Bir mayıs’larda alınların ve akılların terini savunmak dünyaya eleştirel gözle bakan her aydının görevidir

İster kutsal, ister seküler kaynaklardan beslensin, bütün ülkelerin, kurumların ve kuruluşların ana sorunu, dünyanın sınırlı kaynaklarını, insanlığa en yararlı bir biçimde değerlendirmektir. İnsanın olduğu yerde, temel ihtiyaçların karşılanması için, üretim vardır. Üretim ve tüketimin uyum ve denge içinde düzenlenmesi, bütün bilimlerin ana konusunu oluşturur. Ekonomi sanatların en eskisi, bilimlerin en yenisidir.

Okumaya devam et “Bir mayıs’larda alınların ve akılların terini savunmak dünyaya eleştirel gözle bakan her aydının görevidir”

Ekonomik kültürel siyasal kuruluşlarda kırk ölçmeyenler bir biçmeyenler işyerlerini kapatmak zorunda kalırlar

Kururuluşlar her zaman ellerindeki, insan, sermaye, makina ve hammadde gibi sınırlı kaynakları, değişik yatırım alanları arasında, uygun oranda dağıtmak ve verimli olarak değerlendirme sorunuyla karşılaşırlar. Kuruluş kaynaklarının bir alana yönlendirilmesi, başka bir alanda yapılacak yatırımları önlediği için, bir kuruluş yatırım yapmadan önce, sermayesini bağlayacağı alanı, iyi araştırmak zorundadır.Her kuruluşun bir yatırım yapmak için, kırk kere düşünmesi gerekir.

Okumaya devam et “Ekonomik kültürel siyasal kuruluşlarda kırk ölçmeyenler bir biçmeyenler işyerlerini kapatmak zorunda kalırlar”

Geleceğin barış dünyasının temelleri bir elinde mesnevi bir elinde mukaddime olanlarla atılır

Aydınlanma döneminden bu yana, dünyanın her ülkesinde kutsal kültürle, seküler kültür arasındaki ilişkiler sorgulanmaktadır. Aydınlanma rüzgarlarının yol açtığı dalgalanmalar karşısında, bütün dünyada kutsal kültür, seküler kültüre bütünüyle teslim olmuştur. Türkiye’nin tek parti yıllarında olduğu gibi, bütün ülkelerde kutsal kültürün değerleri, ekonomik, siyasal ve kültürel yapıdan, bir bir sökülüp atılmıştır. Sosyal bilimlerde normatif değerler unutulmuş, pozitif değerler hiç tartışılmadan kutsanmıştır.

Bilginin hiyerarşisinde ilk sırada yer alan kutsal değerlerin, daha sonra gelen seküler değerleri yönlendirmesi ve sınırlandırması gerekirken, aydınlanma dönemiyle, yönlendirme ve sınırlandırma süreci tersine dönmüştür. Bütün bilimlerin normatif alanları, pozitif alanların işgaline uğramıştır. Her alanda ekonomik ilkeler, etik ilkelerin önüne geçmiştir. Bütün kurumlar, bütün kuruluşlar, iktidar alanlarını genişletmek, daha çok kazanmak ve daha çok tüketmek için, kutsal değerlere savaş açmayı, hepten yok saymayı, en doğal hak olarak görmüşlerdir.

Okumaya devam et “Geleceğin barış dünyasının temelleri bir elinde mesnevi bir elinde mukaddime olanlarla atılır”

Yirmibirinci yüzyıl barıştan terazi tutan barışı barışla tartan erdemli bilge liderler bekliyor

Dünya orta kuşağında yer alan, İslam dünyası için hem Yirminci, hem Yirmibirinci yüzyıllar, savaş yüzyılları oldu. Avrupa ülkelerinin İslam dünyasının, zengin yeraltı kaynaklarını paylaşma yarışları, Ortadoğu’da büyük göçlere yol açan, ölüm yağdıran, dehşet verici savaşlara dönüştü. Sanayi Devrimi’nden bu yana, Batı dünyası, ulaştığı zenginliği korumak için, Ortadoğu’da, savaş başta olmak üzere her yol ve yönteme başvurdu. Seküler Batı ekonomiyi bir araç olarak değil, bir amaç olarak gördü, ekonominin belirleyiciliğine inandı.

Okumaya devam et “Yirmibirinci yüzyıl barıştan terazi tutan barışı barışla tartan erdemli bilge liderler bekliyor”

Ekonomik siyasal kültürel bütün kuruluşları değerlere ve yasalara önem veren iinsan kaynakları ayakta tutarlar

Tarım, sanayi ve bilgi toplumlarının, birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları duvarsız dünyada, kuruluşların insan kaynakları, sermaye kaynaklarından çok daha işlevseldir. İnsan kaynakları kuruluşların can damarlarıdır. Bu yüzden Gary Becker ve Theodore Shultz, kuruluşlarda verimliliğin artışında, insan kaynaklarının yerlerini ve etkilerini araştıran çalışmalarıyla, Nobel ödülü kazanmışlardır.

Okumaya devam et “Ekonomik siyasal kültürel bütün kuruluşları değerlere ve yasalara önem veren iinsan kaynakları ayakta tutarlar”

Bir resimde iki insanı görmeyenler farklı bakışların doğurduğu güçten yararlanmakta güçlük çekerler

Toplumların ürün, hizmet ve bilgi üretim güçlerinin büyütülmesinde, kar amacı güden ya da gütmeyen, bütün kuruluşların vazgeçilmez bir yerleri vardır. Kuruluşları güçlü olmayan toplumların, ekonomilerinin güçlü olması mümkün değildir. Su kaynaklarından yoksun toprakların çoraklaşması gibi, kuruluşlardan yoksun toplumlar, hem ekonomik hem kültürel olarak yoksullaşırlar. Ülkelerin üretim güçleri kuruluşlarla büyütülür.

Okumaya devam et “Bir resimde iki insanı görmeyenler farklı bakışların doğurduğu güçten yararlanmakta güçlük çekerler”

Şehirlerde gazali’nin ihtiyaçlar hiyerarşisine önem vermeyen ülkeler hem kültürleri hem ekonomileri yoksullaştırırlar

Gündüzün geceyle, gecenin gündüzle içiçe olduğu gibi, kültür ekonomiyle, ekonomi kültürle içiçedir. Kültür ve ekonomi tene ve cana benzer. Nasıl ten candan ayrılmazsa, ekonomi de kültürden ayrılmaz. Kültür ve ekonomi hayatın iki yüzüdür. Her kültürel eylemin bir ekonomik boyutu olduğu gibi, her ekonomik eylemin bir kültürel boyutu vardır. Bunun için hiç kimse ya kültür ya da ekonomi diyemez. Herkes hem kültür, hem ekonomi demek zorundadır.

Okumaya devam et “Şehirlerde gazali’nin ihtiyaçlar hiyerarşisine önem vermeyen ülkeler hem kültürleri hem ekonomileri yoksullaştırırlar”

Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir

Dünyada ekonomi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, son değerlendirmede insanlığın kültürel birikiminin, hayatın üretim ve tüketim boyutlarına yansımasıdır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumların ekonomik gücünü belirleyen, en büyük ve en etkili kaynak kültür olmuştur. Yoksulluk gibi zenginlik de sorun olduğu için, üretim peşinde koşmak, tüketimden kaçınmak, bütün kültürlerde en başta gelen erdem bilinmiştir.

Okumaya devam et “Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir”

Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir

Dünyada ekonomi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, son değerlendirmede insanlığın kültürel birikiminin, hayatın üretim ve tüketim boyutlarına yansımasıdır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumların ekonomik gücünü belirleyen, en büyük ve en etkili kaynak kültür olmuştur. Yoksulluk gibi zenginlik de sorun olduğu için, üretim peşinde koşmak, tüketimden kaçınmak, bütün kültürlerde en başta gelen erdem bilinmiştir.

Okumaya devam et “Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir”

Nasıl bir göz ağlarken bir göz gülmezse dünyada kültür ağlarken ekonomi gülmez

Batı ülkeleri ürün, hizmet ve bilgi üretiminde, Doğu ülkelerinden öndedirler. Ancak son onyıllarda Batı ülkelerinin dünya üretimindeki payları azalırken, Doğu ülkelerinin payları artmaktadır. Dünyanın üretim merkezi Batı’dan Doğu’ya kayma yolunda ilerliyor. Yirmi birinci yüzyılın ortalarında, dünyanın en büyük ekonomisi Çin olacaktır. İslam dünyası iki büyük ekonomik güç, Amerika ve Çin arasında dengeyi sağlayacaktır.

Okumaya devam et “Nasıl bir göz ağlarken bir göz gülmezse dünyada kültür ağlarken ekonomi gülmez”

Kıyamet’in provası olan depremler hayatı ölümle ölümü hayatla bütünleştirirler

Ölümden sonra dirilişi yok sayan, ölüm karşısında susan seküler kültür, ölümü hayatın dışına atmak için, elinden geleni arkasına bırakmıyor. Seküler kültürle yoğurulan yaşama düzeninde, ölümler aile ortamından hastane ortamına taşınıyor. İnsanların ölüm yokmuş gibi yaşamaları için, mezarlıklar yerleşim alanlarının dışında, kimsenin görmediği alanlara taşınarak gözden uzaklaştırılıyorlar.

Okumaya devam et “Kıyamet’in provası olan depremler hayatı ölümle ölümü hayatla bütünleştirirler”

Kuralsızlığın olduğu kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz

Toplumların birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları dünyada, kültürün ve ekonominin, ana dinamiğini kuruluşlar oluşturur. Dünyanın her yanında toplumları, kamu, özel ve vakıf kuruluşlar ayakta tutarlar. Onlar üç ayaklı büyük bir masaya benzerler, ayaklardan biri eksik olursa, nasıl masanın dengesi bozulursa, toplumların da dengesi bozulur. Toplumlarda ekonomik, siyasal ve kültürel uyum ve düzen kuruluşlarla sağlanır.

Okumaya devam et “Kuralsızlığın olduğu kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz”

Ateş dünyasını güneş dünyasına mehmet akif gibi “korkma” demesini bilenler dönüştürür

Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olması, kuruluş yıllarından son yıllarına kadar, eğitime önem vermesinden kaynaklanır. Osmanlı döneminde Bursa, Edirne ve İstanbul yanında, geleceğin sultanlarının sancak beyliği yaptığı Manisa, Kütahya ve Amasya Anadolu’nun eğitim ve kültür merkezleri olmuştur. Bütün Osmanlı şehirlerinin merkezinde çarşı, cami ve medrese vardır. Çarşının zenginliği ve caminin etkinliği, iki kurum arasında uyum ve düzeni sağlayan medreseye dayanır.

Okumaya devam et “Ateş dünyasını güneş dünyasına mehmet akif gibi “korkma” demesini bilenler dönüştürür”

Kültürlerini derinleştirmeyenler ekonomilerini zenginleştiremezler

Dünyada insanlığın varoluş düşüncesinin ana kaynağını, hayata anlam kazandıran kutsal kitaplar oluştururlar. Toplumların düşünce ve eylem dünyasının, derinliğinin ve zenginliğinin artırılmasında, kutsal kitaplar vazgeçilmez bir yer tutarlar. Tarihin her döneminde, toplumları ekonomilerinden önce, kültürleri ayakta tutarlar. Büyük küçük bütün ülkelerde, hayatı ekonomiden önce kültür katlanılır kılar.

Okumaya devam et “Kültürlerini derinleştirmeyenler ekonomilerini zenginleştiremezler”

Dünyadaki bütün yoksullukların üstesinden tüketmesini değil üretmesini bi̇lenler gelirler

Kültürün de, ekonominin de odak noktasında insan yer alır. İnsanın iç dünyasının derinliklerine inmeden, davranışları yönlendiren, ihtiyaçları ve istekleri kavramadan, ekonominin yasaları anlaşılmaz. Kültürle ekonomi birbirini etkiler, ekonominin yolu kültürle açılır. Hayatın değişik alanlarında, insanları ilgilendiren her eylem hem kültürel, hem ekonomik boyutlar taşır.

Okumaya devam et “Dünyadaki bütün yoksullukların üstesinden tüketmesini değil üretmesini bi̇lenler gelirler”

Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır 

Gündüzün geceyle, gecenin gündüzle iç içe olduğu gibi, kültür ekonomiyle, ekonomi de kültürle iç içedir. Kültür ve ekonomi et ve tırnağa benzer. Nasıl tırnak etten ayrılmazsa, ekonomi de kültürden ayrılmaz. Kültür ve ekonomi hayatın iki yüzüdür. Her kültürel çalışmanın, bir ekonomik boyutu olduğu gibi, her ekonomik çalışmanın bir kültürel boyutu vardır. Bunun için hiç kimse, ya kültür ya ekonomi diyemez. Herkes hem kültür, hem de ekonomi demek zorundadır. 

Okumaya devam et “Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır “

İnsanların sınırsız isteklerini sınırlı ihtiyaçlarıyla sınırlamak

Kültür ve ekonomi, kişisel ve toplumsal hayatın, birbirinden bağımsız olmayan iki ana boyutudur. İki boyutun oluşturduğu alanda, insanın istekleriyle ihtiyaçları birbirleriyle hem yarışırlar, hem de çatışırlar. İnsanın her isteği, bir yanıyla ihtiyaçtır. Her ihtiyacı da bir yanıyla istektir. Bir tüketim konusunun, ne oranda ihtiyaç, ne oranda da istek olduğunu, ekonomiden daha çok kültür belirler. İnsanların isteklerini, ekonomiden önce, kültür sınırlar.

Okumaya devam et “İnsanların sınırsız isteklerini sınırlı ihtiyaçlarıyla sınırlamak”

Bir dünyada iki dünyayı altın oranda harmanlamak

Dünyanın her yanında, insanların tüketim düzeylerini artırma yolunda, yapılan her yatırım ve atılan her adım, fizik dünyayla metafizik dünya arasındaki duvarları sağlamlaştırıyor. Oysa yaşanabilir bir hayat ve sürdürülebilir bir tüketim için, iki dünya arasındaki duvarların güçlendirilmesi değil, baştan sona bütünüyle yıkılması gerekir. Çünkü bütün krizler, iki dünya arasındaki aşılmaz duvarlardan kaynaklanmaktadır.

Okumaya devam et “Bir dünyada iki dünyayı altın oranda harmanlamak”

Cumhuriyet’in kuruluşunun yeni bir yıldönümünde yerel düşünen küresel davranan girişimcilerle dünyaya açılmak 

Yuvarlak küreden düz kareye, dönüşen dünyanın pazarlarında, sağlam bir yer edinmenin yolu, kendi kültürünü unutmaktan değil, tam tersine sıkı sıkıya sarılmaktan geçiyor. Artık dünyada ülkeler değil, kültürler savaşıyor. Başka kültürlerle yarışmak için, dünyaya kapanmaktan daha çok, dünyaya açılmak hayati önem taşıyor. Kapalı toplumlar dünyanın en zengin hammadde kaynaklarına sahip olan Sovyetler Birliği gibi, üretim güçlerini yitirerek dağılıyorlar.

Okumaya devam et “Cumhuriyet’in kuruluşunun yeni bir yıldönümünde yerel düşünen küresel davranan girişimcilerle dünyaya açılmak “

Dünya barışının güvencesi Asya’dan Avrupa’ya giden Türkler gibi Doğu’dan alanlar Batı’ya verenler olacaktır

Türkiye yüzyılların içinde, Anadolu’da oluşan, kültürel ve ekonomik birikimiyle, hem bir Asya, hem de bir Avrupa ülkesidir. Türkiye’nin bin yıllık tarihinde, Asya’daki bilgi ve bilgelik birikimi kadar, Avrupa’daki düşünce ve eylem birikimi de önemli yer tutar. Türkler tarihlerinde hiçbir zaman ya Asya, ya Avrupa değil, hem Asya hem Avrupa demişlerdir. Türkler Asya’yı kültürün, Avrupa’yı ekonominin kaynağı olarak görmüşlerdir.

Okumaya devam et “Dünya barışının güvencesi Asya’dan Avrupa’ya giden Türkler gibi Doğu’dan alanlar Batı’ya verenler olacaktır”