Son iki yüzyılda kemikleşen “ya siyah ya beyaz” kültürünü “hem siyah hem beyaz” kültürüne dönüştürmek

Bilginin hiyerarşisinde metafiziğin değerleri yerine, fiziğin ilkelerinin geçmesi, kutsal kültürle seküler kültür arasındaki bağları bütünüyle koparmıştır. Seküler kültürün bütün dünyaca benimsenen paradigması, her alanda büyük bir kültürel, çoraklaşmaya yol açmıştır. Hayatın bütün alanlarında, normatif değerler önemlerini yitirirken, pozitif değerler önem kazanmıştır. Kutsal kültürün kaynağını oluşturan bütün dinlere, toplumların afyonu gözüyle bakılmıştır.

Sezai Karakoç’un vurguladığı gibi: “Nerval, Baudelaire, Verlaine, Rimbaud, Valery, Eliot, Pound, Lorca ve Saint John Perse gibi, On dokuzuncu ve Yirminci yüzyılın Batılı büyük şairleri, uygarlığın metafizik ve transandantala ihtiyatla kapalı perdelerini, bir hayli zorlamışlarsa da içlerinden onu açıp öteye geçen hemen hemen hiç olmamıştır.” Metafizik dünyaya kapalı seküler kültür, Batı’dan bütün dünyaya, her yola ve yönteme baş vurularak ihraç edilmiştir.

Batı dünyasında kutsal kültüre dönülmesini savunan Daniel Bell’in değerlendirmesiyle seküler kültür: “Kutsalın siyasal alandan çekilmesi” ve “Din ile devletin birbirinden ayrılmasıdır.” Seküler kültürün misyonerliğini yapan Batı dünyası, Müslüman ülkelerin, kendi kutsal kaynaklarından yola çıkarak, ekonomik, siyasal ve kültürel yapılarını inşa etmelerinin, yolunu sürekli kesmiş ve dayatmacı yönetimlerin en büyük destekçisi olmuştur.

Atina’nın çatışma merkezli mitolojik mirasıyla, Roma’nın şiddet merkezli hiyerarşik ordu yapısına dayanan Batı’nın seküler kültürü, arkasına dünyanın bilimsel ve teknolojik gelişmelerini de alarak, Rusya’dan Çin’e kadar, bütün dünyada dehşet verici savaş fırtınaları estirmiştir. Seküler Batı dünyasının, bir barış yüzyılına dönüştürmesi beklenen, Yirmi birinci yüzyıla, dehşet verici yıkımlara, büyük sivil kayıplara yol açan savaşlarla girilmiştir. Dünyanın her yanında savaşlar birbirini izlemektedir.

Dünya kutsal kültüre dönmekte geç kalırsa, Yirmi birinci yüzyıl da Yirminci yüzyıl gibi, büyük savaşlar yüzyılı olacaktır. Her ülkenin kendi kutsal kültürünün, kendine olduğu yeni yüzyılda, savaşanlar devletler değil kültürlerdir. Dünyada büyük ölümlere yol açan ülkeler, seküler kültürün misyonerliğin yapan, Amerika ve Avrupa ülkeleridir. Onlar bütün ülkelere “Benim seküler kültürüm yalnızca bizim değil, sizin de kültürünüz olmalıdır” diye dayatmaktadırlar.

Tarih boyunca dünyada barışın misyonerliğini yapan, kutsal kültürde zorlama yoktur. Kimse kimseyi Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Konfüçüyist olması için baskı yapamaz. Ancak herkes herkesi, Edgar Morin’in vurguladığı gibi, dünyada “İki yüzyıllık bir uygulama geçmişi olan, yönetim tekniği” demokrasiye, davet edebilir, etmesi de gerekir. Önemli olan insanların bağlı oldukları inançları değil, inançta zorlama yoktur diyerek, demokratik yönetim ilkelerini, içselleştirip içselleştirmedikleridir.

Yüzyılların içinden süzülerek gelen, inançların yoğurduğu kültürler, dünyanın bir ucundan bir ucuna, toplumların damarlarında dolaşan kanları olmuştur.Tarih boyunca toplumları, ülkeleri dinleri ayakta tutmuştur.

Dünyada ülkelerin toprakları, kutsal kültürlerinin öyküleriyle yoğrulmuştur, geleceklerinin ip uçları inançlarında gizlidir. Dinlerini yitiren toplumlar değerlerini yitirirler.

İnsanlığın tarihi peygamberlerin tarihidir. İbrahim’lere, Musa’lara, İsa’lara karşı Nemrut’larn, Firavun’ların, Pilatus’ların uzun ömürlü olmaları mümkün değildir.