İnsanın kaderi önceden yazılır, ancak önceden okunmaz. Ölüm insana gelirken haber vermez. İnsan ölümü değil , ölüm insanı bulur. Hayat ölümü ölüm hayatı, gündüzün geceyi içinde taşıdığı gibi taşır. İnsanın ömür boyu süren, doğum ile ölüm arasındaki yolculuğunda, bir metal paranın iki yüzü gibi, ölüm hayattan hayat ölümden ayrılmaz. Bu yüzden yönetimlerini demokratikleştiremeyen toplumlar, insanların nasıl geleceği bilinmeyen ölümlerini güzelleştiremezler.
Barış çağında çocuklar babalarının, savaş çağında babalar çocuklarının ölümlerini görürler. Darbelerde ise, hem babalar hem çocuklar birlikte ölürler. Savaş ve terör çağında, ölüm insana intihar saldırılarından farksız, darbelerle dünyanın her ülkesinde, adres sormadan gelmektedir. Demokrasi kültürünü yoksullaştıran toplumlar, darbe kültürünü zenginleştirirler. Yönetimde demokrasiden uzaklaşanlar, farkında olmadan darbelere yaklaşırlar.
Sağlıklı ve tutarlı toplum olmak demek,ortak değerlere inanmak demektir.Temel hak ve özgürlükler başta olmak üzere, ortak değerlere inanmayan toplumlarda, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmaya dayanan güçlü bir demokratik birlik oluşmaz. Demokratik birlikte, ortak değerleri paylaşan, farklı kimlikler bir arada yaşarlar. Darbeler demokratik birliğe, düzenlenen intihar saldırılarıdır.
Türkiye çok partili dönemde bile, demokratik kurum ve kuralları içselleştiremediği için, her on yılda bir yapılan darbeler yüzünden , temsili demokrasiden paylaşımcı demokrasiye geçememektedir.Türkiye’de ekonomik,siyasal ve kültürel hayatın odak noktasında “Demokratik insan”dan daha çok “Dayatmacı insan” vardır. Dayatmacılık toplumun genlerinden bir türlü sökülüp atılamamıştır.
Darbelerin birbirini izlediği, toplu ölümlerin yaşandığı dünyada, insanlığın demokrasi tarihi, yeniden yazılacak ve yeniden yorumlanacaktır. Dünya demokrasi tarihi içinde, “Atina” merkezli, Atina’da uygulanan demokrasi yanında , “Medine” merkezli, Medine’de uygulanan demokrasi de vardır. Gelecekte Atina demokrasisi kadar, Medine demokrasisi de tartışılacaktır.
İster Avrupa ülkelerinde olsun, isterse Asya ülkelerinde olsun, demokratik kurumları ve kuralları geliştirmede, paylaşımcı doğrudan demokraside, kusursuzluğu arama süreci, statik değil, dinamik ve uzun soluklu bir yarıştır. Dünyada demokrasinin çokluk içinde birliği, birlik içinde çokluğu, bir arada tutan, uzun bir tarihi yoktur. Bugün tartışılan demokrasinin bir iki yüz yıllık bir geçmişi vardır.
Ekonomik bağımsızlıktan daha çok, ekonomik bağımlılığın önem kazandığı, ülkeler arasındaki, uzaklık ve yakınlık farkının, önemini yitirdiği kare dünyada demokratik yönetimler çok büyük önem kazanmışlardır. Atina’daki ve Medine’deki demokrasi yaklaşımlarıyla birlikte, dünyadaki son iki yüz yılın demokrasi uygulamaları, karşılaştırmalı olarak araştırılmalıdır.
Demokrasinin kurumları ve kuralları, insanlığın ortak aklının ışığında, yeniden ele alınması ve enine boyuna tartışılması, bütün ülkeler için hayati önem taşımaktadır.Demokratik birikim açısından, Avrupa ülkelerinden geri kalmayan Türkiye, kendi demokrasisini kendisi inşa ederek, yalnızca Müslüman ülkelere değil, bütün ülkelere örnek olmak zorundadır.
Doğu’dan Batı’ya bütün dünyada katılımcı demokratik yönetim ve paylaşımcı üretim birikimi zenginleştikçe, barış yüzyılları, savaş yüzyıllarından çok daha uzun olacaktır.
Demokratik süreç, kültürel başarıların, ekonomik başarılara, ekonomik başarıların, siyasal başarılara dönüştüğü,karşılıklı etkileşim içinde, üç boyutlu bir bütündür.
Geleceğin ülkeleri, edebiyatcılarıyla bilinecek, girişimcileriyle büyüyecek, siyasetcileriyle yönetilecek, askerleriyle savunulacaktır.
Demokratik süreç, paylaşmayanın paylaşıldığı, bir takım oyunudur.