Anlaşılmak için yazılan tarih kazananları az kaybedenleri çok olan savaşlarla doludur

Yıldırım’ın Anadolu’daki beylikleri Osmanlı şemsiyesi altına topladığı,sınırları Avrupa içlerine kadar genişlettiği bir dönemde, Timur’un Anadolu’ya gelişi, Karaman beyi başta olmak üzere, yönetimlerine son verilen Anadolu beylerinin, Osmanlıya karşı saflarda yer almaları, Anadolu’da Moğollardan sonra, yapılan en büyük yıkım olur. Timur’la işbirliği yapan, Bursa’yı yakıp yıkan, Bursa’ya Ulu camiyi kazandıran Yıldırım’ın, türbesine zarar veren Karaman beyinin yaptıkları, Ankara savaşı sonrası Bursa’da, yaşananların en acı sayfalarını oluşturur.

Savaşan tarafları Türklerin oluşturduğu, yalnızca kaybedenleri olan Ankara savaşının, Türklere ödettiği bedeller çok ağır olmuş. Kırk üç yaşında Yıldırım’ın ölümünden sonra, Timur arkasında parçalanmış bir Anadolu, baştan aşağı yağmalanmış şehirler, bütün zenginliklerine el konulmuş bir başşehir ve dört başlı bir Osmanlı devleti bırakarak, kendi başsehiri Semerkant’a dönüyor. Değişik alanlarda birbirinden güzel çalışmalar yapan Erol Güngör’ün, “Tarihte Türkler” kitabında anlattığı gibi,Timur’un Anadolu’da dehşet verici bir kasırga estirmesi, Türklerin Türklere vurdukları en büyük darbe oluyor.

Ankara savaşı Türklerin en uzun ömürlü, en güçlü devleti Osmanlının, Avrupa’daki atılım ve genişleme gücünü zayıflatıyor, ülke on sene süren şehzade savaşlarına sürükleniyor, yalnızca başşehiri kalan Doğu Roma’nın sonunu geçiktiriyor. Ömrünün son yıllarında Semerkant’tan Bursa’ya kadar uzanan, Türk dünyasında büyük sarsıntılara yol açan Timur kasırgasından sonra, Osmanlılar on sene içinde birliği sağlamışlar ve temellerini güçlendirerek, eskisinden daha güçlü olmayı başarmışlar. Devlet Fatih’le kurumsallaşmış, Yavuz’la Asya’daki, Kanuni’iyle Avrupa’daki varlığını perçinlemiş.

Anadolu’da Moğollardan ve Haçlılardan sonra, üçüncü büyük yıkıma yol açan, Semerkant’ın Emiri Timur, 1405 yılında öldüğünde, arkasında sınırları Çin’den Beyaz Rusya’ya, Hindistan’dan Suriye’ye kadar uzanan bir ülke bırakıyor. Ancak böylesine geniş bir coğrafyaya yayılan devlet, kurumsallaşarak uzun ömürlü olmayı başaran, Osmanlı devleti gibi uzun ömürlü olmuyor, oğullar arasında paylaşıla paylaşıla, küçülerek dağılıp gidiyor. Yalnızca Timur savaşlarını Türk dünyasını kasıp kavurması,Altınordu devletinin bölünmesinin sonunda, Slavların Türklerin kalbine uzanan yolları açılıyor.

Timur’un Yıldırım’a yazdığı bir mektupta: “Sen ve ben aynı milletteniz.Bak ben bir topal,sen bir kör olduğun halde,Allah bize ne nimetler bağışladı.Birbirimizle kavga etmeyelim.Kendi ülkelerimizde hükümdar olarak dost kalalım”demesine rağmen, iki cihangir Anadolu beylikleri arasındaki kavgayı ve Ankara savaşını önleyememiş. Toktamış öncülüğünde Kuzey Türkleri Rusya’ya, Yıldırım öncülüğünde Anadolu Türkleri Viyana’ya, Timur öncülüğünde Orta Asya Türkleri Pekin’e yönelerek, tarihin akışını değiştirememişler, Kazan’nın düşüşünü önleyememişler, Semerkant’ı koruyamamışlar.

Tarih toplumların geleceklerini değil, geçmişlerini anlatır. Geçmiş yüzyılların gerçekleri değişmez, geçmiş yüzyılların yorumları değişir, dünyanın geleceğinde, gelecek yüzyıllar, geçmiş yüzyıllardan çok daha büyük önem taşır.

Yaşanan yüzyılı geçmiş yüzyılın bilinen ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmeleri değil, gelecek yüzyıl bilinmeyen ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmeleri belirler.

Toplumların kaderleri gibi, gelecekleri önceden okunmaz. Tarihin her döneminde yeni kuşaklar, tarihlerini yeniden yazarlar ve yeniden yorumlarlar.
Dünyada tarihin anlaşılması için, Türklerin tarihi yeniden yazılıyor, yeniden yorumlanıyor.a