında barış köprüleri kurmak

Bir roman, bir hikaye, bir deneme, bir şiir, insanı yeryüzünden alır, gökyüzüne taşır. Güzel bir edebiyat ürünü, okuyucusuna içinde yaşanılan şiddet dünyasını unutturur, sevgi dünyasının kapılarını aralar. Hayatın içinden bir roman, iyilik peşinde koşan olumlu, kötülük peşinde koşan olumsuz insanlarıyla, okuyanın başkalarıyla birlikte, kendisini de anlama sürecine, büyük katkılarda bulunur. Ebebiyat ürünleriyle, yaşanan şiddet dünyasıyla, yaşanılması gereken sevgi dünyası, arasında köprüler kurulur.

Okumaya devam et “Edebiyatçılarla ülkeler arasında barış köprüleri kurmak”

İyilikte yarışmanın iyilik üretmenin çoşkusunu sürekli kılmak

Anadolu insanının bireysel ve toplumsal kimlik dünyası, yatay ve düşey boyutta, uyum ve düzen içinde olan, çoklu bir yapı gösterir. Yatay kimlikler, eğitim ve gelir seviyesine bağlı olarak, sarımsağın dişlerine benzer bir biçimde, yan yana birbirlerinden ayrılmazlar. Düşey kimlikler ise bir soğanın katları gibi, merkezden çevreye doğru genişleyen daireler çizerler. Anadolu insanının zenginliği, çok boyutlu kimliklerinden kaynaklanır.
Düşünce dünyası kadar, eylem dünyası büyük olan Anadolu insanı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, veren el olmayıı bilir.

Okumaya devam et “İyilikte yarışmanın iyilik üretmenin çoşkusunu sürekli kılmak”

Kurumsallaşan devlet meydanlarda görülmeyen devlettir

İnsanlığın tarihine bakıldığında, toplumların devletleri, devletlerin toplumları güçlendirdikleri görülür. Tarih boyunca toplumlar devletlerin, devletler toplumların sürükleyici güçleri olmuştur. Devletlerle toplumlar arasında, sözlü ya da yazılı bir sözleşme vardır. Devletlerde yönetilenlerle yönetenler arasındaki, uyumun ve düzenin sağlanması, tarihin her döneminde büyük sorun olmuştur. Devletlerin kurulmaları, büyümeleri ve yıkılmaları, tarihin her döneminde büyük önem taşımıştır.

Okumaya devam et “Kurumsallaşan devlet meydanlarda görülmeyen devlettir”