Savaşların tarihinde Çanakkale’yi doğru okumayanla yeni Çanakkale’lerin tekrarlanmasının önüne geçemezler

Ülkelerin tarihleri, en büyük, en önemli ve en değerli zenginlikleridir. Değişik alanlardaki zenginliklerini değerlendirmesini başaramayan ülkeler, ekonomik, siyasal, kültürel üretim güçlerine yeni boyutlar kazandıramazlar. Ülkelerin gelecekteki zenginlikleri, geçmişteki zenginliklerine dayanılarak, ülkelerarası pazarlara taşınır. Ülkelerle birlikte dünyanın tarihi, bilim ve teknolojinin olduğu kadar, kültür ve sanatın da anasıdır.

Okumaya devam et “Savaşların tarihinde Çanakkale’yi doğru okumayanla yeni Çanakkale’lerin tekrarlanmasının önüne geçemezler”

Kimlik sorulmayan mavera yolunda olanlar yönlerini şaşırmazlar

Yirminci yüzyılda Anadolu hem medeniyetlerin, hem edebiyatların savaş alanı olur. Kan kardeşliğinden daha çok yol kardeşliğine önem veren Türklerin Avrupa’da ilerleyişleri gibi, Avrupa’dan çekilişleri yüzyıllarca sürer. Yirminci yüzyılın başında, Doğu Avrupa’dan çekilen Türkler, sonunda Batı Avrupa’ya dönerler. Avrupa’nın bütün ülkelerinde yeni Anadolu’lar oluşur. Mavera edebiyatçılarının ellerinde, İslam’ın yaz kış sürekli dalgalanan bayrağı, önünden iki defa dönülen Viyana başta olmak üzere, bütün Avrupa ülkelerinin şehirlerinde dalgalanmaya başlar.

Okumaya devam et “Kimlik sorulmayan mavera yolunda olanlar yönlerini şaşırmazlar”

İki dünyada kurtuluşa ermede dinlerin işlevi toplumları uyutmak değil uyanık tutmaktır

İnsanlık tarihi boyunca dinler, üretim ve yönetim kültürünün ana kaynağını oluşturmuşlardır. Köklü inanç gelenekleri olmayan toplumların, kurdukları devletler uzun ömürlü olmamıştır. Dinleri toplumların afyonu olarak gören yönetimlerin, kutsal değerleri ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın dışına atmaya çalışmaları, bütün ülkelerde büyük şiddet fırtınaları estirmiştir. Kutsal kültürün kurumlarına ve kurallarına savaş açılmıştır.

Okumaya devam et “İki dünyada kurtuluşa ermede dinlerin işlevi toplumları uyutmak değil uyanık tutmaktır”

Ya felsefe ya fetih yapmak değil hem felsefe hem fetih yapmak her alanda hem Yunus hem Sinan olmak

Türkiye düşünce tarihinin iki önemli ismi, Ziya Gökalp ve Yahya Kemal aralarında konuşuyorlar. Gökalp, “Tarihimize bakıyorum, büyük hakanlar, eşsiz mimarlar, kusursuz şairler ve güçlü askerler yetiştirmişiz. Ancak büyük filozoflar yetiştirmemişiz, felsefe yapan bir millet değiliz” diyor. Yahya Kemal de, “Türkler felsefe yapan değil, fetih yapan bir millettir. Türkler felsefe yapan bir millet olsalardı, hepsi Orta Asya’da olurlardı” diye karşılık verir.

Okumaya devam et “Ya felsefe ya fetih yapmak değil hem felsefe hem fetih yapmak her alanda hem Yunus hem Sinan olmak”

İslam dünyasının bilgeleri “bir insanı öldüren bütün insanları öldürürür” diyerek dünyayı barışa davet ediyor

Dünyanın öncü bilim tarihçisi George Sarton, beş ciltlik bilim tarihi kitabında, bilimsel gelişmeleri her biri yarım yüzyıl süren yüzyıllara ayırır. Her dönemi yüzyılı simgeleyen bir düşünürle isimlendirir. Milattan önce 450 ve 300 yılları, Eflatun, Aristo ve Öklit yüzyılları olurken, Milattan sonra 750 ve 1100 yılları arasındaki 350 yıl, Müslümanların dünya düşünce ve bilim tarihine, damgalarını vurdukları, Cabir, Harizmi, Razi, Burini, İbn Sina, Heytem ve Ömer Hayyam yüzyılları olur.

Okumaya devam et “İslam dünyasının bilgeleri “bir insanı öldüren bütün insanları öldürürür” diyerek dünyayı barışa davet ediyor”

Farabi’nin Buhara’sı Buhara’nın Farabi’si dünyayı aydınlatmaya devam ediyor

Farabi güncelliğini hiç yitirmeyen eserleriyle, bin yıl öncesinde yaşamış olmasına rağmen, düşünce tarihi içinde kendisine vazgeçilmez bir yer açar. Hint’ten Babil’e, Babil’den Mısır’a, Mısır’dan Yunan’a, Yunan’dan Roma’ya, Roma’dan İslam’a, İslam’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, Amerika’dan Çin’e elden ele dolaşan, düşüncenin yere hiç düşmeyen meşalesi, iklimden iklime geçiyor. Meşale geçtiği ülkelere dönüştürücü güç kazandıra kazandıra, tarih içindeki gizemli yolculuğuna devam ediyor.

Okumaya devam et “Farabi’nin Buhara’sı Buhara’nın Farabi’si dünyayı aydınlatmaya devam ediyor”

Dünyadaki savaşların üstesinden aklı hem başında hem gönlünde olan yöneticilerle gelinir

Savaşlar ülkeleri yangın alanlarına, barışlar ülkeleri gül bahçelerine çevirirler. Türkiye’yi kırk yıla yakın savaşlardan uzak tutmayı başaran, Sultan Abdülhamit’in vurguladığı gibi: “Savaş yalnızca sınırlarda olmaz, savaş bir milletin topyekun ateşe girmesidir.” Ademoğulları dünyaya birbirleriyle savaşmak için değil, birbirleriyle tanışmak için gönderilmişlerdir. İnsanlık tarihi içinde savaşların iki taraf için yararlısı, barışların iki taraf için zararlısı olmamıştır. Dergah kültüründe ölüm hayatla bütünleştirilerek, savaşa giden yollar bir bir kapatılır.

Okumaya devam et “Dünyadaki savaşların üstesinden aklı hem başında hem gönlünde olan yöneticilerle gelinir”

Her dönemde toplumların dönüşmesinde içe dönük savaşlar dışa dönük savaşlardan çok daha önemli olmuştur

İslam tarihinde bir dönüm noktası olan, Hicret’in üzerinden bir yüzyıl geçmeden, Müslümanlar dünyayı bir hilal gibi kuşatmışlar. Hilalin bir ucu Çin’e uzanırken, bir ucu Pirene’leri aşarak, Fransa’nın içlerine kadar ulaşmıştır. İslam’ın tarihte eşi ve benzeri görülmedik bir hızla genişlemesi, askeri bir üstünlükten daha çok Allah’a inanmanın, Son Peygamberine bağlanmanın verdiği güçten kaynaklanmıştır. Allah sevgisini kazanan insanları, hiçbir zaman, hiçbir yerde yarı yolda bırakmamıştır.

Okumaya devam et “Her dönemde toplumların dönüşmesinde içe dönük savaşlar dışa dönük savaşlardan çok daha önemli olmuştur”

Kültürde ve ekonomide geçmişte azınlığın rüyaları gelecekte çoğunluğun benimsediği gerçekler olur

Ekonimi kültürü, bilim ve sanat birikimi gibi, tarihin derinliklerinden süzüle süzüle gelmektedir. Dünyada ekonomi kültürü, bilimlerin hepsinden daha eski, bir tarihsel geçmişe sahiptir. Üretimin ve tüketimin olmadığı yerde, insan ve toplum olmaz. Toplumun olmadığı yerde kültür ve ekonomi olmaz. Bütün toplumlarda, fiziksel üretimin olduğu kadar, kültürel üretimin öncüleri, düşünen akıllar,seven gönüller ve üreten ellerdir.

Okumaya devam et “Kültürde ve ekonomide geçmişte azınlığın rüyaları gelecekte çoğunluğun benimsediği gerçekler olur”

Amerika dünyadaki ülkeler için yalnızca ulusalcı Amerikalılara bırakılmayacak kadar önemli devlettir

Dünyanın “Çağdaş Roma İmparatorluğu” Amerika, bütün dünyadan gelen göçmenlerin kurduğu, bir göçmenler ülkesidir. Kızılderililerin dışındaki Amerikalıların hepsi, Kolomb”tan sonra gelen Avrupalı yabancılardır. Amerika Afrikalıların bir Afrika’sı, İngilizlerin bir İngiltere’si, Almanların bir Almanya’sı, İspanyolların bir İspanya’sı, İtalyanların bir İtalya’sı, Yahudilerin bir İsrail’i, Çinlilerin bir Çin’i, Hindistanlıların bir Hindistan’ı, Pakistanlıların bir Pakistan’ı, Mısırlıların Bir Mısır’ı olan, büyük bir ülkeler ülkesidir. Amerika’nın geleceğinde beyaz Avrupalılar değil, siyah Afrikalılar vardır. Bu yüzden dünyanın en güçlü ülkesi Amerika, yalnızca Amerikalılar için değil, bütün dünya için önemlidir

Okumaya devam et “Amerika dünyadaki ülkeler için yalnızca ulusalcı Amerikalılara bırakılmayacak kadar önemli devlettir”

Toplumu devlet için değil devleti toplum için bilmek

İnsanlığın tarihine bakıldığında, toplumların devletleri, devletlerin toplumları güçlendirdikleri görülür. Tarih boyunca toplumlar devletlerin, devletler toplumların sürükleyici güçleri olmuştur. Devletlerle toplumlar arasında, sözlü ya da yazılı bir sözleşme vardır. Devletlerde yönetilenlerle yönetenler arasındaki, uyumun ve düzenin sağlanması, tarihin her döneminde, büyük önem taşımıştır. Devletlerin kurulmaları, büyümeleri ve yıkılmaları, bütün bilimlerin araştırma konusu olmuştur.

Okumaya devam et “Toplumu devlet için değil devleti toplum için bilmek”

Seküler Batı’ya karşı Zülkarneyn seddi olan İstanbul’un batan güneşi doğuyor

Dünyada Yirminci yüzyıl bağımsız devletler yüzyılı olmuştur. Birleşmiş Milletler’e üye devletlerin sayısı iki yüze yaklaşmıştır, gelecek yıllarda daha da artacaktır. Yirmi birinci yüzyıl devletlerden daha çok, şehirlerin önem kazandığı devlet şehirler yüzyılı olacaktır. Tarihin her döneminde ülkelerin, kültürel derinliği ve ekonomik zenginliği, toplumların görünen yüzleri olan şehirlerinden kaynaklanmıştır.

Okumaya devam et “Seküler Batı’ya karşı Zülkarneyn seddi olan İstanbul’un batan güneşi doğuyor”

İslam’ın Gırnata’da batan güneşi bilgiyi bilgeliğe dönüştüren bilgelerle Brüksel’de yeniden doğacaktır

Avrupa ülkelerinin Almanya’nın öncülüğünde, aralarındaki sınırları ortadan kaldırılarak, ortak para birimine geçmeleri, Endülüs ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi, Müslümanları, Hristiyanları ve Yahudileri, insanlığın yitirdiği bilgi ve bilgelik hazinelerine dönmek ve yeniden yorumlamak için, birlikte çalışmaya zorluyor. Nüfusu az ekonomik gücü büyük Avrupa ülkeleri, nüfusu çok ekonomik gücü az Asya ülkeleriyle işbirliği yapmadan, yeni yüzyılda varlıklarını koruyacak kültürel zenginliğe ulaşamazlar.

Okumaya devam et “İslam’ın Gırnata’da batan güneşi bilgiyi bilgeliğe dönüştüren bilgelerle Brüksel’de yeniden doğacaktır”

Tarihin her döneminde yönetenler savaş yönetilenler barış istemişlerdir

İnsanlık tarihi boyunca, toplumların tabanları barış, tavanları savaş yanlıları olmuşlardır. Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, bütün ülkelerde savaş rüzgarları, yönetimlerin tabanlarından daha çok tavanlarında eserler. Her zaman her yerde savaşları, ülkelerin tavanları başlatırlar, tabanları durdururlar. Dünyanın her yerinde savaşlarda en büyük bedeli, ülkelerin yönetenleri değil, yönetilenleri öderler. Toplumların tabanları için istenmeyen barışlar, istenen savaşlar yoktur. Barış sofralarında herkese yer vardır. Barış sofraları katılıma açık sofralardır.

Okumaya devam et “Tarihin her döneminde yönetenler savaş yönetilenler barış istemişlerdir”

Bütün ülkeler yeni dönemde ben diyen savaş Amerika’sının biz diyen barış Amerika’sına dönüşmesini bekliyor

İngiltere’nin öncülüğünde Batı dünyası, Asya’nın ve Afrika’nın zengin hammadde kaynaklarına el koyarak, dünya tarihinde benzeri görülmeyen bir bolluğa kavuşmuştur. Batı’nın sanayi toplumları Doğu’nun kaynaklarıyla, zenginliğin doruk noktasına ulaşmışlar. Dinler toplumların afyonudur diyen Batılı seküler insanlar, kutsal kültüre savaş açarak, metafizik alanda büyük bir çoraklaşmaya yol açmışlardır. Batı’nın fiziksel zenginliği, korku verici bir metafizik yoksulluk getirmiştir.

Okumaya devam et “Bütün ülkeler yeni dönemde ben diyen savaş Amerika’sının biz diyen barış Amerika’sına dönüşmesini bekliyor”

Dünyayı savaş alanına dönüştüren Amerika’nın beyazlarını Afrika’nın siyahları diz çöktürecektir

Amerika’nın kuruluşu söz konusu olunca, akla hemen Endülüs sonrası, Amerika’yı işgal etmeye başlayan, Avrupalı göçmenler gelir. Amerika İspanyol, İngiliz, İtalyan, Alman, Fransız ve Hollandalı göçmenlerin kurduğu, bir göçmenler ülkesidir. Amerika’da Kızılderililerin dışında herkes göçmendir, hiç kimse Amerika’nın yerlisi değildir. Kızılderililerin atalarının da, Bering Boğazı’ndan Amerika’ya geçen Moğolların olduğunu, Muhammed Hamidullah’ın ve Fuat Sezgin’in araştırmalarını okuyanlar bilir. Amerika’nın işgali, birbirleriyle savaşan açgözlü Avrupalıları, büyük bir zenginliğe kavuşturmuştur.

Okumaya devam et “Dünyayı savaş alanına dönüştüren Amerika’nın beyazlarını Afrika’nın siyahları diz çöktürecektir”

Kare dünyada Amerika Amerikalılara Avrupa Fransızlara Rusya Ruslara Çin Çinlilere bırakılırsa savaşların sonu gelmez

“New York’tan Los Angeles’a Yeni Roma” kitabımızda anlatıldığı gibi, Amerika, bütün dünyadan gelen göçmenlerin kurduğu, bir göçmenler ülkesidir. Kızılderililerin ve Doğu’dan gelenlerin dışındaki Amerikalılar, Colomb’tan sonra gelmişlerdir. Amerika başta Avrupalılar olmak üzere, dünyanın bütün kıtalarından, bütün ülkelerinden gelmiş göçmenlerle Amerika olmuştur. Her ülkenin Amerika’da temsilcileri vardır.Amerika büyük bir ülkeler ülkesidir,bir ülkeler mozayiğidir.

Okumaya devam et “Kare dünyada Amerika Amerikalılara Avrupa Fransızlara Rusya Ruslara Çin Çinlilere bırakılırsa savaşların sonu gelmez”

Drina köprüsü yüzyıllarca doğu ile batı arasında barış ve dostluk köprüsü olmuştur

İstanbul’dan Brüksel’e giderken, yol Belgrad’tan geçer. Balkanlar Malazgid’te Alpaslan’nın saflarına geçen, Peçeneklerin, Oğuzların ve Kumanların ülkesidir. Osmanlıların Avrupa’daki gücü, daha önce Balkanlara yerleşen Türk boylarından kaynaklanır. Balkan ülkeleri yüzlerce ırk, onlarca dinden insanların, barış içinde birlikte yaşadığı Osmanlı Devletinin, Yirmi birinci yüzyılda Avrupa’da uç veren filizleridir.

Okumaya devam et “Drina köprüsü yüzyıllarca doğu ile batı arasında barış ve dostluk köprüsü olmuştur”

Türkiye doğu batı ülkeleri arasında hem anahtar hem kilit olmuştur

Geçen iki yüzyılda, Türklerin başını çektikleri Doğu dünyası, Avrupalıların başını çektiği Batı dünyası karşısında, ekonomik ve kültürel üstünlüğünü yitirmiştir. Ancak Türkiye Anadolu’daki bin yıllık tarihi içinde oluşan, çok köklü düşünce ve eylem birikimine dayanarak, kısa zamanda kendini yenilemesini bilmiştir. Tarihleri boyunca Asya’dan Avrupa’ya, uzun bir yolculuğa çıkan Türkler, Yirminci yüzyılın başında çekildikleri Avrupa’ya, aynı yüzyılın sonunda geri dönmüşlerdir.Avrupa ülkelerinde on milyona yakın Anadolu insanı yaşamaktadır.

Okumaya devam et “Türkiye doğu batı ülkeleri arasında hem anahtar hem kilit olmuştur”

Anlaşılmak için yazılan tarih kazananları az kaybedenleri çok olan savaşlarla doludur

Yıldırım’ın Anadolu’daki beylikleri Osmanlı şemsiyesi altına topladığı,sınırları Avrupa içlerine kadar genişlettiği bir dönemde, Timur’un Anadolu’ya gelişi, Karaman beyi başta olmak üzere, yönetimlerine son verilen Anadolu beylerinin, Osmanlıya karşı saflarda yer almaları, Anadolu’da Moğollardan sonra, yapılan en büyük yıkım olur. Timur’la işbirliği yapan, Bursa’yı yakıp yıkan, Bursa’ya Ulu camiyi kazandıran Yıldırım’ın, türbesine zarar veren Karaman beyinin yaptıkları, Ankara savaşı sonrası Bursa’da, yaşananların en acı sayfalarını oluşturur.

Okumaya devam et “Anlaşılmak için yazılan tarih kazananları az kaybedenleri çok olan savaşlarla doludur”