İnsanlığın atalarının yitirdiği Cenneti dünyada bulmaları, seküler kültürün gökdelen ormanı şehirlerinden daha çok, kutsal kültürün insanlığın tarihiyle yaşıt kutlu şehirlerine önem vermelerine bağlıdır. İnsanlar seçilmiş ve seçilmemiş krallardan oluşan, ”Beş ülke” yöneticinin, bir “Savaş Cehennemi”ne dönüştürdüğü dünyayı, bir “Barış Cenneti”ne dönüştürmeyi, ülkelerin ellerinde silah taşıyan ordularından değil, kutsal kültürün ellerinde gül taşıyan gönül önderlerinden bekliyor. Dünyanın her yerinde barışın, en önemli güvencesi Mevlana gibi, Yunus gibi büyük gönül fatihleri olmuştur.
Bir insanı, bir şehiri, bir ülkeyi dönüştürecek olan güçlerin ana kaynağı, bütün insanlığın bilgi ve bilgelik birikimlerinin dayandığı, zamanla değişmeyen kutsal kitaplar ve kutlu şehirlerdir. Bunun için, dünyada herkesin kutlu kitaplarla silahlanması ve düşünceyi eyleme dönüştüren Nuri Pakdil gibi: ”Yüreğimin yarısı Mekke’dir, geri kalanı da Medine’dir. Üstünde tül gibi Kudüs vardır” demesini öğrenmesi hayati önem taşıyor. Üç kutlu sehir, dünyadaki bütün şehirleri dönüştürecek, kutsal kültürün anavatanıdır. Üçü de Asya’dadır, Avrupa’da kutsal kültüre anavatan olmuş hiçbir şehir yoktur. Avrupa Atina’sıyla ve Roma’sıyla seküler kültürün doğduğu, Asya’nın uzantısı, büyük bir yarımadadır.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir şehir dönüşmek istiyorsa, “Mekke Özlü”, “Medine Sözlü” ve “Kudüs Yüzlü” olmak zorundadır. Dünyanın bütün ülkelerinde her şehir “Yitirilen Cennet”i, her iki dünyada da bulmada, eksiksiz ve mükemmel bir yol haritasını, yalnızca üç kutlu şehirde bulur. Üç kutlu şehirin eşsiz yol ve yön göstericileri peygamberlerdir. Üç şehrin her biri, her peygamberden silinmez izler taşır. Kutlu şehirlerde kutsal kitaplar saygı gösterilir, hepsi baş üstünde taşınır. Bütün insanlara bir gözle bakılır. Kimse kimseden üstün değildir. İnsanlar aynı anne ve babanın çocuklarıdır.
Bütün ülkelerin birbirlerine bağımlı olduğu kare dünyada “Savaş Toplumu”ndan “Barış Toplumu”na geçmek için, hayatın, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarında, köklü değişiklikler yapmadan, dökülen kanların durması, akan gözyaşlarının dinmesi mümkün değildir. Dünyadaki bütün şehirlerin, Erdem Beyazıt’ın dizeleriyle söylenirse: ”Bir yüzüm Batıya dönük / Bir yüzüm Doğuya / Arkamda bütün yönler / Önümde kıble” diyerek, yeni dönüşüm stratejileri geliştirmeleri, atmaları gereken adımları başında gelir. Yirmi birinci yüzyılın kare dünyasında her şehirin, kutlu şehirleri örnek alarak, değişmeden gelişmesini öğrenmesi, barış gündeminin en önemli maddesi olmuştur.
Kutsal kültürle harmanlanmış şehirler ne kadar değişirlerse, o kadar aynı kalırlar. Kutlu şehirler, kutsal kitaplar gibidir, hem konuşurlar, hem susarlar. Bütün şehirler, kutlu şehirlerin ışığında değişmeden değişir. Bu yüzden kutlu şehirler, ya ”Yeryüzü Cenneti” ya da ”Yitilen Cennet” demezler, hem ”Yitirilen Cennet” hem ”Yeryüzü Cenneti” derler. Peygamberlerin gizemli tarlası olan kutlu şehirler, yalnızca tek Cennet”i isteyenlerin, iki Cennet”i birden yitireceklerini bilirler. Kare Dünyada geçerliliği yitiren “Ya Ya” paradigmasının yerine “Hem Hem” paradigması geçmiştir.
Kutsal kültürün kutlu şehirlerinde, iki Cennet birden istendiği için, hepsinde, ilk peygamberden son peygambere kadar, bütün peygamberlerin eserleri ve anıları vardır. Bütün kutllu şehirlerde olduğu gibi, Kudüs’te süreklilik ve bütünlük vardır. Kutsal kültürde, Adem Turabullah, İbrahim Halilullah, Musa Kelimullah, İsa Ruhullah ve Muhammed Habibullah” denilir. Peygamberler arasında ayrım yapılmaz, fark gözetilmez, hepsine saygı gösterilir.
Kutlu şehirler kutup yıldızlarına benzerler, bütün şehirlere yol ve yön gösterirler. Onlar şehirleri dönüştürecek dinamiklerin, kutsal kültürün derinliklerinde olduğunu, her fırsatta tekrarlamaktan bıkmazlar ve usanmazlar. “Dünya Bir Şehirdir” kitabımızda önemle ve özenle vurgulandığı gibi, küresel bir şehire dönüşen kare dünyada, hayatın yaşanabilirliği, kutlu şehirlerle kurulan, iletişimden ve etkileşimden kaynaklanır.
Kutlu şehirlerde insanlar aynı annenin ve aynı babanın çocukları olduklarını hiçbir zaman unutmazlar. Bunun için denizleri arayan nehirler gibi, bütün erdemli şehirler kutlu şehirleri ararlar.
Bütün peygamberlerden silinmez izler taşıyan Kudüs, Türklerin dört yüz yıllık barış şehiridir. Kudüs’te çocuklar ağlarlarsa, dünyanın hiçbir şehirinde çocuklar gülmezler.
Küdüs’te dökülen kanlardan ve akan gözyaşlarından, her biri bir devlet olan, kare dünyanın bütün şehirlerinde yaşayanlar sorumludur.