Nehirlerin akışındaki güzelliğin ve ölümsüzlüğün şiirini yakalamak her zaman bilge şairlerin işi olmuştur

Tarihin bütün çağlarında sular ekonomik, siyasal ve kültürel hayatı sürükleyici gücünü oluşturmuştur. Dünyanın her yerindeki önemli şehirler, deniz, göl ve nehir kıyılarında kurulmuştur. Tarihteki bütün toplumlar için su kaynakları, büyük çekim merkezleri olmuştur. Tarihe geniş açıdan bakıldığında, bütün insanlığın tarihinin, suları arayışın tarihi olduğu görülür. Toplumlar suları, sular ölümsüzlüğü aramışlardır.

İnsanların düşünce ve eylem dünyasında ezel fikri ve ebed duygusunu taşıyan sular, akışın olduğu kadar, arayışın da simgesidir. Nehirlerin derin olduğu yerlerde sular durur gibi, dalgalanmadan akarlar. Anadolu insanı da, Doğu’dan Batı’ya nehirler gibi akmıştır. Nehirler Türklerin yollarını aydınlatan, kutup yıldızları olmuşlardır. Yüzü Mekke ülkesi, gözü Medine çeşmesi olan Türkler, nehirlerin peşinde üç kıtada kalıcı izler bırakmıştır.

Anadolu insanı tarihe, bütünlük ve süreklilik içinde, kutsal kültürün ışığında bakmıştır. Onun tarihe bakışında coğrafya bağımlılığı yoktur. O Karadeniz’i, Akdeniz’i ve Hazar’ı kendi denizi olarak bilmiştir. Türkler Sakarya’yı, Seyhun’dan, Ceyhun’dan, Dicle’den, Fırat’tan, Tuna’dan ve Nil’den ayırmamışlardır. Onlar kıyılarında yaşadıkları nehirleri, vatanlarının olduğu kadar, kültürlerinin de ayrılmaz bir parçası olarak görmüşlerdir. Tuna Türklerin tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Osmanlı sultanları dünyayı, avuçlarının içinde tutan liderler olmuşlardır. Yavuz dünyayı bir sultana çok, iki sultana az bulmuştur. Zembilli Ali’nin tarihin gidişini değiştiren bakışı, Avrupa ülkelerinin tarihinde, en önemli dönüm noktalarından biridir. O Yavuz’un Osmanlı coğrafyasında yaşayanların inançlarını zorla değiştirme isteğine sıcak bakmamıştır. Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasında, hiçbir zaman zora baş vurulmamıştır.

Nehirler içinden geçtikleri şehirlerin, ekonomik hayatına canlılık kazandırdıkları gibi, Türkler de gittikleri ülkelerin, kültürel hayatına zenginlik kazandırmışlardır. Toplumlar gibi, geçmişten geleceğe akan nehirler, Asya’dan Avrupa’ya giden Türkler için, bir güç ve coşku kaynağı olmuşlardır. Nasıl nehirler önlerine çıkan dağları çevresini dolaşarak aşarlarsa, Türkler de yönetimdeki engelleri, başka kültürlere özgürlük tanıyarak, güzellikle aşmışlardır.

Nehirlerin akışında olduğu gibi, Türklerin adalet odaklı adil yönetiminde zora yer yoktur. Yeşil çağlayan ve tarihe renk veren nehirler, Anadolu insanının güç ve coşku kaynağı olmuşlardır. Nehirler ulaşmak istedikleri deniz, toplumlar ulaşmak istedikleri kızıl elma yolunda, bütün güçlüklere göğüs gererler. Akan nehirlerin kir tutmadıkları gibi, hareket halinde olan toplumlar da yoksulluk çekmezler. Güzellik nehirlerin sesinde gizlidir.Nehirlerin akışındaki güzelliğin şiirini okuyanlar, ölümsüzlüğe ererler

Nehirlerde güzelliğe giden, gizli bir yol ve pırıltılı bir iz vardır.

Güzelliği arayanlar, aradıklarını nehirlerin akışında bulurlar.

Nehirleri anlamayanlar, güzelliğin şiirin yakalayamazlar.