Ülkeler arasındaki ticaret dünya barışının en büyük en güçlü güvencesidir

Ticarette ürünlerin fiyatı, alıcıların ve satıcıların buluştuğu pazarlarda oluşur. En basitinden en karmaşığına kadar, bütün ekonomilerde pazar vazgeçilmez bir yer tutar. Üreticilerin ve tüketilerin dışında, kamu kurumlarının pazara müdahalesi, pazarda alışveriş yapanlar arasında haksızlıklara yol açar. Arza ve talebe göre fiyatları ayarlamada, hiçbir kamu kurumu, pazarın yerini tutamaz. Pazarlar toplumları, birbirine açan, barış köprüleridir.

Toplumların yükseliş ve çöküş dönemlerine bakılırsa, ticaretle gelişme arasında, doğru orantılı bir bağıntı olduğu görülür. Ticarete önem verilen dönemlerde, devletle toplum her alanda güçlenir, ticaretin küçümsendiği dönemlerde, her ikisi birden yoksul düşer. Ülkelerin siyasal gücüyle birlikte, kültürel gücü iç ve dış ticaret hacminin büyüklüğünden kaynaklanır. Ticaretin gelişmediği toplumlarda, hem ekonomik, hem kültürel hayat zenginliğini yitirir.

Dünyada ülkeler ticari çalışmaları özendirerek, devletlerin güçlerini sınırlandırılmazlarsa, devletler ekonomik alanda, toplumların üretim güçlerini sınırlandırırlar. Devletin taraf olduğu ticari işlemlerde, haksız rekabetin ve aşırı kazançların, önüne hiçbir güç geçemez. Her alanda olduğu gibi, ticari alanda kuruluşlar, devletlerle yarışamadıkları gibi, devletler karşısında haklarını koruyamazlar. Devletlerin görevi ticaret yapmak değil, ticaretin güvenliğini sağlamaktır.

Pazarların büyüklükleri ve derinlikleri ne olursa olsun, pazarlarda özel kuruluşlar, ne alıp ne satacaklarını belirlemede, kamu kuruluşlarından daha başarılı olurlar. Ülkelerde hangi ürünlerden ne kadar üretileceğinin, ne kadar tüketileceğinin kararları, kamu kurumlarında değil, üreticilerle tüketicilerin bir araya geldikleri pazarlarda verilmelidir. Devletler fiyatları bilmezler, Drucker’ın vurguladığı gibi: “Savaş açmayı ve enflasyonu yükseltmeyi bilirler.”

Daniel T. Griswold “Serbest Ticaret Üzerine Yedi Ahlaki İlke” isimli küçük kitabında, ticaretin Batı ekonomi düşüncesinin içinden süzülerek, oluşturulan etik ilkelerinin yararlarını tartışmaktadır. İslamın ilk yıllarında açıkça görüldüğü gibi, ticaretin ekonomik boyutları yanında, insanları bir arada tutan, toplumsal ve kültürel boyutları vardır. Ticareti özendiren toplumlar, hayatın her alanına, büyük bir canlılık kazandırırlar.

Ticaretin gelişmediği toplumlarda, kültür de, ekonomi de gelişmez. Toplumlarda ticaret etik ilkelere uygun olarak yapılırsa, gelirleri çoğaltır, işsizlikleri azaltır, yatırımları büyütür, dostlukları geliştirir, hayatın değerini artırır. Ticaretin geliştiği toplumlarda, yoksulluk ortadan kalkar. Tarafları zenginleştiren ticaret, toplumlarda her zaman ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın, sürükleyici gücü olmuştur.Ticaret insanları bir araya getirirek, birlikte yaşama kültürünü zenginleştirir.

Ticaret yapmasını bilenler, sorunlarını çatışarak değil, uzlaşarak çözmesini bilirler.

Etik değerler ticaretle, toplumda benimsenen, yerleşik değerlere dönüşürler.

Ticaretin olduğu yerde savaş olmaz,kötümserlik olmaz, ümitsizlik olmaz.