İnanmış öğrenmesini öğrenen bir insandan daha dönüştürücü bir güç yoktur

Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında, insanların karşı karşıya oldukları sorunlar arasında, inançları ve değerleri uğruna, yorulmadan, bıkmadan, coşkuyla çalışacak insanların sayısını artırmak, önemli bir yer tutmaktadır. Silahların öldürücü güçleri, ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, dünyada inanmış bir insandan, daha etkili bir silah yoktur. Ayrıca silahlar ne kadar yeni olurlarsa olsunlar, öldürücülüklerini insanların ellerinde gösterirler. Savaşlardaki ölümlerden sorumlu olanlar, silahlardan önce silahları ellerinde tutanlara vur emrini verenlerdir.

Dünyada silahlanma yarışının önüne, bir insanı öldürmekle bütün insanlığı öldürmek arasında, fark gözetmeyen ülkelerin elbirliği ve güçbirliği yapmasıyla geçilir. Ülkeler savaşın kartallarından önce, barışın güvercinlerine yatırım yapmalıdır. Dünyayı kan gölüne dönüştüren savaşların üstesinden, dış dünyanın silahlı güçleriyle değil, iç dünyanın silahsız güçleriyle gelinir. Dış dünyanın silahlı savaşları, iç dünyanın silahsız savaşları yanında, daha küçük kalırlar. Dünya barışının öncüleri güçlerini, dış dünyadaki savaşlardan önce, iç dünyadaki savaşlarda gösterirler.

Barışın güvercinleri savaşın kartallarına karşı, dünyanın her yanında birbirini izleyen savaş ekonomisinin tuzaklarını, etkisiz hale getirmenin silahlarını, dış dünyanın zenginlikleri arasında değil, iç dünyanın derinliklerinde bulurlar. Dış dünyanın fatihleri omuzlarında silahlar taşırken, iç dünyanın fatihleri ellerinde kitaplar taşırlar. Bütün sevinçlerin anası barışı koruyanlar, tarihin her döneminde ekonomileri canlı tutmuşlardır. Bütün acıların anası olan savaşlar ise, toplumların ekonomik yapılarıyla birlikte, kültürel dokularını dinamitlemiştir.

Savaş ekonomisinin yol açtığı krizlerin üstesinden gelmek için, bütün insanlara Allah’ın sevgisini kazanan insanlardan, daha güçlü ve daha önemli bir silahın, olmadığının anlatılması gerekir. Allah’ın sevdiği insanların, çatışmaları durduran, uzlaşmaları başlatan, üstün akılları ve derin gönülleri olur. Onların Allah önünde, her silahı yok gören, düşünce ve eylem dünyalarında, ellerinde silah tutan insanlar, gül tutan insanlara dönüşürler. Onlar iç dünyanın görünmeyen silahlarıyla donanarak, dış dünyanın görünen silahlarını susturmasını bilirler.

Allah’ı sevenler ve Allah’ın sevgisini kazananlar, nerede olurlarsa olsunlar, oluşturdukları geniş çekim alanlarında, Son Peygamberin ahlakıyla ahlaklanarak, kötülükleri iyiliklere, çirkinlikleri güzelliklere, çatışmaları uzlaşmalara dönüştürürler. Bu yüzden Allah’ın Son Peygamberine, gönülden bağlanarak kendilerine değişmez ve ulaşılmaz örnek olarak alanların, kendileriyle birlikte çevreleri güzelleşir. Onlar Allah’ın güzel olduğunu, güzel olanları sevdiğini bildikleri için, hayatın her alanında, güzellikte yarışmayı özendirirler.

Sınırlı bilinen ve sınırsız bilinmeyen dünyada, Allah Bir’dir, ancak Allah’ın bilinen Peygamberleri onlarcadır. Adem Turabullah, İbrahim Halilullah, Musa Kelimullah, İsa Ruhullah, Muhammed Habibullah diyenlerin, bilgi ve bilgelik dünyasında, güzellikten başka düşünceye, barıştan başka eyleme yer yoktur. Peygamberler Ademoğulları arasında Habil’le ve Kabil’le başlayan, insanlık tarihi boyunca devam eden çatışmaları durdurmak, iç dünyadaki savaşların dış dünyadaki savaşlardan, daha önemli olduğunu ve anlatmak için görevlendirilmişlerdir.

Yunus’un dizelerine benzetilerek tekrarlanırsa, barış barış bilmektir, barış hayatı bilmektir, barış insanı bilmektir. Yitik Cennet’i arama yolunda iç barışların dış barışlardan, daha zor olduğu bir dünyada insanlar kendileriyle barış içinde olurlarsa, bütün varlıklarla barış içinde olurlar. Dünyadaki yerlerini bilenler Allah’ı bilirler, Allah’ı bilenler ya inanışta ya da yaratılışta kardeş olduklarını bilirler, aralarındaki sorunları çatışarak değil uzlaşarak çözerler. İnsanlar Habil gibi ölmenin Cennet’in, Kabil gibi öldürmenin Cehennem’in yolunu açtığını bilmelerine rağmen, yüzyıllardan beri savaşlarda suçsuz insanları öldürerek, dünyayı Cehennemleştirmeye devam ediyorlar.