Doğu’suz batı olmaz diyen kare dünyada ya doğu ya batı yoktur hem doğu hem batı vardır

Toplumların kültürel dokusunda, iz bırakan dönüşümlerin öncülüğünü, sözün gücünü bilenlerin çevresinde odaklanan düşünce akımları yaparlar. Hayatı dönüştüren düşüncenin tohumları, onların elinde meyva veren ağaçlara dönüşürler. Sözün ustalarının elinde tohumlar ağaç, ağaçlar orman olurlar. Bütün boyutlarıyla dar bir çevrede, tartışılarak benimsenmeyen düşünceler, toplumlar tarafından benimsenmezler.

Avrupa’dan esen rüzgarlarla Yirminci yüzyılda, Doğu’nun Batı’ya öykünmesi ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda büyük bir yoksullaşmaya yol açmıştır. Doğu’nun kutsal değerlerinin, Batı’nın seküler değerlerini yargılamaları ve içselleştirmeleri gerekirken, süreç tam tersine dönmüştür. Bütün dünyada kutsal dünya, seküler dünyanın işgaline uğramıştır. Bütün bilimlerde belirleyicilik, Seyit Hüseyin Nasr’ın kitaplarında önemle vurguladığı gibi, kutsal değerlerden, seküler değerlere geçerek, bilginin hiyerarşisi bütünüyle altüst olmuştur.

Anadolu insanının düşünce ve sanat dünyasına, yeni açılımlar ve yeni boyutlar kazandıran Sezai Karakoç’un “Masal” isimli şiirinde, geçerliliğini her zaman koruyan simgesel bir dille anlattığı gibi: Doğu’nun bilgi hikmete dayanan değişmeyen değerleri karşısında, Batı’nın bilim ve teknolojiye dayanan değerleri, güneşin yanındaki ay gibi, aydınlatma ve değiştirme güçlerini yitireceklerdir. Metafizik alanda, fizik alanının modellerinin ve yöntemlerinin uygulanması mümkün değildir. Metafizik dünya fizik dünyayı, gündüzün geceyi içinde taşıdığı gibi taşır.

Metafizik alanın değerleri, fizik alanın değerlerinden bağımsızdır. Fizik alanın değerleriyle, metafizik alanın değerleri yargılanmaz. Fizik değerler metafizik değerleri değil, metafizik değerler fizik değerleri geçersiz kılarlar. Doğu’nun kaynaklarına dayanan Batı’nın öncülüğünü yaptığı aydınlanma hareketiyle, bilimler seküler azınlığın yönlendirmesiyle, kutsal değerlerden bütünüyle arındırılmıştır. Batı dünyasının, bütün insanlığa yaptığı en büyük kötülük, kutsal değerlere karşı, seküler değerleri yeni bir din, yeni bir inanç olarak benimsemesi ve misyonerliğini yapmasıdır.

Sekülerleşme insanların kutsal alanla bağlarını kopararak, David Reisman’nın “Yalnız Kalabalıkları”na dönüştürmüştür. Metafizik dünyanın kapılarını kapatarak, insanların fizik dünyaya tutsak edilmeleri, özgürlükleriyle birlikte doğurganlıklarını da yok etmiştir. Sekülerleşmenin misyonerliğini yapanlar, “Dört Kitap”la özetlenen kutsal kaynakların ve bütün peygamberlerin, en büyük düşmanları olmuşlardır.

Bilim ve teknolojinin verilerini, bütüncü bir dünya görüşü içinde, yerli yerine oturtamayan seküler insanın elinde, herşey bir ateş topuna dönüşmüştür,Doğu’dan Batı’ya bütün dünya savaştan savaşa sürükleniyor. Çünkü dinleri “Toplumların Afyonu” olarak gören seküler kültürün, kutsal kültürün yerini doldurması ve dünyaya barış getirmesi mümkün değildir.

Dünyanın bütün ülkelerinde Doğu’yu ve Batı’yı bilenler, kutsal kültürü, seküler kültürün bir dipnotu olmaktan kurtararak, aynı annenin ve aynı babanın çocuklarına, atalarının Cenneti nasıl yitirdiklerini anlatacaklardır.

İnsanlığın atalarının yitirdiği Cennetin yol haritası, “Seküler Kültür”ün anavatanı Batı’da değil, “Kutsal Kültür”ün anavatanı Doğu’dadır. Batı’da doğmuş hiçbir Peygamber yoktur.