Düşünce ve eylem dünyasında, bütün bilimlerin ve sanatların felsefe babası, tarih de anası olarak kabul edilir. Felsefe toplumları oluşturan kumaşın görünmeyen arka, tarih de görünen ön yüzünün bilgilerini sağlar. İnsanlığın tarihi felsefe birikiminin, felsefe birikimi de kutsal kitapların, hayatın değişik boyutlarına yansımasıdır. Bütün insanlığın bilgelik ve bilgi birikimi, kutsal kitaplara dayanır.
Bütün ağaçlar kalem, bütün denizler mürekkep olsa, kutsal kitapların haber verdiği dünyanın güzelliklerini anlatmaya yetmez.
İnsanın düşünce ve eylem tarihine, kutsal kitapların ışığında bakılırsa, Roma imparatorluğu gibi yıkılmaz sanılan devletlerin, tarih içinde yok olup gittikleri görülür. Devletleri ayakta kutsal kitapların, misyonlarıyla örtüşen, vizyonları ayakta tutmuştur. Misyonlarını yitiren toplumlar, güçlerini de yitirirler.
Fizikçi Dennis Gabor “Geleceği Keşfetmek” isimli kitabında, dünyanın geleceğini inşa edecekler mühendislerden, iktisatçılardan ve politikacılardan daha çok, insanlara misyonlarını hatırlatan, şairler olacaktır demektedir. Kutsal kitaplarla bağlarını yitiren insanlığa, misyonlarını hatırlatacakların başında, ufuk ötesini gören şairler gelir. Onlar gelecekte neler olacağını önceden tahmin eden, geleceği aydınl tan, gelecek bilimcileridir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, tarihi yaşayan ve Anadolu insanının geleceğine, tarihin derinliklerinden ışık tutan, büyük misyon şairi Yahya Kemal’in sohbetlerinde sık sık “İnsanın ufku insandır”, görüşünü tekrarladığını aktarmaktadır. Toplumların misyonları bulmalarında, insanların ufku şairler, şairlerin ufku da kutsal kültürün çağrısını taşıyan peygamberlerdir. Şairler gerçeğin ışığını, peygamberlerin sözlerinin derinliklerinde aramışlardır.
Şairler insanlığın serüvenine, peygamberlerin penceresinden bakarak, insanların omuzlarında taşıdıkları sorumluluğun, ne kadar önemli, ne kadar güç, ne kadar ürperti verici, ne kadar soğuk terler dökücü, olduğunu sürekli gündemde tutarlar. Onlar bütün insanlık için, sorumluluklarının bilincinde olan, açık bir uyarıcı olma görevi yüklenirler. Onların şiirlerinde insanların, güçlü ve güçsüz yanları, tehlikeleri gören, fırsatları sezen gözleriyle, her dizelerinde bir bir ele alınır.
İnsanlar ölür, toplumlar ölmez, şairler insanı toplumla, toplumu insanla bütünleştirerek, hayatı anlamlı, toplumu uzun ömürlü kılmak için, tarihin her döneminde, uyarıcılık görevi yüklenmişlerdir. İnsanlar toplumla bütünleştikçe, hayatın şiirini zenginleştirirler. Dünyayı sarsan kasırgalara karşı insanları, tek tek ağaçlar değil, birlikte orman olmasını bilen ağaçlar korurlar.İbn Arabi gibi,Yunus gibi,Mevlana gibi,Necip Fazıl gibi,Sezai Karakoç gibi şairler, şiirleriyle, her alana el atan çalışmalarıyla, hem ağaçları, hem de ormanları ele alırlar.
İnsan ve toplum bir bütündür. İnsanlar toplumu, toplum insanları değiştirir. Toplumlar birleşik kaplar gibi, bütün kurum ve kuruluşlarıyla, birlikte zenginleşirler, birlikte yoksullaşırlar. Değişim sürecinde uyarıcılık misyonunu şairler yüklenir.
Kuşakların aramak zorunda oldukları, söz ve öz hem geçmiştedir, hem de gelecektedir. Geleceği inşa edecek kuşaklar, özü ve sözü şairlerin, çözülmemiş bir yumak gibi duran,her dizesi bir kitap olan ölümsüz şiirlerinde bulacaklardır.
Şairlerin misyonları kuşaktan kuşağa aktarılan, bilgi ve bil- gelik birikimini zenginleştirmektir. Bir gönüle dikilen ağaç, ku- şaklar arasında genişleye genişleye, büyük ormanlara dönüşür.