Dijital dünyada aranan erdemli devlet seküler kültürün çorak topraklarında bulunmaz

Devletlerin yönetimi ve yöneticilerin taşıdığı sorumluluklar, Doğu’da ve Batı’da yüzyıllardan beri, düşünürlerin tartıştığı konuların başında gelmiştir. İnsanlık Yusuf Peygamberle, devlette yönetimin ve üretimin önemini kavramıştır. Onun hayatında devlet hiyerarşisinde, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkilerde, doğruluğun, bilginin ve bilgeliğin ne kadar önemli olduğu görülmüştür. Batı’da Platon’dan, Thomas More’a ve Campenella’ya kadar düşünürler, erdemli devletin hayalini kurmuşlardır.

İnsanlık tarihinde devletler medeniyetlerin, yönetenlerle birlikte yönetilenlere, yansıyan somut yüzleri olmuşlardır.Tarihin her döneminde kutsal kültüre dayanan devletler, uzun ömürlü olmuşlar ve erdemli devletlerin güzel örneklerini vermişlerdir. Doğu dünyasının önde gelen düşünürleri, Farabi’nin “Erdemli Devlet”inde ve Sezai Karkoç’un “Diriliş Neslinin Amentüsü”nde olduğu gibi, kitaplarında erdemli devletin, erdemli toplumun ve erdemli yöneticinin özelliklerini ele almışlardır.

Yusuf Peygamberle başlayan erdemli devlet uygulamaları, Musa Peygamberle devam etmiş, iki dünyayla ödüllendirilen Davut ve Süleyman Peygamberlerle olgunlaşmıştır. Ademoğullarının beş bin yıllık tarihi içinde, erdemli devletin doruk noktasına, bütün peygamberlerin erdemlerinin, kendisinde toplandığı Son Peygamberle Medine’de, İlk Halifelerin ve ilk Müslümanların katılımlarıyla ulaşılmıştır. Onlar erdemli devletin, erdemli toplumun, erdemli yönetimin en güzel örneği olmuşlardır.

Erdemli devletin güncelleştirilmesi ve Yirminci yüzyıla taşınması için, bütün dünyanın gözü, Batı’nın seküler çorak topraklarından, Doğu’nun kutsal bereketli topraklarına dönmüştür. Dünyada erdemli devlet, erdemli toplum arayışları, seküler dünyanın kutsal kitapları Platon’nun “Devlet”inden, Aristo’nun “Politika”sından, Mevlana’nın “Mesnevi”sine, İbn Haldun’un “Mukaddime”sine yönelmiştir.“Gece Yolculuğu”nda Aksa Mescidinde olduğu gibi, erdemli devlete ve erdemli topluma ulaşmak için, Ademoğulları farkında olmadan, bütün peygamberlerle birlikte, Son Peygamberin ardında saf tutmaya çalışmaktadır.

Dünyada siyasal sınırlardan daha çok, kültürel sınırların önem kazandığı bir yüzyılda, ya “Milletlerin Zenginliği” ya “Kapital” diyenlerin, erdemli devlete ulaşma rüyaları, dehşet veren karabasanlara dönüşmüştür. Onların geçen yüzyılda öne sürdükleri bütün çözümler, gelen yüzyılda tedavülden kaldırılmış paralar gibi, geçerliliklerini bütünüyle yitirmişlerdir.

Yirmi birinci yüzyılda açgözlülüğün ve savurganlığın sınırlarına ulaşan, savaştan savaşa sürüklenen insanlığın yolunu, seküler dünyanın akıllarıyla düşünen bilginleri değil, kutsal dünyanın hem akıllarıyla, hem gönülleriyle düşünen bilgeleri aydınlatacaktır.