İslamın kurumları ve kaynakları demokrasinin dışında değil üstündedir

Yüzyıllardan beri otokratik yönetimlere karşı, geliştirilmeye çalışılan demokratik yönetimler, bütün ülkelerin gündeminde önemli yer tutuyorlar. Dünya nüfusunun önemli bir kesiminin, yoksulluk sınırının altında yaşadığı Yirminci yüzyılda, yönetimlerin önemi katlanarak artıyor. Bütün ülkelerde katılımcı yönetimlerin, paylaşımcı ekonomilerin geliştirilmesinde, atılması gereken adımlar ve yapılması gereken çalışmalar tartışılıyor.

İslam dünyasına ilişkin çalışmalarıyla tanınan John Esposito’nun öncülüğünde, Oxford Üniversitesinde hazırlanan dört ciltlik “ Yeni İslam Dünyası” ansiklopedisinde, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla, Müslümanların bilgi ve bilgelik birikimi ele alınıyor. Ayrıca Esposito İslamı ve demokrasiyi inceleyen kitaplarında, bütün insanlığı kucaklayan İslamın, demokrasinin ilkeleriyle çatışmayan, zengin bir birikime sahip olduğunu vurgulamaya özen gösteriyor.

İslamda yönetenlerle yönetilenler arasında yazılı olmayan, ana kurumları ve kuralları, Cibril Hadisiyle belirlenen, Son Peygamberin Muaz Bin Cebel’le, konuşmasında, düşünme ve karar verme süreci ortaya konulan, ortak bir sözleşme yapılır. Taraflar karşılıklı olarak verilen sözleri yerine getirirlerse, toplumun bütün kesimleri için, hayat hem kolaylaştırılır, hem zenginleştirilir. Her alanda karşılaşılan, bütün sorunların üstesinden hep birlikte gelinir.

Yönetimlerin referans çerçevesini oluşturan, toplumun bütün kesimlerinin güvenliğini sağlayan, sözleşme denildiği zaman insanların aklına, J.J Rousseau’nun “Toplumsal Sözleşmesi”inden önce, Son Peygamberle temelleri atılan, “Medine Sözleşmesi” akla gelir. Herkesin inancı kendinedir, kimse inancını değiştirmeye zorlanmaz diyen sözleşmeyle, devlet yöneticisinin görevleri ve sorumlulukları belirlenir.

Medine’de temelleri atılan sözleşmeyi, İkinci Halife Ömer Kudüs’te, Fatih İstanbul’da ve Saraybosna’da uygulamıştır. Yüzyıllar içinde geliştirlen ve zenginleştirilen sözleşmeyle, Müslüman ülkelerin sınırları içinde yaşayanların dinleri, dilleri ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Türkler Anadolu’da bin yıllık tarihleri boyunca, çoğulcu yapının özenle korunduğu, yönetimin en son örneğini vermişlerdir.

İster demokratik, ister otoratik olsun bütün yönetimlerde, yönetenlerin yönetilenlerden yönetilenlerin yönetenlerden beklentilerin yerine getirilmesinde, tarafların açık ya da örtülü olarak benimsediği, İbn Haldun’nun “asabiyet” olarak nitelendirdiği, ortak değerler, ortak kurumlar, ortak kurallar tarihin her döneminde önemli olmuştur. Yönetimlerde değişik kesimler arasınadaki,uyumun ve düzenin sağlanmasında, ortak kaynaklar büyük işlev yüklenirler.

Bütün yönetimlerin başarısı, karşılıklı yapılan sözleşmenin, yürürlükte kalmasına dayanır.

İslam dünyasının hukukunda, çoğunluk azınlığa, azınlık çoğunluğa meydan okumaz.

Demokrasiler güçlüklerin üstesinden, eleştirel düşünceyi özendirerek gelirler.