Demokrasi düşmanlığında Amerika ve Avrupa Rusya’dan ve Çin’den geri kalmaz

İslam dünyasının olduğu kadar, Batı dünyasının da geçen yüzyıllarda, döşenmiş düşmanlık mayınlardan arındırılmasında, dünyadaki demokratik yönetimlere büyük görevler düşmektedir. Doğu’dan Batı’ya bütün ülkelerde, katılımcı demokrasi kültürünü zenginleştirmek, yeni boyutlar kazandırmak, Veysel’in deyişiyle: Gece ve gündüz gidilmesi gereken, uzun ve ince bir yoldur. Batı dünyası İslam dünyasında doğmakta olan, demokrasi hareketleri desteklenmezse, kandan elbiseler giyer.

Demokrasinin patentinin kendisinde olduğunu iddia eden, demokrasi misyoneri Washington ve Brüksel, Müslüman ülkelerdeki demokratik yönetimlerin, her zaman karşısında yer almıştır. Onlar Filistin’de seçimlerle iktidara gelen, yönetimleri desteklenmedikleri gibi, dünya kamuoyuna “terörist” ilan edilerek, ellerini ve kollarnı bağlamışlardır. Washington ve Brüksel, “Ortadoğu’da tamamen özgür bir seçime güvenmiyor ve bundan kaygı duyuyorum, çünkü dini partiler çok önemli bir üstünlüğe sahipler” diyen, Bernard Lewis gibi düşünüyor.

Amerika’nın ve Avrupa’nın Müslüman ülkelerdeki demokrasi düşmanlığı, Arap dünyasında İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Batı’da İslam düşmanlığı, demokrasi düşmanlığını, demokrasi düşmanlığı İslam düşmanlığını doğurmuş, demokratik yönetimlerin önünü kesmek için, her yol mubah görülmüştür. Brüksel Washington’nun peşine takılarak, Ankara’dan Karaçi’ye kadar, Müslüman ülkelerdeki bütün darbeleri desteklemiştir. Seçilmiş başbakanların idam edilmesine, İslam’dan korkan “Endişeli Batı” adına onaylamıştır.

Washington’un ve Brüksel’in demokrasi düşmanlığı, Arap dünyasında esen, güçlü demokratik yönetim rüzgarları, sırasında yine kendini göstermiştir. Kahire’de demokratik yönetim yörüngesinden çıkarılmıştır. Şam’da çok partili yönetime geçme istekleri, kanlı bir iç savaşa dönüşmüştür. Demokrasi misyonerliği adına, Bağdat’ı işgal eden Washington, Ortadoğu’yu Filistinleştirmiştir. Libya’da demokratik yönetim, Cezayir’de olduğu gibi, evinde öldürülmüştür. Dünyada Avrupa önceki Amerika’dır, Amerika sonraki Avrupa’dır.

İslam dünyası çifte standartlı Batı dünyasının, önüne çıkardığı bütün engelleri bir bir aşarak, kendi demokrasisini kendisi inşa etmek zorundadır. Endonezya’dan Fas’a İslam dünyası, çok boyutlu bir demokrasi sınavından geçiyor. Müslüman ülkeler, ya çok köklü olan istişare geleneklerinden yola çıkarak, Batı’nın seküler kültürünün üstünde, yeni bir demokrasi dili oluşturacaklar, ya da değişik isimler altında devam eden, iktidar savaşlarında, kan dökmeye devam edecekler.

İslam dünyasında, demokrasinin bütün kurum ve kurallarının, sağlıklı bir altyapısının olması, toplumun bütün kesimlerince kabul görmesi için, gerekli tarihsel, kuramsal ve yönetimsel araştırmalar yapılmasına yetmemiştir. Tarihin her döneminde yönetimlerin başarısı, küresel hukuk ilkelerine, her yerde geçerli etik değerlere, bağlılıktan ve saygıdan kaynaklanır.

“Batı dünyası için kötü olan, İslam dünyası için iyidir,” diyen Washington ve Brüksel, İslam dünyasındaki demokratik gelişmeleri dinamitlemiştir. İkiyüzlü Batı dünyası, yalnızca kendine demokrattır.

Müslüman ülkeler “Çoğunluk yanlışta birleşmez” diyerek, Medine’nin Katılımcı Demokrasi kültürünü geliştirerek güncelleştirmeliler.

Ortadoğu’da demokrasilerin en büyük düşmanı, demokrasi soykırımcısı Washington’dur,Brüksel’dir,Moskova’dır,Pekin’dir.

Washington ve Brüksel dünyada, “Demokrasilerin Deli Dumrulları” olmuşlardır.

Demokrasi düşmanlığında, Batı ülkeleri Ortaoğu’da, birbirleriyle yarışmaktadır.

Medine’nin “Paylaşımcı Demokrasi”nin, Atina’dan alacağı hiçbir şey yoktur.