Her şehirin bir devlet olacağı bin devletlik dünyanın barış mimarları üniforma giyenler değil forma giyenlerdir

Kapalı kapıların olmadığı her alanda açıklığın zorunlu olduğu dünyada, katılımcı demokrasilerin ve paylaşımcı ekonomilerin, dünyanın önde gelen ülkelerinde benimsenmesiyle, büyük küçük bütün şehirler, kendi kendilerini yönetme gücü kazanıyor. Ulaşımdaki ve iletişimdeki baş döndürücü gelişmeler, dünya şehirlerini birbirine yaklaştırıyor, toplumlar arasındaki iletişimi ve etkileşimi hızlandırıyor. Sovyetlerin ve Yogoslavya’nın dağılmasıyla, dünya yeni cumhuriyetlerle tanışıyor. Rusya Federasyonu Tataristan’ıyla, Başkurdistan’ıyla, Dağıstan’ıyla, Kırım’ıyla yeni açılımlara hazırlanıyor.

Okumaya devam et “Her şehirin bir devlet olacağı bin devletlik dünyanın barış mimarları üniforma giyenler değil forma giyenlerdir”

İslam’ın ana referans çerçevesini belirleyen Türkistan’ın büyükleri bütün dünyayı aydınlatmaya devam ediyor

Kültürlerin birbirleriyle yarışında, güçlü rakipleri olmayanlar canlılıklarını koruyamazlar. Rakiplerini iyi tanıyan kültürler, sorunları çatışarak değil uzlaşarak çözerler. Uzlaşma arayanlar çatışma arayanlardan, her zaman daha güçlü olurlar. Yüzyıllar boyunca dünyada Hristiyan ülkelerle Müslüman ülkeler, kendi aralarında olmaktan daha çok kendi içlerinde savaşmışlar. Bu yüzden oluşmakta olan dünyada, kültürlerin hem kendilerinin, hem birbirlerinin ortak değerlerini iyi tanımaları, dünya barışı için hayati önem taşıyor.

Okumaya devam et “İslam’ın ana referans çerçevesini belirleyen Türkistan’ın büyükleri bütün dünyayı aydınlatmaya devam ediyor”

Aydınlar toplumların düşünen akılları seven gönülleri sızlayan vicdanlarıdır

Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar devletlerin, dünyadaki ülkeler arasında kendilerine saygın bir yer açmalarında, her türlü haksızlığa karşı çıkan, temel hakları ve ana özgürlükleri savunan aydınlara büyük görevler düşmektedir. Onlar yaşadıkları her ülkede, düşünceleri, yaşama biçimleri, tutumları, davranışları ve eylemleriyle, yönetenlerle yönetilenler arasındaki iletişimi ve etkileşimi sağlarlar, kan uyuşmazlıklarını giderirler.

Okumaya devam et “Aydınlar toplumların düşünen akılları seven gönülleri sızlayan vicdanlarıdır”

Dünyayı hicret dünyası olarak görmeden vizyon kazanılmaz misyon yüklenilmez yenilik yapılmaz

Yirminci yüzyılın sonuna doğru, Doğu Avrupa’daki gelişmeler ve Sovyetler Birliği’nin dağılması, dünyadaki güç dengelerini baştan sona değiştiriyor. Yeni oluşan dengelerde, Atlantik ülkelerinin ekonomik güçleri azalırken, Pasifik ülkelerinin ekonomik güçleri artıyor. Uluslararası ekonomide Malezya’nın, Türkiye’nin, Endonezya’nın, Çin’in ve Brezilya’nın paylarını artırması, Türk Cumhuriyetleriyle birlikte, Müslüman ülkeleri, her alanda köklü yenilikler yapmaya zorluyor.

Okumaya devam et “Dünyayı hicret dünyası olarak görmeden vizyon kazanılmaz misyon yüklenilmez yenilik yapılmaz”

Oluşmakta olan dünyaya iz bırakan romanların aynasından bakmak

Toplumların savaş dünyasından, barış dünyasına taşımasında, romancılar en önemli görevi yüklenirler. Yönetimlerin yenilemesinde, toplumların dönüştürülmesinde romancılar, ülkelerin silahlı güvenlik güçlerinden çok daha etkilidirler. Ülkelerin silahsız kültürel güçlerini oluşturan edebiyatçılar, yüzyıllar içinde oluşan kültürel, siyasal ve ekonomik değerleri, geçmişten alırlar, geleceğe taşırlar. Kültürlerde iz bırakan değerler, romanlarla kuşaktan kuşağa aktarılırlar.

Okumaya devam et “Oluşmakta olan dünyaya iz bırakan romanların aynasından bakmak”

Gizliliğin ve kapalı kapıların olmadığı düz kare dünyanın demokrasilerinde statikliğe yer yoktur

Gece ve gündüz, merkez ve çevre, uzaklık ve yakınlık farkının olmadığı kare dünyanın bütün ülkelerinde bir arada yaşayan değişik kuşaklar, demokrasilerini zenginleştirme yolunda, yeni açılımlar yapmak zorundadırlar. Ancak söz konusu demokrasiler olunca, daha önce söylenenleri tekrarlamak yerine, yeni boyutlar kazandırmak ve yeni sözler söylemek çok büyük önem kazanmıştır. Hiçbir ülkede demokrasiler durdukları yerde sürekli kalamazlar. Her ülke, ekonomik, siyasal ve kültürel varlığını koruyabilmek için, yönetiminin geleceğini geçmişinden daha güçlü kılmak zorundadır.

Okumaya devam et “Gizliliğin ve kapalı kapıların olmadığı düz kare dünyanın demokrasilerinde statikliğe yer yoktur”

Bilgelerin denetiminden bilginlerin denetimine geçen dünyada bütün ahlaki değerler ayaklar altına alınır

Seküler ekonomi dünyasında daha çok kazanmak için, tüketicinin üretimi özendirme gücü abartılarak, bütün insanlar seküler iktisatçıların etkisiyle, ekonomide “İyinin kötü kötünün iyi” olduğuna inanıyor. Çünkü açgözlülüğün değer kazandığı ve sürekli büyütüldüğü toplumların ekonomisinde, Keynes’in vurguladığı gibi “Kötü işe yarar iyi işe yaramaz”. Bu yüzden bütün dünya ekonomik büyüme için, açgözlülüğü baş tacı edinmiştir. Açgözlülüğün hayatın odak noktasına yerleştirilmesinin sonucu, seküler toplumlarda tüketim yoldan ve baştan çıkarıcı bir işlev yüklenmiştir.

Okumaya devam et “Bilgelerin denetiminden bilginlerin denetimine geçen dünyada bütün ahlaki değerler ayaklar altına alınır”

İnsan hayatının hiç önemsenmediği bir yüzyılda bütün savaşlara karşı çıkmak

Amerika rasyonel üreten, buna karşılık irrasyonel tüketen insanların ülkesidir. Onların mabetleri, gece gündüz açık olan süpermarketler, ibadetleri de alışveriştir. Amerika’nın bulaşıcı bir hastalık gibi, bütün dünyaya yayılan, tüketim kültürüne ilk başkaldırı, San Francisco’nun hippilerinden gelmiştir. Çoğunluğu varlıklı ailelerden gelen, çiçek çocuklar, tepkilerini cinsel özgürlük peşinde koşup, uyuşturucu kullanarak göstermişlerdir.

Okumaya devam et “İnsan hayatının hiç önemsenmediği bir yüzyılda bütün savaşlara karşı çıkmak”

İnanmış öğrenmesini öğrenen bir insandan daha dönüştürücü bir güç yoktur

Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında, insanların karşı karşıya oldukları sorunlar arasında, inançları ve değerleri uğruna, yorulmadan, bıkmadan, coşkuyla çalışacak insanların sayısını artırmak, önemli bir yer tutmaktadır. Silahların öldürücü güçleri, ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, dünyada inanmış bir insandan, daha etkili bir silah yoktur. Ayrıca silahlar ne kadar yeni olurlarsa olsunlar, öldürücülüklerini insanların ellerinde gösterirler. Savaşlardaki ölümlerden sorumlu olanlar, silahlardan önce silahları ellerinde tutanlara vur emrini verenlerdir.

Okumaya devam et “İnanmış öğrenmesini öğrenen bir insandan daha dönüştürücü bir güç yoktur”

Tüketen ellerin tüketim açlığını üreten ellerin üretim tokluğuyla gidermek

İç dünya kültürünün insanların karınlarını, gözlerini yeni zenginliklere açarak doyurmanın temelleri, İslam’ın ilk yıllarında Son Peygamber ve Büyük Halifeleri tarafından atılmıştır. Yüzyıllardan beri bilinen ve sürekli yeni açılımlar kazanan olgunlaşma yolu, arayış içinde olan bütün insanlar tarafından benimsenmiştir. Öncülerin İhya, Füsus, Mesnevi gibi tekrar tekrar yorumlanan eserleri, dünyanın her yanında sevilir ve okunur. Onları izleyenler alın terlerinin, göz nurlarının karşılığından daha fazlasına imrenmeden yaşarlar. Ve tüketim ekonomisinin satın alma çağrılarına, kulak asmadan üretmediklerini tüketmezler.

Okumaya devam et “Tüketen ellerin tüketim açlığını üreten ellerin üretim tokluğuyla gidermek”

Görünmeyen silahları kuşanarak mahşer gününü yaşanan zamana taşımak

Dünya barışının yorulma bilmeyen mimarları, insanları dünya kardeşliğiğine çağıran, yol barış yoludur diyen iç dünyanın fatihleri olmuştur. Onlar dış dünyanın bilinen silahlarına karşı, iç dünyanın bilinmeyen silahlarını kuşanarak, bütün ülkelerde barışın koruyucuları olmuşlardır. Onların bulundukları her yerde, zorluklar kolaylıklara, nefretler sevgilere, kötülükler iyiliklere dönüşmüştür. Tarih boyunca silahlarla yürüyenler, silahlarla durdurulmuştur. Her dönemde toplumları görünen silahlardan önce, görünmeyen silahları donananlar değiştirmiştir. Onlar Musa Peygamberin asası gibi denizlerde yol açmışlardır.

Okumaya devam et “Görünmeyen silahları kuşanarak mahşer gününü yaşanan zamana taşımak”

Yaşanılan ve yaşanılacak cennet ve cehennem kare düz dünyanın her yanına eşit yakınlıktadır

Ekonomik, siyasal ve kültürel hayatta iç dünyanın derinleştirilmesi, dış dünyanın zenginleştirilmesinden çok daha zordur. Dergah kültürünün yol haritasını verdiği çileli süreçte, iç dünyanın derinliklerinin gücünü kavramadan, dış dünyanın zenginliklerinin kapıları açılmaz. Dış dünya tokgözlü insanların elinde Cennete, açgözlü insanların elinde Cehenneme dönüşür. Tokgözlüler dünyayı Cennete çevirmezlerse, açgözlüler Cehenneme çevirmede gecikmezler. Öteki dünyadaki Cennet ve Cehennem, dünyanın her yanına eşit yakınlıktadır.

Okumaya devam et “Yaşanılan ve yaşanılacak cennet ve cehennem kare düz dünyanın her yanına eşit yakınlıktadır”

Gereksiz tüketime yol açan savurganlık kare dünyada atom bombasından çok daha yikicidir

Dünyada insanların hizmetlerine sunulan her şeyin, ekonominin kuralları içinde düşünülmesi, sağlık, eğitim, kültür ve edebiyat çalışmalarını, fiyatları pazarlarda oluşan, kazanç sağlamak için, alınan satılan ürünlere dönüştürmüştür. Bunun için toplumların, akıl zenginlikleri kadar, gönül zenginliklerine de yeni boyutlar kazandıran atılımlar, pazarlardaki talep yetersizliği yüzünden giderek çoraklaşmaktadır. Artık her insan dünya pazarlarında alınıp satılan her şeyin fiyatını biliyor. Ancak pazarlarda yer almayan hiçbir şeyin değerini bilmiyor.

Okumaya devam et “Gereksiz tüketime yol açan savurganlık kare dünyada atom bombasından çok daha yikicidir”

Sınırların önemini yitirdiği bir yüzyılda en büyük sorun Ay’a gitmekten daha çok dünyada kalıcı barışı sağlamaktır

Dünyada ekonomik gücün kaynağı şehirler, küresl kuruluşlar çoğalırken, eleştirel düşünen iki dünyayı altın oranda harmanlayan aydınların sayısı azalıyor. Sürekli geliştirilen ürünler kuruluşların, çokkatlı devasa binalar insanların, uzay araçları ülkelerin, birbirleriyle gösterişte yarıştıkları, alanların başında yer alıyor. Devletler, kuruluşlar birbirleriyle kültürel alanlardan daha çok, ekonomik alanlarda yarışıyor. Amerikalar Ay’a gittiler,Hintliler, Çinliler Mars’a gitmeye çalışıyor. Dünyayı yaşanmaz hale getirenler, kan gölüne dönüştürülecek yeni gezegen arıyor.

Okumaya devam et “Sınırların önemini yitirdiği bir yüzyılda en büyük sorun Ay’a gitmekten daha çok dünyada kalıcı barışı sağlamaktır”

Görünmeyen üniversite’lerde insanların gönüllerinde uyuyan bilgeler topraktan uzaklaşmadan uyandırılır

Düşünceleriyle ve eylemleriyle bilgiyi ve bilgeliği arayanlar, bilgi ve bilgelik kazanmada yarışanlar, bütün dünyada bilgiyi bilgeliğe dönüştüren, bilge insanlar olmaya çalışan insanların kutup yıldızları olurlar. Görünmeyen üniversitelerde bilgi ve bilgelik kazanmak için, neleri bilmek ve neleri yapmak gerektiği, ayrıntılı olarak ele alınır, enine boyuna tartışılırak özümsenir. Dergahlarda “İnsanların gönüllerinin derinliklerinde uyuyan bilgeler vardır” denilir. Görünmeyen üniversiteler kendilerine özgü eğitim yöntemleriyle, insanların gönüllerinde uyuyan bilgeleri uyandırırlar.

Okumaya devam et “Görünmeyen üniversite’lerde insanların gönüllerinde uyuyan bilgeler topraktan uzaklaşmadan uyandırılır”

Öğrenmesini öğrenme susulur gibi konuşulan konuşulur gibi susulan sohbetlerde öğrenilir

İnsanlığın tarih içindeki en büyük hazinesi olan, bilgi ve bilgelik birikimine yeni yorumlar kazandırmanın, yüzyıllardan beri bilinen en etkili yolu, öğretirken öğrenilen öğrenilirken öğretilen sohbetlerdir. Bunun için gönül dünyasının zirveleri, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, çevrelerinde her zaman geniş sohbet halkaları oluşturmuşlardır. Sohbetler düşünceleri eylemlerden, eylemleri düşüncelerden ayırmadan, bir arada ele alan en önemli öğrenme ve öğretme yoludur. Sohbetlerde öğrenmesini öğrenme, beşikten mezara kadar ömür boyu devam eden, kesintisiz bir eğitim ve öğretim sürecidir.

Okumaya devam et “Öğrenmesini öğrenme susulur gibi konuşulan konuşulur gibi susulan sohbetlerde öğrenilir”

Yunus yılında bilgi toplumlarını sevgi toplumlarına dönüştürecek temelleri atmak

Yunus yılı ilan edilen Yirmi birinci yüzyılın can alıcı en önemli sorunu, bilgi toplumlarının sevgi toplumlarına dönüştürülmesidir. İnsanlar daha çok kazanmak, daha çok harcamak için, dört elle sarıldıkları dış dünya kadar, iç dünyaya önem vermezlerse, sevgi toplumları olamazlar. Dünyada alan ellerin, veren ellere dönüşmeleri, yaşanılarak öğrenilen, öğrenilerek yaşanan, iç dünya barışını, dış dünya barışına yansıtmalarına bağlıdır. İç dünyanın enginliklerini bilenler, dış dünyanın zenginlikleri için savaşmazlar. İnsanların akıl gözleri gönül gözleriyle, görülmeyeni gören yetiler kazanır.

Okumaya devam et “Yunus yılında bilgi toplumlarını sevgi toplumlarına dönüştürecek temelleri atmak”

Avrupa’ya ve Amerika’ya karşı bilgelikten zülkarneyn seddi oluşturarak dinde zorlama yoktur demek

İnsanlık tarihi boyunca devam eden, iki medeniyetin, iki dünyanın Kıyamete kadar devam edecek, soğuk ve sıcak savaşları, gizliliğin olmadığı dijital dünyada, yeni bir döneme girmiştir. İslam’ın doğuş yıllarında Medine’de Hendek Savaşı’nda olduğu gibi, Müslüman ülkeler hendeğin hem dışından, hem içinden gelen tehditlerle karşı karşıyadır. Afganistan’dan Yemen’e Müslüman ülkeler Pentagon’nun “topyekun savaş” staretjisiyle, yerle bir edilmiştir.

Okumaya devam et “Avrupa’ya ve Amerika’ya karşı bilgelikten zülkarneyn seddi oluşturarak dinde zorlama yoktur demek”

Dünyadaki savaşların üstesinden aklı hem başında hem gönlünde olan yöneticilerle gelinir

Savaşlar ülkeleri yangın alanlarına, barışlar ülkeleri gül bahçelerine çevirirler. Türkiye’yi kırk yıla yakın savaşlardan uzak tutmayı başaran, Sultan Abdülhamit’in vurguladığı gibi: “Savaş yalnızca sınırlarda olmaz, savaş bir milletin topyekun ateşe girmesidir.” Ademoğulları dünyaya birbirleriyle savaşmak için değil, birbirleriyle tanışmak için gönderilmişlerdir. İnsanlık tarihi içinde savaşların iki taraf için yararlısı, barışların iki taraf için zararlısı olmamıştır. Dergah kültüründe ölüm hayatla bütünleştirilerek, savaşa giden yollar bir bir kapatılır.

Okumaya devam et “Dünyadaki savaşların üstesinden aklı hem başında hem gönlünde olan yöneticilerle gelinir”

Kültürdeki ekonomi kavranılmadan ordu milletteki girişimci millet ortaya çıkmaz erik ağacında üzüm yenilmez

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Anadolu insanı cephelerdeki savaşların yerine, pazarlardaki yarışların geçtiğini görerek, “Ordu” toplumlardan “Girişimci” toplumlara dönüşme yolunda önemli adımlar atmış, çığır açıcı çalışmalar yapmıştır. Yirminci yüzyılın sonunda, Türkiye dışalımcı tüketen ülkeden, dışsatımcı üreten ülkeye dönüşmüştür. Üretim gücünde ağırlık, tarım ürünlerinden sanayi ürünlerine kaymıştır. Yeryüzünü bir mescit, bir işyeri olarak gören Anadolu insanı, ekonomik ve kültürel kuruluşlarıyla, dünya pazarlarında Türkiye’ye geniş alan açmıştır.

Okumaya devam et “Kültürdeki ekonomi kavranılmadan ordu milletteki girişimci millet ortaya çıkmaz erik ağacında üzüm yenilmez”