Barış dünyasının silahlara güvenen yönetimlerden daha çok seçmenlere dayanan yönetimlere ihtiyacı vardır

İran’dan Sudan’a, Özbekistan’dan Cezayir’e kadar İslam dünyasında, dayatmacı yönetimlere karşı yapılan gösteriler, bütün dünyada, İslamcılık tartışmalarına büyük bir hız ve yoğunluk kazandırmıştır. Dünyada bir kesim aydınlar, siyasal İslam’ın sonunun geldiğini gündeme taşırken, bir kesim aydınlar da demokratik İslam’ın başladığını tartışmaya açıyorlar. Dünyadaki otokratik yönetimlerin, demokratik yönetimlere dönüşmesi, bütün aydınların gündeminde ilk sıralarda yer alıyor.

Dünyada Müslüman ülkelerdeki yönetimler söz konusu olduğunda, tartışılması gereken, siyasal İslam’dan önce, demokratik, İslam olmalıdır. Türkiye, Mısır ve İran başta olmak üzere, bütün Müslüman ülkelerde ve bütün dünyada, aydınların başta gelen, en önemli görevleri ve en büyük sorumlulukları, dünyanın bilgi ve bilgelik birikiminden yola çıkarak, İslam dünyasının olduğu kadar, bütün dünyanın demokratik ve ekonomik kültürüne, yeni boyutlar kazandırmaktır.

Dünyada nasıl bilimin ve teknolojinin vatanı yoksa, demokrasinin ve ekonominin de vatanı yoktur. Bilim ve teknolojide önemli olan küresel bilim, küresel teknoloji geliştirmektir. Aynı şekilde can alıcı olan, yerel demokrasi, yerel ekonomi inşa etmek değil, küresel demokrasi, küresel ekonomi inşa etmektir. Teknolojinin bilimin, ekonomi demokrasinin türevidir. Bilimsiz teknoloji, ekonomisiz demokrası gelişmez, yeni açılımlar kazanmaz.Üretim ve yönetim sorunları, bütün dünyanın ortak sorunlarıdır.

Odak noktasını Atina’dan daha çok Medine’nin oluşturduğu, demokratik yönetimler, bütün ülkelerdeki dayatmacı yönetimlerin, en büyük ve en güçlü rakipleridir. Bu yüzden hem Doğu hem Batı dünyasında, İslam’ın değerlerinin demokrasinin olduğu kadar, pazar ekonomisinin kurumlarıyla ve kurallarıyla çatıştığı ileri sürülmektedir. Ancak uzaklık yakınlık farkının kalktığı dünyada, Batı eski Batı Doğu eski Doğu değildir. Dünya açık bir üniversiteye dönüşmüştür, artık ulaşılmayacak bilgi ve bilgelik yoktur.

Dört kitaba dayanan kutsal kültürün en sonda gelen, buna karşılık en başta olan, en güçlü ve en kapsayıcı halkası İslam’ın, devletle birlikte ekonominin yönetimine ilişkin, yüzyılların içinden süzüle süzüle gelmiş, çok köklü değerleri ve her zaman geçerli ilkeleri vardır. İslam’ın ana kaynakları, bütün ülkelerin istediği ve aradığı, adil bir demokratik yönetimin ve sağlam bir ekonomik yapının temellerini oluşturacak zenginliktedir.

Ortaçağ’da Yunan birikimini içselleştirerek, ”Batı Rönesansı”nın temellerini atan İslam dünyası, Yirmi birinci yüzyılda dünya birikimini içselleştirerek, ”Doğu Rönesansı”nın temellerini atacaktır.Batı dünyasında kutsal kültüre savaş açan, seküler kültür tıkanmıştır, silaha sarılmaktan başka önereceği bir çözüm kalmamıştır. Bunun için bütün dünya kan gölüne dönmüştür.

Kutsal kültürün hem özü, hem özeti olan İslam güneşe benzer, hiçbir ayrım gözetmeden, dünyanın bütün ülkelerini aydınlatır.

Tek dünyalı sınırlı seküler kültürün güneşi batar, iki dünyalı sınırsız kutsal kültürün güneşi hiçbir zaman batmaz.

Dünya barışının en güçlü güvencesi, bir insanı yaşatan bütün insanları yaşatır, diyen kutsal kültürdür.

Kutsal kültürde sorunlar, kurşunla değil, oyla çözülür, kafalara vurulmaz, kafalar sayılır.