Bütün ülkelerin birbirine bağımlı olduğu kare dünyada barış arayan ülkeler savaş bulmazlar

Yirmi birinci yüzyılda ülkeler, savaş yıllarını ne kadar azaltırlarsa, üretim güçlerini o kadar büyütürler. Savaş yıllarında ülkeler yoksullaşırken, barış yıllarında zenginleşirler. Tarihin bütün dönemlerinde, barış isteyen devletler, savaş peşinde koşan devletlerden, daha güçlü olmuşlardır. Tarih boyunca açıkça görüldüğü gibi, dünya kültüründe güncelliğini hiç yitirmeyen eserler, savaş dönemlerinden daha çok barış dönemlerinde verilmiştir.

İnsanlık tarihi savaşları barışlar, barışları savaşlar izleyerek, bazan aritmetik, bazan geometrik olarak akar. Tarihte küçük değişimler, büyük dönüşümlere yol açarlar. Tarihin toprağına düşen bir buğday tanesi, savaş yıllarında bir başak verirken, barış yıllarında her biri yüz taneli yedi başak verir. Savaş dönemlerinde bir ekilen bir biçilir, barış dönemlerinde bir ekilen yedi yüz biçilir. Bunun için insanlar savaştan önce barış isterler.

Kutsal kitaplarda anlatılan çok ilgi çeken çatışmalardan biri, güçlü Calut ya da Golyat ile genç Davut arasında yapılan, güç kazanma savaşıdır.Küçük Davut elindeki sabanla, Büyük Calut’u en zayıf yerinden yakalar ve öldürür.Yıldızın parladığı, küçük eylemlerin, büyük dönüşümlere yol açtığı dönemlerde, büyük sanılan güçlerinin, sanıldığı kadar büyük olmadığı, “Davut”ların “Golyat”ları dize getirdikleri, tarih boyunca her ülkede görülür.

Yirmi birinci yüzyılda dünyanın, iki büyük ekonomik gücü olan Çin ve Amerika arasındaki, güç savaşında dengeleri, Doğu Türkistan, Tibet, Tayvan ve Hong Kong gibi, küçük bilinen ülkeler değiştirecektir. Bunun için bütün ülkeler, bilardo masasında toplar gibi, çok duyarlı olan dengeyi korumak için, bulundukları yerde durarak büyükleriyle küçükleriyle, çatışma alanlarından daha çok, uzlaşma alanlarını genişletmeye çalışıyorlar.

Yunus’un bir şiirinde vurguladığı gibi, nasıl bir sinek bir kartalı alıp yere vurursa, küçük bir ülke Amerika’yı ya da Çin’i alır, büyük savaşa sürükler. Amerika “On bir Eylül” intihar saldırısıyla, dehşet verici bir sürüklenmiştir. Çin de Hong Kong’la, Tayvan’la sürüklenecektir. Bu yüzden Birleşmiş Milletler, çatısının altında toplanan ülkelerin çoğunluğu, savaşların dehşet verici yıkımlarını bildikleri için, küresel sorunların uzlaşmayla çözülmesini isterler.

Dünyanın siber savaşlara gebe olduğu bir dönemde, Türk ve İslam Dünyası, dünyadaki gelişmeleri çok yakından izleyerek, geçmişte bütün Ortadoğu’nun kaynaklarını yok eden, İran ve Irak savaşından ders alarak, Rusya, Çin ve Amerika birbirlerini yakıyor yıkıyor olsalar bile, ellerindeki buğdayları toprağa atmak zorundalar. Kışkırtmalar kapılmadan bütün ülkelerde, uzlaşmaları özendirmeye, çatışmaları önlemeye çalışmak her ülkenin görevidir.

Doğu’dan Batı’ya bütün büyük düşünürler kitaplarında, savaşların büyüttükleri kötülükleri, barışların özendirdikleri iyilikleri tartışmışlardır.

Siyasal, kültürel, ekonomik yapılar, fiziksel, kimyasal, biyolojik yapılara benzerler. Küçük bir değişme, büyük altüst oluşlara yol açar.

Sınırsız, duvarsız, kapısız dünyada, hayatın her alanında barış arayanlar, savaş arayanlardan daha güçlü olurlar.