Savaş yüzyılında Yunus’la Mevlana’yla, İbn Arabi’yle Anadolu’dan bütün Ülklere zeytin dalı uzatmak

Endonezya’dan Fas’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılan İslam ülkeleri, dünyanın orta kuşağını oluştururlar. Müslüman ülkeler Kuzeyin yüksek gelirli ülkeleriyle, Güneyin düşük gelirli ülkeleri arasında, en büyük ve en etkili denge gücüdürler. İslam dünyasında savaş olursa, dünyada barış olmaz. Dünyadaki savaşları durdurmak isteyen ülkeler, Müslüman ülkelerdeki barış çalışmalarını ve katılımcı demokrasi hareketlerini desteklemek zorundadırlar. Çünkü kare dünyada, uzlaşma getiren savaş, çatışma getiren barış olmaz.

Karaçi’yi, Kabil’i, Taşkent’i, Tahran’ı, Riyad’ı, Bağdat’ı, Şam’ı, Beyrut’u, Kahire’yi, Trablus’u,Rabat’ı ve Jakarta’yı Anadolu’da Yunus’la, Mevlana’yla,İbn Arabi’yle buluşturmak, savaş dünyasının, barış dünyasına dönüşmesinin yolunu açmaktır. Dört yanındaki ülkelerle sınırlarını esneterek, ekonomik bağlantılarını zenginleştiren,erenler ülkesi Anadolu, dünya barışının başka ülkeler tarafından, yeri doldurulması mümkün olmayan, en güçlü güvencesi olacaktır. Ortadoğu’da Araplarsız savaş, Türklersiz barış olmaz. Yeni dünyada yol savaş isteyenlerin değil, barış isteyenlerin yoludur.

Müslüman ülkelerdeki savaşların, sivillere yönelik intihar saldırılarının kaynağında, Batı dünyası vardır. Batı ülkeleri İslam dünyasındaki, demokrasi düşmanı dayatmacı yönetimleri destekleyerek, hem İslam dünyasına, hem demokrasiye en büyük kötülüğü yapmışlardır. Batılılar bağımsızlık savaşlarıyla, terörist eylemleri arasındaki, sınırları birbirine karıştırmışlardır. Batılıların başka açık kapı bırakmayan, baskı politikalarına karşı, cevap olan intihar saldırılarıyla, bütün İslam dünyası kan gölüne dönüşmüştür.

Babil’den, Mısır’dan Endülüs’e kadar, bütün insanlığın ortak mirası olan, bilimsel ve teknolojik birikimiyle, Asya’nın el koydukları doğal kaynaklarını değerlendirerek, Batı dünyası son iki yüzyılda, tarihte benzeri olmayan, büyük bir zenginliğe kavuşmuştur. Zengin Kuzey ülkeleri ulaştıklarını üretim gücünü, Mısırlıların Nil’in sularından yararlanarak, ulaştıkları üretim güçlerini, piramitleri inşa ederek, yok etmeleri gibi, Batılılar da ulaştıkları zenginlikleri, dünya savaşlarında yok etmişlerdir. Savaşla gelen, savaşla gitmiştir.

Doğu’dan Batı’ya bütün dünya el ele vererek, önce Ortadoğu’da, ardından,Avrupa’da,Asya’da, Afrika’da,Güney Amerika’da yarar odaklı dış politikadan, etik odaklı dış politikaya geçişin yolunu açmalıdır. Son yüzyıllardaki savaşlarda, milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Savaşlarda tarafların kayıplarının toplamı, kazançlarının toplamından kat kat fazla olmuştur. Dünya insanlık tarihinde, savaşların kaybedenleri kadar, kazananları da büyük bedeller ödemişlerdir.Yeni dünyada savaşlar, iki ülkeyle değil, bütün ülkelerle yapılmaktadır.

Anadolu’nun yol gösteren kutup yıldızları, savaşın değil, barışın sultanlarıdır. Onların işi savaşı önlemek, barışı özendirmektir. Savaş isteyen devletler, savaşın bedelini, kendileriyle birlikte, bütün dünyaya ödetirler. Devletler barışa hizmet ederek büyürler. Kare dünyanın büyük devletleri, savaştan önce, barışa hizmet eden devletlerdir.

Oluşmakta olan dünyada, ülkelerin hem dış politikalarında, hem iç politikalarında savaş peşinde koşan yöneticiler değil, barış peşinde koşan yöneticiler güçlü olurlar. Güçlü yöneticiler, sorunları çatışmayla değil, uzlaşmayla çözerler.

Yirmi birinci yüzyılın, en güçlü devletleri, en az savaş, en çok barış yapan, devletler olacaktır.