Ülkelerin bütün dünyanın kabul ettiği göstergelerle ekonomik, siyasal ve kültürel çalışmaları sürekli değerlendirilir. Eleştiride can alıcı olan, değerlendirmelerin diğer toplumlarla karşılaştırmalı olarak yapılmasıdır. Bir ülke nerede durduğunu, nereye gitmek istediğini ve belirlediği hedefe nasıl ulaşacağını, sağlıklı olarak ortaya koymak istiyorsa, kıyaslanmaya hazır olması gerekir. Kıyaslama yapmadan, ülkelerin dünyadaki konumlarını değerlendirmek mümkün değildir.
Anadolu insanının eleştiri yöntemi, “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” atasözüyle özetlenir. Çuvaldız iğneye göre daha büyüktür. Birine saplandığında iğneden daha çok acı verir. Bu yüzden, çuvaldız başkalarına yöneltilen sert eleştiriyi, iğne de insanın kendine yöneltmekte zorlandığı ılımlı eleştiriyi simgeler. Bir toplumda insanlar, tutarlı bir eleştiri ortamı oluşturmak istiyorlarsa, karşındakileri eleştirirken, kendilerini hiçbir zaman unutmamalıdırlar.
Toplumda başkalarını eleştirirken sert olanların, sıra kendilerine geldiğinde, en azından ılımlı eleştiriye açık ve hazır olmaları gerekir. Eleştiri kültürünü geliştirmeyen toplumların, canlılıklarını korumaları mümkün değildir. Sert ya da ılımlı bir eleştiri geleneği oluşturmayan toplumlar, ekonomik, siyasal ve kültürel alanların hiçbirinde, yeni gelişmelerin yolunu açamazlar. Eleştirinin olmadığı toplumlarda, ortak akıl ve demokratik kültür gelişmez.
Kutsal kültürün son halkası olan İslamın, ana kaynaklarında çoğunluğun görüşlerine, birlikte konuşarak, tartışarak, karar almaya, çok büyük önem verilmiştir. Ancak Müslüman ülkeler, eleştiriyi özendiren, ortak akla büyük önem veren, demokratik ilkelere uyum sağlamada, beklenen başarıyı gösterememişlerdir. Oysa Türk ve İslam dünyası, demokratik mekanizmaya işlerlik kazandırmada, Batı ülkelerinden çok daha zengin bir mirasa sahiptir.
Bütün ülkelerde olduğu gibi, demokratik seçimlerle yöneticiler değiştirilmezse, yöneticiler seçimleri değiştirirler. Her ülke kendi kaynaklarından yola çıkarak, kendi demokrasini kendisi inşa etmek zorundadır. Demokratik ilkelerden uzaklaşmanın sorumlularını, her ülke dışarıda değil, içeride aramalıdır. Demokratik yönetim kültürü, bir hesap verme kültürüdür. Yönetenler ile yönetilenler sürekli birbirlerini sorgulamak zorundadırlar.
Toplumlar işaret parmaklarıyla, sürekli başka ülkeleri suçlarlarsa, unutmasınlar başparmak dışındaki üç parmak da kendilerini göstermektedir. Her toplum başarısızlıklarının sorumluluğunu, başka toplumlara yüklemek yerine, nerede hata yaptığına bakmalıdır. Bir toplum sorunlarına çözüm ararken, geriye dönüp, nerede yanlış yaptığını araştırmazsa, kusurlarını göremez. Kendilerini hiç eleştirmeyen, sürekli başkalarını eleştirenler, bakarkör olmaktan kurtulamazlar.
Demokratik toplum, seçimlerle yenilenen açık toplumdur. Ortak akla dayanan demokratik toplumlar, korku toplumları değil, güven toplumları olmak zorundadırlar.
İster yönetenler, isterse yönetilenler olsun, ortak akıl iyilikte yarışan çoğunluğun, yanlışta birleşmediğini bilir.
Ortak aklın değirmenine can suyunu, iyilikleri özendirerek, hayatı kolaylaştıranlar taşır.