Bilgiyi bilgeliğe dönüştüren aydınların düşünceleri eylemlerine yansır

Asya ve Avrupa’nın parlayan yıldızı Türkiye’nin, dünyada kendisine geniş bir alan açabilmesi için, hem kendi hem de Batı kültürüne eleştirel bir gözle bakmasını bilen, aydınlara sahip olması, hayati önem taşımaktadır. Aydınlar Asya ile Avrupa kültürü arasında, büyük bir merkez oluşturan İstanbul’un, değerlerini dünyaya açacak, en etkili güçtür. Onların sesi, sessiz çoğunluğun sesidir.

Seksenli yıllara kadar, Asya ve Avrupa’ya karşı, kendi sınırları içinde kapanan Türkiye’de, aydınlar önyargısız eleştiri yapma gücünü, büyük ölçüde yitirmişlerdir. Dünyadaki gelişmelerin dışında kalan Türk toplumu, evin balkonunda belirli sınırlar içinde, gözetim altında büyütülmeye çalışılan bir çınar gibi gelişememiştir. Türkiye kapalı toplum olmanın, darboğazlarını seksenli yıllardan sonra aşarak, yeni atılımlar yapmıştır.

Bütün ülkelerin ekonomik ve kültürel kaynaklarıyla, sınırlarının dışına çıkmaya çalıştığı bir dönemde, dünyadaki güç yarışında, büyük bir değişim yaşanmaktadır. Ülkelerden daha çok, kültürlerin savaştığı yeni dünyada, orduların yerine aydınlar geçmiştir. Asya ve Avrupa’da ülkelerin bayraklarını, orduları değil, aydınları taşımaktadır. Dünyada her ülkenin bayrağı, aydınların elinde yükselmektedir. Aydınlar yeni dünyanın silahsız akıncılarıdır.

Türkiye’deki bütün kurum ve kuruluşlar, üniversite öğretim üyeleri, edebiyatçıları, girişimcileri ve aydınlarıyla, kendilerine yarışma coşkusu kazandıracak, düşünce ve eylemlerle silahlanmak zorundadırlar. Türkiye’nin bayrağını dünyaya taşıyacak aydınların, İstanbul’u İstanbul yapan, Anadolu insanının bilgi ve bilgelik birikimini özümseyerek, Doğu’dan Batı’ya bütün dünya kültürleriyle, hesaplaşmaya hazır olmaları gerekmektedir.

Geçmişte İstanbul’u dünya başkenti yapanlar, başka kültürlerle hesaplaşmaktan çekinmedikleri gibi, yeri ve zamanı gelince kendilerini de eleştirmekten hiçbir zaman kaçınmamışlardır. Aydınları arasında eleştiri ve tartışmanın olmadığı bir ülkede, kültürel hayatla birlikte, ekonomik hayat da canlılığını koruyamaz. Eleştiriden kaçan yaşayan kültürleri yok sayan bir kültür, başka kültürler tarafından dikkate alınmadığı gibi, hiçbir zaman önemsenmez.

Bütün ülkelerde aydınlar, içinde yaşadıkları toplumdan sorumludurlar. Onlar toplumda güzellikleri gerçekleştirmek, gerçeklikleri güzelleştirmek için vardırlar. Aydınlar insanda toplumu, toplumda insanı görürler, konuşulacak yerlerde susmazlar, susulacak yerlerde konuşmazlar. Onlar fırtınasız denizlerdeki gemilerin değil, fırtınalı denizlerdeki gemilerin kaptanlarıdır. Onların eylem topraklarına, savaş ekilip ölüm biçilmez, barış ekilir hayat biçilir.

Aydınlıkla karanlığı, savaşla barışı, iyilikle kötülüğü, yükselişle düşüşü bir arada yaşayanlar, aydın olma sorumluluğunu, başarıyla yerine getirirler. Dünyada her aydın eylemleriyle birlikte, düşüncelerinin de toplamıdır.

Dünyanın her ülkesinde kültürlerin bayrağını, düşünce ve eylem ustaları olan aydınlar taşımıştır. Aydınların sesinin çoğunluğun sesi olduğu bir toplumda, herkesin sesi herkes tarafından duyulur.

Aydınsız kültür, kültürsüz aydın olmaz. Aydınlar düşünceleriyle uyurlar, eylemleriyle uyanırlar. Aydın düşünce ve eylemiyle aydındır.