İnsanlık tarihi boyunca devam eden, iki medeniyetin, iki dünyanın Kıyamete kadar devam edecek, soğuk ve sıcak savaşları, gizliliğin olmadığı dijital dünyada, yeni bir döneme girmiştir. İslam’ın doğuş yıllarında Medine’de Hendek Savaşı’nda olduğu gibi, Müslüman ülkeler hendeğin hem dışından, hem içinden gelen tehditlerle karşı karşıyadır. Afganistan’dan Yemen’e Müslüman ülkeler Pentagon’nun “topyekun savaş” staretjisiyle, yerle bir edilmiştir.
Amerika ve Avrupa Şam, Kudüs, Bağdat, Kurtuba ve Kahire’de batan medeniyet güneşinin, Paris, Londra, Berlin, Brüksel ve New York’ta doğmakta olduğunu görmüyor. Rönesans sonrası Seküler Avrupa, Mekke’de doğuşundan bu yana, içiçe yaşadığı İslam medeniyetinin önemini hala kavrayamamıştır. Avrupa ve Amerika İslam’ın medeniyetler tarihinde, süreklilik ve bütünlük sağlayan, konum ve işlevinin cahili olmayı, varoluşunun en büyük güvencesi kabul etmektedir. Bunun için Müslüman ülkelerdeki demokrasi hareketleri, savaşlar, göç dalgaları ve ölümler, Batı’nın İslam medeniyetini anlamasına hiçbir zaman yetmiyor.
Ekonomik, siyasal ve kültürel alanda köklü bir paradigma değişikliğine gitmeden, Müslüman ülkelerinin Ergenekon’da olduğu gibi, Batı kuşatmasından çıkış yolu bulmaları mümkün değildir. Medeniyetlerin anavatanı olan Akdeniz’in geçmişteki başarıları, gelecekteki başarılarının garantisi olmayacaktır. Kare dijital dünyada Avrupa ülkeleri, “Avrupa Birliği” şemsiyesi altında kaynaklarını birlikte değerlendiriyorlarsa, Müslüman ülkeler de “Avrasya Birliği” şemsiyesi altında, kaynaklarını değerlendirmesini öğrenmek zorundadırlar. Dijital dünyada paylaşmasını bilmeyenler, paylaşmasını bilen tarafından paylaşılırlar.
Müslüman ülkelerin geleceği, yalnızca Avrupa’da ya da yalnızca Asya’da yer almasına göre değil, hem Asya’da hem Avrupa’da yer almasına göre belirlenecektir. Doğal kaynak denizi üzerinde yüzen Müslüman ülkelerin, “göç veren” ülkeler konumundan, “göç alan” ülkeler konumuna geçmeleri için, seküler kültürün “Serbest Pazar” ekonomisine değil, kutsal kültürün “Etik Pazar” ekonomisine ihtiyacları vardır. Dünya kaynaklarını adil olarak değerlendirmenin yol haritası, “Tanrı yoksa savaş başta olmak üzere herşey mübahtır” diyen, Batı’nın seküler medeniyetinde aranmaz..
Müslüman ülkelerdeki demokrasi hareketleri Batı dünyasının ikiyüzlülüğünü gösterme bakımından, bir turnusal kağıdı işlevi görmüştür. Demokrasi ve barış götürmek için, Müslüman ülkeleri işgal eden Batı dünyasının, yalnızca kendisi için barış istediği, yalnızca kendisi için demokrat olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye yanında, Mısır’da Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Libya’da, Cezayir’de demokrasi uçağı, Batı’nın darbe destekçileri tarafından kaçırılmıştır. İslam dünyasında demokrasinin amentüsü dinamitlenmiştir.
Bütün Batı ülkeleri elele vererek, Müslüman ülkelerdeki demokrasileri, tek tek Macbeth’in Kral Duncan’ı uykuda öldürmesi gibi, bir bir yatağında öldürmüştür. İslam dünyasında Avrupa ülkeleri ve Amerika demokrasiyi öldürmekle kalmamışlar, büyük dinlerin beş bin yıllık bilgi ve bilgelik birikimlerini yağmalamışlardır. İslam dünyasının bütün kültürel ve ekonomik kaynaklarına el konulmuştur.
Dijital dünyada bütün aydınların, önde gelen görevlerinin başında, bütün insanlığa “Dinde zorlama Yoktur” çağrısın yapmak, ve “Senin Dinin Sana Benim Dinim Bana” demek geliyor.
Gizliğin olmadığı dijital dünyada, katılımcı yönetimin ve paylaşımcı ekonominin mimarları, kendi ülkeleri için istediklerini, bütün ülkeler için isteyen devletler olacaktır.