Dünyada paylaşımcı ekonomik üretimin katılımcı çoğulcu demokratik yönetimin güneşi Batı’dan doğacaktır

Avrupa’da büyük dönüşümlere yol açan Rönesans döneminin, bütün dünyaya ödettiği en büyük fatura, din ile dünyayı birbirinden kesin sınırlarla ayırması oluştur. Din ile dünya arasında aşılması zor tehlikeli mayınlar döşenmesi, Avrupa’da sekülerliği yeni bir dine dönüştürmüştür. Ekonomik, siyasal ve kültürel hayat, kutsal değerlerden bütünüyle arındırılarak, dünya dinden, din dünyadan koparılmıştır. İki dünya arasındaki iletişim ve etkileşim kanalları dinamitlenmiştir.

İslam dünyasında din ve dünya, birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde olan, bir madeni paranın iki yüzü gibi, birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. Her dünyayla ilgili bir düşünce ve eylemin, mutlaka dinle ilgili bir boyutu, her dinle ilgili bir düşünce ve eylemin mutlaka dünyayla ilgili bir boyutu vardır. İslam’da Hristiyanlık’ta olduğu gibi, dinle dünyayı birbirinden ayırmaya kalkışmak, iki dünyayı birden ateşe vermek, iki dünyayı birden yerle bir etmektir.

Batı ülkelerinin Cezayir’den Afganistan’a, hiç tanımadığı, tanımak için bir gayret göstermediği İslam dünyasına, silahla sekülerlik ihraç etmeye çalışmaları, İslam dünyasını kan denizine çevirmiştir. Batı dünyası İslam dünyasını, İslam dünyası Batı dünyasını anlamak istemiyor. İki dünya birbirine sağırdır, dilsizdir ve kördür. İslam dünyasında yokluğu duyulan, özlemi çekilen, sekülerlik değil katımcı demokrasidir. Batı ülkeleri, başta Türkiye, Mısır ve Cezayir olmak üzere, Müslüman ülkelerdeki demokratik hareketleri desteklemedikleri için, Arap dünyası krallarla, otokratik dayatmacı devletlerle dolup taşmaktadır.

Bütün dünya, dinle bağlarını koparan sekülerliğin çorak topraklarından önce, dinle hiç kavgası olmayan katılımcı demokrasinin, bereketli topraklarına yatırım yapmalıdır. Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık kitaplı büyük dinlerin anavatanı Ortadoğu, zengin geçmişinden yola çıkarak, savaşsız bir dünyanın, çoğulcu demokratik bir geleceğin, kaynaklarının Kudüs’te olduğunu, bütün dünyaya anlatmak zorundadır. Ortadoğu toprakları, bütün insanlığın bilgelik kaynaklarını oluşturan bereketli topraklardır. Dünyada bilgelik adına ne varsa hepsi Ortadoğu kökenlidir.

Batı dünyasında nasıl her ülke Fransa gibi seküler olmak zorunda değilse, İslam dünyasında da her ülke, Türkiye gibi seküler olmak zorunda değildir. Ancak Yirmi birinci yüzyılda, artık her ülke en azından, İngiltere kadar demokrat olmak zorundadır. Gece ve gündüz farkının olmadığı, her ülkenin olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmaktan başka bir seçeneğinin olmadığı bir dünyada, Müslüman demokrat, Hristiyan demokrat, Yahudi demokrat olmak önemli değildir, demokrat olmak önemlidir.

Yirmi birinci yüzyılda dinleri ve dünyayı birbirin koparan, dinleri ülkelerin afyonu olarak gören sekülerliğin, bütün ülkelerin ortak paydası olması mümkün değildir. Dünyanın yeni ortak paydası, “senin dinin sana benim dinim bana” diyen, dinle dünyayı birbirinden koparmadan, uyum ve denge içinde tutan, paylaşımcı ekonomidir, katılımcı demokrasidir.Yeni açılımın kıvılcımları, Guenon’nun ve Garaudy’nin ülkesi Fransa’dan, bütün Avrupa ülkelerini ateşleyecektir. Avrupa’da çoğu Avrupa doğumlu, elli milyon Müslüman ve on milyon Türk yaşamaktadır.

Demokrasi, sekülerlik gibi dinin yerini alan yeni bir dünya dini değildir. Demokrasi temel hak ve özgürleri savunan, çoğunluk yanlışta birleşmez diyen, azınlığın inançlarına saygı gösteren yönetimdir.

Dünyada çoğunluğun sesi, ortak aklın sesidir, ortak vicdanın sesidir, sağduyunun sesidir,. Sağduyu, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıran erdemli insanın sesidir.

Paylaşımcı ekonomi ve katımcı demokratik yönetim Kutsal Kitaplara düşülmüş iki uzun dipnottur.