Serbest pazar ekonomisini etik pazar ekonomisine dönüştürmek

İnsanlığın bilgi ve bilgelik birikimi içinde, etik değerlerin önemi sürekli vurgulanmıştır. Ancak Batı dünyasında estirilen pozitifist rüzgarlarla, Ekonomi başta olmak üzere, bütün bilimler sekülerleştirilmeye çalışılmıştır. Bilimin kutsallaştırılması ve etik ilkelerin ekonomik gelişmelerin, önündeki engeller olarak görülmesi, dünya üniversitelerinde etikle ilgili derslere, yer açılmasını geciktirmiştir. Yirminci yüzyıldaki gelişmeler,etiği bütün bilimlerin ana çalışma konusu haline getirmiştir.

Okumaya devam et “Serbest pazar ekonomisini etik pazar ekonomisine dönüştürmek”

Sınırsız kare dünyada diasporalar vatanlarını unutmazlar

Ülkelerin siyasal sınırları dış politikaları, ekonomik sınırları iç politikalarıyla çizilir. Ülkelerin dış politikalarında, devletin askeri gücü etkiliyken, iç politikalarında milletin üretim gücü etkilidir. Her ülkenin üretim gücü, siyasal sınırlardan daha çok ekonomik sınırlara dayanır. Siyasal sınırlar istenildiği zaman, istenildiği kadar değiştirilemezler. Buna karşılık ekonomik sınırları sabit değildir, ülkelerin üretim güçlerine göre sürekli değişirler.

Okumaya devam et “Sınırsız kare dünyada diasporalar vatanlarını unutmazlar”

Paylaşımcı ekonomi katılıma açık ekonomidir

Ekonomilerin yapısındaki ve kültürlerin dokusundaki gelişmeler, dünyadaki Sağ ve Sol yaklaşımlar arasındaki farkları bütünüyle ortadan kaldırmıştır.Bütün ülkelerde üreticilerle birlikte, tüketicilerin yol açtıkları küresel sorunlar tartışılıyor. Dünyanın karşı karşıya olduğu, siyasal ve finansal krizler, üretimde ve tüketimde sınır tanımayanlardan kaynaklanmaktadır. Yeryüzünün sınırlı kaynaklarıyla, sınırsız büyüme peşinde koşanlar, dünyanın bütün dengelerini altüst etmektedirler.

Okumaya devam et “Paylaşımcı ekonomi katılıma açık ekonomidir”

Sınırsız dünya büyük bir anonim şirkete dönüşmüştür

Dünyanın ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmesinde, Ondokuzuncu yüzyıl Avrupa, Yirminci yüzyıl Amerika yüzyılı olmuştur, Yirmibirinci yüzyıl Asya yüzyılı olacaktır. Ancak Yirmibirinci yüzyılda, ağırlık merkezinin Amerika’dan Asya’ya kayması,Amerika’nın ve Avrupa’nın önemlerini, yitirdikleri anlamına gelmez. Artık “Dünya Şirketi” yalnızca Amerikalılar, Avrupalılar tarafından yönetilmiyor, şirkette Asyalılar, Afrikalılar da büyük paya, önemli söz hakkına sahipler.

Okumaya devam et “Sınırsız dünya büyük bir anonim şirkete dönüşmüştür”

Ekonomide güzel tüketicilerin güzel üreticileri olur

Kutsal değerleri değersizleştirerek, yanlışlarla doğruların üstünü örtenler, Yirminci yüzyılın sonunda, büyük bir başarısızlığa uğramışlardır. Ekonominin kutsal değerlerden bağımsız olduğunu savunan Komünizm gibi,Kapitalizmin de hayat kaynaklarını kurutarak, güncelliliğini ve geçerliliğini yitirmiştir. Toplumlara eşitlik ve özgürlük getirmek için yola çıkanlar, ekonomi herşeydir, ekonomi için herşey yapılır diyerek, doğal kaynak zengini ülkeleri, üretim yoksulu ülkelere dönüştürmüşlerdir.

Okumaya devam et “Ekonomide güzel tüketicilerin güzel üreticileri olur”

Bir mayıs’larda alınların ve akılların terini savunmak dünyaya eleştirel gözle bakan her aydının görevidir

İster kutsal, ister seküler kaynaklardan beslensin, bütün ülkelerin, kurumların ve kuruluşların ana sorunu, dünyanın sınırlı kaynaklarını, insanlığa en yararlı bir biçimde değerlendirmektir. İnsanın olduğu yerde, temel ihtiyaçların karşılanması için, üretim vardır. Üretim ve tüketimin uyum ve denge içinde düzenlenmesi, bütün bilimlerin ana konusunu oluşturur. Ekonomi sanatların en eskisi, bilimlerin en yenisidir.

Okumaya devam et “Bir mayıs’larda alınların ve akılların terini savunmak dünyaya eleştirel gözle bakan her aydının görevidir”

Ekonomik kültürel siyasal kuruluşlarda kırk ölçmeyenler bir biçmeyenler işyerlerini kapatmak zorunda kalırlar

Kururuluşlar her zaman ellerindeki, insan, sermaye, makina ve hammadde gibi sınırlı kaynakları, değişik yatırım alanları arasında, uygun oranda dağıtmak ve verimli olarak değerlendirme sorunuyla karşılaşırlar. Kuruluş kaynaklarının bir alana yönlendirilmesi, başka bir alanda yapılacak yatırımları önlediği için, bir kuruluş yatırım yapmadan önce, sermayesini bağlayacağı alanı, iyi araştırmak zorundadır.Her kuruluşun bir yatırım yapmak için, kırk kere düşünmesi gerekir.

Okumaya devam et “Ekonomik kültürel siyasal kuruluşlarda kırk ölçmeyenler bir biçmeyenler işyerlerini kapatmak zorunda kalırlar”

Her gün yeniden doğarak sürekli yenilenenenlerden kimse usanmaz

Ekonomide devletin ağırlıklı olduğu ülkelerde, devlet kuruluşlarında çalışanlara, kendi işlerini kurmaya çalışanlardan daha çok önem verilir. Üretim güçsüzlüğü çeken toplumlarda, kamu kuruluşlarının üretimdeki yerleri, özel kuruluşların yerlerinden çok daha büyüktür. Toplumun bütün kesimleri, devletin topluma hizmet etmesinden daha çok, toplumun devlete hizmet etmesini isterler. Bu yüzden devletin yönetimden daha çok, üretime önem verdiği toplumlarda, girişimcilik kültürü zenginleşmez.

Okumaya devam et “Her gün yeniden doğarak sürekli yenilenenenlerden kimse usanmaz”

Geleceğin barış dünyasının temelleri bir elinde mesnevi bir elinde mukaddime olanlarla atılır

Aydınlanma döneminden bu yana, dünyanın her ülkesinde kutsal kültürle, seküler kültür arasındaki ilişkiler sorgulanmaktadır. Aydınlanma rüzgarlarının yol açtığı dalgalanmalar karşısında, bütün dünyada kutsal kültür, seküler kültüre bütünüyle teslim olmuştur. Türkiye’nin tek parti yıllarında olduğu gibi, bütün ülkelerde kutsal kültürün değerleri, ekonomik, siyasal ve kültürel yapıdan, bir bir sökülüp atılmıştır. Sosyal bilimlerde normatif değerler unutulmuş, pozitif değerler hiç tartışılmadan kutsanmıştır.

Bilginin hiyerarşisinde ilk sırada yer alan kutsal değerlerin, daha sonra gelen seküler değerleri yönlendirmesi ve sınırlandırması gerekirken, aydınlanma dönemiyle, yönlendirme ve sınırlandırma süreci tersine dönmüştür. Bütün bilimlerin normatif alanları, pozitif alanların işgaline uğramıştır. Her alanda ekonomik ilkeler, etik ilkelerin önüne geçmiştir. Bütün kurumlar, bütün kuruluşlar, iktidar alanlarını genişletmek, daha çok kazanmak ve daha çok tüketmek için, kutsal değerlere savaş açmayı, hepten yok saymayı, en doğal hak olarak görmüşlerdir.

Okumaya devam et “Geleceğin barış dünyasının temelleri bir elinde mesnevi bir elinde mukaddime olanlarla atılır”

Yirmibirinci yüzyıl barıştan terazi tutan barışı barışla tartan erdemli bilge liderler bekliyor

Dünya orta kuşağında yer alan, İslam dünyası için hem Yirminci, hem Yirmibirinci yüzyıllar, savaş yüzyılları oldu. Avrupa ülkelerinin İslam dünyasının, zengin yeraltı kaynaklarını paylaşma yarışları, Ortadoğu’da büyük göçlere yol açan, ölüm yağdıran, dehşet verici savaşlara dönüştü. Sanayi Devrimi’nden bu yana, Batı dünyası, ulaştığı zenginliği korumak için, Ortadoğu’da, savaş başta olmak üzere her yol ve yönteme başvurdu. Seküler Batı ekonomiyi bir araç olarak değil, bir amaç olarak gördü, ekonominin belirleyiciliğine inandı.

Okumaya devam et “Yirmibirinci yüzyıl barıştan terazi tutan barışı barışla tartan erdemli bilge liderler bekliyor”

Ekonomide üretime ülkede yönetime yeni açılımları bütüncül düşünen eleştirel bakan aydınlar kazandırırlar

Habil’den ve Kabil’den bu yana, toplumlarda üretim ve yönetim sorunları tartışılıyor. İnsanların nasıl üretecekleri, üretimi nasıl paylaşacakları, nasıl yönetecekleri, yönetime nasıl katılacakları, her dönemin gündeminde önemli yer tutar. Üretim bilimleriyle, yönetim bilimlerindeki gelişmeler, aralarındaki etkileşimler Yirmibirinci yüzyılı dö nüştürmeye devam ediyorlar. Bu yüzden üretimde paylaşım, yönetimde katılım gündemden hiç düşmüyor.

Okumaya devam et “Ekonomide üretime ülkede yönetime yeni açılımları bütüncül düşünen eleştirel bakan aydınlar kazandırırlar”

Dünyadaki yoksulluğun üstesinden akıllarıyla düşünenler gönülleriyle uygulayanlar gelirler

Dünyada bütün ülkelerin, karşı karşıya oldukları sorunların başında, ekonomik ve kültürel üretim güçsüzlüğünü gidermek gelir. Dünyanın her ülkesinde, katma değerleri büyük, maliyetleri düşük ve kaliteleri yüksek ürün, hizmet ve bilgi üretmek hayati önem taşır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını akılla yöneten gönülle değerlendiren ülkeler, hiçbir zaman yoksul düşmezler, varlık içinde yokluk çekmezler.

Okumaya devam et “Dünyadaki yoksulluğun üstesinden akıllarıyla düşünenler gönülleriyle uygulayanlar gelirler”

Dünyada dehşet verici boyutlara ulaşan yıkıcı savurganlığın üstesinden seksene yirmi ilkesiyle gelinir

Kuruluşlar ürün, hizmet ve bilgi üretiminde, verimliliği artırmak, yenilikçi olmak ve dünya pazarlarına açılmak için, araştırma çalışmalarına ağırlık vermek zorundadırlar. Dünyadaki her kuruluşun, tasarımda, ürün geliştirmede ve üretim sürecini iyileştirmede, gelen yılı geçen yılından daha başarılı olmalıdır. Hiyerarşik yapılanmadan esnek yapılanmaya geçerek, kuruluşlar kendilerini sürekli yenilemelidirler.

Okumaya devam et “Dünyada dehşet verici boyutlara ulaşan yıkıcı savurganlığın üstesinden seksene yirmi ilkesiyle gelinir”

Ekonomik siyasal kültürel bütün kuruluşları değerlere ve yasalara önem veren iinsan kaynakları ayakta tutarlar

Tarım, sanayi ve bilgi toplumlarının, birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları duvarsız dünyada, kuruluşların insan kaynakları, sermaye kaynaklarından çok daha işlevseldir. İnsan kaynakları kuruluşların can damarlarıdır. Bu yüzden Gary Becker ve Theodore Shultz, kuruluşlarda verimliliğin artışında, insan kaynaklarının yerlerini ve etkilerini araştıran çalışmalarıyla, Nobel ödülü kazanmışlardır.

Okumaya devam et “Ekonomik siyasal kültürel bütün kuruluşları değerlere ve yasalara önem veren iinsan kaynakları ayakta tutarlar”

Bir resimde iki insanı görmeyenler farklı bakışların doğurduğu güçten yararlanmakta güçlük çekerler

Toplumların ürün, hizmet ve bilgi üretim güçlerinin büyütülmesinde, kar amacı güden ya da gütmeyen, bütün kuruluşların vazgeçilmez bir yerleri vardır. Kuruluşları güçlü olmayan toplumların, ekonomilerinin güçlü olması mümkün değildir. Su kaynaklarından yoksun toprakların çoraklaşması gibi, kuruluşlardan yoksun toplumlar, hem ekonomik hem kültürel olarak yoksullaşırlar. Ülkelerin üretim güçleri kuruluşlarla büyütülür.

Okumaya devam et “Bir resimde iki insanı görmeyenler farklı bakışların doğurduğu güçten yararlanmakta güçlük çekerler”

Şehirlerde gazali’nin ihtiyaçlar hiyerarşisine önem vermeyen ülkeler hem kültürleri hem ekonomileri yoksullaştırırlar

Gündüzün geceyle, gecenin gündüzle içiçe olduğu gibi, kültür ekonomiyle, ekonomi kültürle içiçedir. Kültür ve ekonomi tene ve cana benzer. Nasıl ten candan ayrılmazsa, ekonomi de kültürden ayrılmaz. Kültür ve ekonomi hayatın iki yüzüdür. Her kültürel eylemin bir ekonomik boyutu olduğu gibi, her ekonomik eylemin bir kültürel boyutu vardır. Bunun için hiç kimse ya kültür ya da ekonomi diyemez. Herkes hem kültür, hem ekonomi demek zorundadır.

Okumaya devam et “Şehirlerde gazali’nin ihtiyaçlar hiyerarşisine önem vermeyen ülkeler hem kültürleri hem ekonomileri yoksullaştırırlar”

Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir

Dünyada ekonomi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, son değerlendirmede insanlığın kültürel birikiminin, hayatın üretim ve tüketim boyutlarına yansımasıdır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumların ekonomik gücünü belirleyen, en büyük ve en etkili kaynak kültür olmuştur. Yoksulluk gibi zenginlik de sorun olduğu için, üretim peşinde koşmak, tüketimden kaçınmak, bütün kültürlerde en başta gelen erdem bilinmiştir.

Okumaya devam et “Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir”

Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir

Dünyada ekonomi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, son değerlendirmede insanlığın kültürel birikiminin, hayatın üretim ve tüketim boyutlarına yansımasıdır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumların ekonomik gücünü belirleyen, en büyük ve en etkili kaynak kültür olmuştur. Yoksulluk gibi zenginlik de sorun olduğu için, üretim peşinde koşmak, tüketimden kaçınmak, bütün kültürlerde en başta gelen erdem bilinmiştir.

Okumaya devam et “Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir”

Nasıl bir göz ağlarken bir göz gülmezse dünyada kültür ağlarken ekonomi gülmez

Batı ülkeleri ürün, hizmet ve bilgi üretiminde, Doğu ülkelerinden öndedirler. Ancak son onyıllarda Batı ülkelerinin dünya üretimindeki payları azalırken, Doğu ülkelerinin payları artmaktadır. Dünyanın üretim merkezi Batı’dan Doğu’ya kayma yolunda ilerliyor. Yirmi birinci yüzyılın ortalarında, dünyanın en büyük ekonomisi Çin olacaktır. İslam dünyası iki büyük ekonomik güç, Amerika ve Çin arasında dengeyi sağlayacaktır.

Okumaya devam et “Nasıl bir göz ağlarken bir göz gülmezse dünyada kültür ağlarken ekonomi gülmez”

Üniversiteleri küresel olan ülkelerin kültürel dokuları sağlam ekonomik yapıları güçlü yönetimleri demokratik olur

Dünyada ülkelerin karşı karşıya olduğu sorunlar, hem kişisel hem toplumsal düzeyde, kültürel zenginliğin yitirilmesinden kaynaklanır. Bu yüzden kültür yoksullaşmasının etkileri, bütün ülkelerde açıkca gözlenir. Küreselleşmek isteyen her ülkenin, kültürel zenginliğine yeni boyutlar kazandırması, dünyayı büyük bir üniversite olarak görmesine bağlıdır. Yirmi birinci yüzyılda dünya bir üniversite, her üniversite bir dünya olmuştur.

Okumaya devam et “Üniversiteleri küresel olan ülkelerin kültürel dokuları sağlam ekonomik yapıları güçlü yönetimleri demokratik olur”