Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir

Dünyada ekonomi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, son değerlendirmede insanlığın kültürel birikiminin, hayatın üretim ve tüketim boyutlarına yansımasıdır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumların ekonomik gücünü belirleyen, en büyük ve en etkili kaynak kültür olmuştur. Yoksulluk gibi zenginlik de sorun olduğu için, üretim peşinde koşmak, tüketimden kaçınmak, bütün kültürlerde en başta gelen erdem bilinmiştir.

Okumaya devam et “Her ülkede ekonomi eşittir üreten insan çarpı kültürün karesidir”

Nasıl bir göz ağlarken bir göz gülmezse dünyada kültür ağlarken ekonomi gülmez

Batı ülkeleri ürün, hizmet ve bilgi üretiminde, Doğu ülkelerinden öndedirler. Ancak son onyıllarda Batı ülkelerinin dünya üretimindeki payları azalırken, Doğu ülkelerinin payları artmaktadır. Dünyanın üretim merkezi Batı’dan Doğu’ya kayma yolunda ilerliyor. Yirmi birinci yüzyılın ortalarında, dünyanın en büyük ekonomisi Çin olacaktır. İslam dünyası iki büyük ekonomik güç, Amerika ve Çin arasında dengeyi sağlayacaktır.

Okumaya devam et “Nasıl bir göz ağlarken bir göz gülmezse dünyada kültür ağlarken ekonomi gülmez”

Kıyamet’in provası olan depremler hayatı ölümle ölümü hayatla bütünleştirirler

Ölümden sonra dirilişi yok sayan, ölüm karşısında susan seküler kültür, ölümü hayatın dışına atmak için, elinden geleni arkasına bırakmıyor. Seküler kültürle yoğurulan yaşama düzeninde, ölümler aile ortamından hastane ortamına taşınıyor. İnsanların ölüm yokmuş gibi yaşamaları için, mezarlıklar yerleşim alanlarının dışında, kimsenin görmediği alanlara taşınarak gözden uzaklaştırılıyorlar.

Okumaya devam et “Kıyamet’in provası olan depremler hayatı ölümle ölümü hayatla bütünleştirirler”

Kuralsızlığın olduğu kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz

Toplumların birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları dünyada, kültürün ve ekonominin, ana dinamiğini kuruluşlar oluşturur. Dünyanın her yanında toplumları, kamu, özel ve vakıf kuruluşlar ayakta tutarlar. Onlar üç ayaklı büyük bir masaya benzerler, ayaklardan biri eksik olursa, nasıl masanın dengesi bozulursa, toplumların da dengesi bozulur. Toplumlarda ekonomik, siyasal ve kültürel uyum ve düzen kuruluşlarla sağlanır.

Okumaya devam et “Kuralsızlığın olduğu kuruluşlarda kurumsallaşma olmaz”

Ateş dünyasını güneş dünyasına mehmet akif gibi “korkma” demesini bilenler dönüştürür

Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü olması, kuruluş yıllarından son yıllarına kadar, eğitime önem vermesinden kaynaklanır. Osmanlı döneminde Bursa, Edirne ve İstanbul yanında, geleceğin sultanlarının sancak beyliği yaptığı Manisa, Kütahya ve Amasya Anadolu’nun eğitim ve kültür merkezleri olmuştur. Bütün Osmanlı şehirlerinin merkezinde çarşı, cami ve medrese vardır. Çarşının zenginliği ve caminin etkinliği, iki kurum arasında uyum ve düzeni sağlayan medreseye dayanır.

Okumaya devam et “Ateş dünyasını güneş dünyasına mehmet akif gibi “korkma” demesini bilenler dönüştürür”

Kültürlerini derinleştirmeyenler ekonomilerini zenginleştiremezler

Dünyada insanlığın varoluş düşüncesinin ana kaynağını, hayata anlam kazandıran kutsal kitaplar oluştururlar. Toplumların düşünce ve eylem dünyasının, derinliğinin ve zenginliğinin artırılmasında, kutsal kitaplar vazgeçilmez bir yer tutarlar. Tarihin her döneminde, toplumları ekonomilerinden önce, kültürleri ayakta tutarlar. Büyük küçük bütün ülkelerde, hayatı ekonomiden önce kültür katlanılır kılar.

Okumaya devam et “Kültürlerini derinleştirmeyenler ekonomilerini zenginleştiremezler”

Dünyadaki bütün yoksullukların üstesinden tüketmesini değil üretmesini bi̇lenler gelirler

Kültürün de, ekonominin de odak noktasında insan yer alır. İnsanın iç dünyasının derinliklerine inmeden, davranışları yönlendiren, ihtiyaçları ve istekleri kavramadan, ekonominin yasaları anlaşılmaz. Kültürle ekonomi birbirini etkiler, ekonominin yolu kültürle açılır. Hayatın değişik alanlarında, insanları ilgilendiren her eylem hem kültürel, hem ekonomik boyutlar taşır.

Okumaya devam et “Dünyadaki bütün yoksullukların üstesinden tüketmesini değil üretmesini bi̇lenler gelirler”

Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır 

Gündüzün geceyle, gecenin gündüzle iç içe olduğu gibi, kültür ekonomiyle, ekonomi de kültürle iç içedir. Kültür ve ekonomi et ve tırnağa benzer. Nasıl tırnak etten ayrılmazsa, ekonomi de kültürden ayrılmaz. Kültür ve ekonomi hayatın iki yüzüdür. Her kültürel çalışmanın, bir ekonomik boyutu olduğu gibi, her ekonomik çalışmanın bir kültürel boyutu vardır. Bunun için hiç kimse, ya kültür ya ekonomi diyemez. Herkes hem kültür, hem de ekonomi demek zorundadır. 

Okumaya devam et “Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır “

İnsanların sınırsız isteklerini sınırlı ihtiyaçlarıyla sınırlamak

Kültür ve ekonomi, kişisel ve toplumsal hayatın, birbirinden bağımsız olmayan iki ana boyutudur. İki boyutun oluşturduğu alanda, insanın istekleriyle ihtiyaçları birbirleriyle hem yarışırlar, hem de çatışırlar. İnsanın her isteği, bir yanıyla ihtiyaçtır. Her ihtiyacı da bir yanıyla istektir. Bir tüketim konusunun, ne oranda ihtiyaç, ne oranda da istek olduğunu, ekonomiden daha çok kültür belirler. İnsanların isteklerini, ekonomiden önce, kültür sınırlar.

Okumaya devam et “İnsanların sınırsız isteklerini sınırlı ihtiyaçlarıyla sınırlamak”

Bir dünyada iki dünyayı altın oranda harmanlamak

Dünyanın her yanında, insanların tüketim düzeylerini artırma yolunda, yapılan her yatırım ve atılan her adım, fizik dünyayla metafizik dünya arasındaki duvarları sağlamlaştırıyor. Oysa yaşanabilir bir hayat ve sürdürülebilir bir tüketim için, iki dünya arasındaki duvarların güçlendirilmesi değil, baştan sona bütünüyle yıkılması gerekir. Çünkü bütün krizler, iki dünya arasındaki aşılmaz duvarlardan kaynaklanmaktadır.

Okumaya devam et “Bir dünyada iki dünyayı altın oranda harmanlamak”

Cumhuriyet’in kuruluşunun yeni bir yıldönümünde yerel düşünen küresel davranan girişimcilerle dünyaya açılmak 

Yuvarlak küreden düz kareye, dönüşen dünyanın pazarlarında, sağlam bir yer edinmenin yolu, kendi kültürünü unutmaktan değil, tam tersine sıkı sıkıya sarılmaktan geçiyor. Artık dünyada ülkeler değil, kültürler savaşıyor. Başka kültürlerle yarışmak için, dünyaya kapanmaktan daha çok, dünyaya açılmak hayati önem taşıyor. Kapalı toplumlar dünyanın en zengin hammadde kaynaklarına sahip olan Sovyetler Birliği gibi, üretim güçlerini yitirerek dağılıyorlar.

Okumaya devam et “Cumhuriyet’in kuruluşunun yeni bir yıldönümünde yerel düşünen küresel davranan girişimcilerle dünyaya açılmak “

Dünya barışının güvencesi Asya’dan Avrupa’ya giden Türkler gibi Doğu’dan alanlar Batı’ya verenler olacaktır

Türkiye yüzyılların içinde, Anadolu’da oluşan, kültürel ve ekonomik birikimiyle, hem bir Asya, hem de bir Avrupa ülkesidir. Türkiye’nin bin yıllık tarihinde, Asya’daki bilgi ve bilgelik birikimi kadar, Avrupa’daki düşünce ve eylem birikimi de önemli yer tutar. Türkler tarihlerinde hiçbir zaman ya Asya, ya Avrupa değil, hem Asya hem Avrupa demişlerdir. Türkler Asya’yı kültürün, Avrupa’yı ekonominin kaynağı olarak görmüşlerdir.

Okumaya devam et “Dünya barışının güvencesi Asya’dan Avrupa’ya giden Türkler gibi Doğu’dan alanlar Batı’ya verenler olacaktır”

Hem Doğu’nun hem Batı’nın ezeli ve ebedi bilgi ve bilgelik birikimini bütün boyutlarıyla düz kare dünyaya taşımak

Türkiye yüzyılların içinde, Anadolu’da oluşan, kültürel ve ekonomik birikimiyle, hem bir Asya, hem de bir Avrupa ülkesidir. Türkiye’nin bin yıllık tarihinde, Asya’daki bilgi ve bilgelik birikimi kadar, Avrupa’daki düşünce ve eylem birikimi de önemli yer tutar. Türkler tarihlerinde hiçbir zaman ya Asya, ya Avrupa değil, hem Asya hem Avrupa demişlerdir. Türkler Asya’yı kültürün, Avrupa’yı ekonominin kaynağı olarak görmüşlerdir.

Okumaya devam et “Hem Doğu’nun hem Batı’nın ezeli ve ebedi bilgi ve bilgelik birikimini bütün boyutlarıyla düz kare dünyaya taşımak”

Kültürleri derin olmayan toplumların ekonomileri zengin olmaz

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, birbirini izleyen iki dünya savaşıyla, Avrupa ülkeleri bütün altyapı yatırımlarını yitirdiler. Onlar savaşlar sonrasında, kültürel kaynaklarına dayanarak, ekonomilerini yeniden inşa etmeyi başardılar. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında da, Müslüman ülkeler iç ve dış savaşlarla, yakıldılar ve yıkıldılar. Birbirini büyüten savaşlar, doğal kaynak zengini ülkeleri, temel ihtiyaçlarını karşılamayan ülkelere dönüştürdüler.

Okumaya devam et “Kültürleri derin olmayan toplumların ekonomileri zengin olmaz”

Dünyanın her ülkesinde sular canavar ruhlu insanların ellerinde canavarlaşırlar

Kültür ve ekonomi arasında, dayanışma ve yardımlaşmanın yolunu açmadan, insan ve tabiat arasında, uyum ve dengenin sağlanmas mümkün değildir. Nasıl kültür ekonomiyi bağrında taşırsa, tabiat da insanı bağrında taşır. Tabiat olmadan insan, insan olmadan hayat olmaz. Seyit Hüseyin Nasr’ın “İnsan ve Tabiat” kitabında vurguladığı gibi, varoluşun anlamı tabiatta gizlidir. İnsan tabiatın bağrından gelmiştir, yine tabiatın bağrına dönecektir. Tabiattan uzaklaşan hayattan uzaklaşır.

Okumaya devam et “Dünyanın her ülkesinde sular canavar ruhlu insanların ellerinde canavarlaşırlar”

Kapitalizmin ve komünizmim ömrünü tamamladığı dünyada paylaşımcı ekonomi katılıma açık ekonomidir

Ekonomilerin yapısındaki ve kültürlerin dokusundaki gelişmeler, dünyadaki Sağ ve Sol yaklaşımlar arasındaki farkları bütünüyle ortadan kaldırmıştır. Bütün ülkelerde üreticilerle birlikte, tüketicilerin yol açtıkları küresel sorunlar tartışılıyor. Dünyanın karşı karşıya olduğu, siyasal ve finansal krizler, üretimde ve tüketimde sınır tanımayanlardan kaynaklanmaktadır. Yeryüzünün sınırlı kaynaklarıyla, sınırsız büyüme peşinde koşanlar, dünyanın bütün dengelerini altüst etmektedirler.

Okumaya devam et “Kapitalizmin ve komünizmim ömrünü tamamladığı dünyada paylaşımcı ekonomi katılıma açık ekonomidir”

Ülkeler dünya pazarlarına kusursuz üretim yapan kuruluşlarıyla açılırlar

Kuruluşların olduğu kadar, ülkelerin başarısı da, dış dinamiklerden daha çok, iç dinamiklerden kaynaklanır. Dünyanın hiçbir yerinde başarı ya da başarısızlık kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bir ülke ya da kuruluşun başarısının olduğu gibi, başarısızlığının da köklü kaynakları vardır. Bütün kuruluşlarıyla birlikte, ülkeleri çökerten dinamikler, dışarıdan önce içeride aranmalıdır. Ülkeler ve kuruluşlar, korkuları ve düşmanlıkları körükleyerek, başarısızlıklarının sorumluluğunu başkalarına yükleyemezler.

Okumaya devam et “Ülkeler dünya pazarlarına kusursuz üretim yapan kuruluşlarıyla açılırlar”

Güneşin hiç batmadığı gizliliğin olmadığı düz kare dünyada getirisi en büyük olan sermaye dürüstlüktür

Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden olan Enron, Lehman Brothers gibi, Wall Street’in en parlak şirketlerinden biridir. Fortune dergisi, Enron”u altı yıl üst üste “Amerika”nın en yenilikci şirketi” olarak seçmiştir. Henry Kissınger ve James Baker gibi, uluslararası politikanın ünlü isimleri, Enron’a danışmanlık yapmışlardır. Amerika Eski Başkanı George W. Bush ve Enron’un yargılanarak hapse mahkum olan, Yönetim Kurulu Başkanı Ken Lay çok yakın dosttur.

Okumaya devam et “Güneşin hiç batmadığı gizliliğin olmadığı düz kare dünyada getirisi en büyük olan sermaye dürüstlüktür”

Karadeniz’de barış olursa Akdeniz’de savaş olmaz

İstanbul Türklerin Avrupa’ya, Kazan Rusların Asya’ya açılma kapıları olmuştur. Avrupa ve Asya ekseninde, Türkiye ve Rusya iki vazgeçilmez ülkedir. Ekonomik ve kültürel alanlarda Türkiye’nin Avrupa, Rusya’nın Asya ülkeleriyle işbirliği yapmalarında Karadeniz en önemli ortak alanı oluşturuyor. Bölge ülkeleri Karadeniz çevrenizde güç kazanmak için, yüzyıllar boyunca birbirleriyle hem yarıştılar, hem savaştılar. Yirmi birinci yüzyılda Karadeniz, bütün dünyayı dostluğa ve barışa davet ediyor.

Okumaya devam et “Karadeniz’de barış olursa Akdeniz’de savaş olmaz”

Her ülkede yerken yalnız yiyenler yüklerini yalnız taşırlar

Ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla, hayata değer katmanın, insanların değerini artırmanın, genel geçer yol ve yöntemi, üzerine uzanan ellerin çok olduğu, geniş sofralar açmaktır. Toprağı derviş öyküleriyle mayalanan Anadolu’da, insanların gönülleri, sofraları ve evleri dostlarına sürekli açıktır. Anadolu insanı, bir kişilik sofrada iki kişinin, iki kişilik sofrada dört kişinin, üç kişilik sofrada dokuz kişinin, doyacağına bütün gönlüyle inanır. Sofraların üstsel olarak büyüyen bir bereketi vardır.

Okumaya devam et “Her ülkede yerken yalnız yiyenler yüklerini yalnız taşırlar”