Bilgi ve bilgelik dünyasının bilgeleri bütün insanlığın kutup yıldızlarıdır

Bilgiyi bilgeliğe dönüştürerek, insanın iç dünyasına ışık tutan bilgeler, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla, dış dünyayı da aydınlatırlar. Onlar yolunu kaybeden gemilere, yön gösteren deniz fenerleri gibi, iki dünyayı birden zenginleştirmenin yol haritasını, karşılık beklemeden ve hiçbir ayrım gözetmeden, isteyen herkese vermeye hazırdırlar. Onların dünyasında kıskançlığa, cimriliğe ve aç gözlüğe kesinlikle yer yoktur.

Yol haritasının her zaman, her yerde geçerli iki ana temeli vardır: Adalet odaklı dürüstlük ve bilgelik kaynaklı bilgidir.
Bilgi ve bilgelik dünyasının büyük zirveleri, bütün insanlığa Kıyamete kadar geçerliliğini koruyacak, değişmez yol haritaları bırakmışlardır. Yol ve yön gösteren haritaların, enlemleri ve boylamları, dünyanın ekonomik, siyasal ve kültürel sorunla- rına, çözüm üretecek değerleri göstermektedirler. Her alanda insanları mükemmelliğe taşıyacak haritalarda,Dördüncü Halife Ali’nin sözleriyle tekrarlanırsa: “Doğruluk en iyi yol, bilgi en iyi kılavuzdur.” 

İster ekonomik, ister siyasal ve ister de kültürel olsun, her alanda doğruluk ve bilgi bitmez tükenmez hazinedir. Bahaddin Nakşibend’den Abdülkadir Geylani’ye, gönül dünyasının büyükleri, bütün insanlığa her zaman ve her yerde faydalanacakları, büyük bir miras bırakmışlardır. Değeri çok 
büyük, getirisi çok yüksek mirasın, sınırsız zenginliklerinden yararlanmasını, bilen kurumlar ve kuruluşlar, kendilerini sürekli yenileyerek, hiçbir zaman üretim güçlerini yitirmezler. Toplumlar her gün yeniden doğmuş gibi, yeni olan kurum ve kuruluşlarıyla ayakta kalırlar.

Türkler Semerkant’tan Saraybosna’ya kadar, açıklık içinde sürekli yeniden yapılanan kurumlarıyla, kuruluşlarıyla gitmişlerdir. Onların kurumları ve kuruluşları, yeniledikleri şehirleriyle, şehirleri de düşünceyi eyleme dönüştüren, büyük bilgeleriyle ayakta kalmıştır. Bilgeler şehirleri, şehirler kurumları ve kuruluşları yenilemiştir. İnsanlarıyla, kurumlarıyla ve kuruluşlarıyla, Mevlana’sız bir Konya, Hacı Bayram’sız bir Ankara, Emir Sultan’sız bir Bursa, Şeyh Edebali’siz bir Bilecik, Yunus’suz bir Eskişehir ve Eşrefoğluoğlu’suz bir İznik düşünülemez.

Anadolu’nun bin yıllık tarihi içinde, gönül dünyasının zirveleri gibi, kurum ve kuruluşları da vatanlarını yanlarında taşımışlardır. Onların vatanları her gittikleri şehirlerde, ilk olarak inşa ettikleri çarşılar ve camiler olmuştur. Türkler kurdukları şehirlere değişmez örnek olarak, merkezinde çarşı ve cami olan, Peygamber Şehri Medine’yi almışlardır. Dünya bir gündür, o gün bugündür diyenler, camilerle kültürlerini, çarşılarla ekonomilerini ayakta tutmuşlardır.

Yeryüzünü hem cami, hem de çarşı olarak gören, iç ve dış dünyanın mimarlarının dünyasında, başarısızlığın sorumluğu hiçbir zaman, iç ya da dış düşmanlara yüklenmemiştir. Dünyada bütün kültürlere, yer olduğunu bildikleri için, onlar omuzlarında silah yerine kitap taşımışlar, sorun değil, çözüm üretmişlerdir. Gönül insanları olumsuzlukların, insanlardan kaynaklandıklarını bildikleri için, karşı karşıya oldukları sorunların, çözümlerini başkalarında değil, kendilerinde aramışlardır.

Tarihin her döneminde dış dünyalarında büyük başarıya ulaşanlar, kendileri için hiçbir şey istemeyenler olmuştur. Onlar herkesin yardımına koşmuşlar, ancak kimseden yardım istememişlerdir. Her zaman, iç zenginlik onu isteyenlerin, dış zenginlik ise onu istemeyenlerin peşinden gelmiştir. Bu yüzden insanların güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan, yoksulluğu zenginlikten ayırabilmeleri için, büyük bilgelerin taşıdıkları pusulalara ihtiyaçları vardır.

Allah’ sevgisini kazananlar hiçbir şeyden yoksun olmazlar. Mükemmele ulaşmanın kapılarını açacak anahtarlar, yalın yaşamasını bilenlere verilmiştir. 

Dış dünyanın zenginliğinin yolu iç dünyayı zenginleştirmekten geçer. Gözü tok olanlar hiçbir zaman yoksul düşmezler.

Mükemmelliğin kapılarını açan yol haritasını değerlendirmede ve izlemede, anahtar kaynak gönül hazineleridir.

Gönüllerin hazinelerini değerlendiremeyenler, tabiatın hazinelerini değerlendiremezler.