Sevgili ali osman öncel ile “iki dünyanin hesaplaşmasi” kitabimiz üzerine uzun söyleşimiz

İki Dünya’nın Hesaplaşması’nda Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a, Nuri Pakdil’den Erdem Beyazıt’a kadar Türk Edebiyatı’nın önde gelen isimleriyle ilgili yazılarınız var. Niçin edebiyat önemli, edebiyat ile medeniyet arasında nasıl bir bağ vardır?

Edebiyatsız medeniyet, medeniyetsiz edebiyat olmaz. Edebiyatlar medeniyetlerin ruhlarıdır. Nasıl ruhsuz beden olmazsa, edebiyatsız medeniyet olmaz. Anadolu insanın edebiyatının kilometre taşları aynı zamanda medeniyetinin kilometre taşlarıdır. Biz Erdem Beyazıt ile birlikte “Edebiyatın ve Medeniyetin Kilometre taşları” diye bir televizyon programı düşünmüştük. Edebiyat ve medeniyetin kutup yıldızlarını tek tek ele alıp tartışacaktık. Ancak Erdem Beyazıt’ın ömrü o programı yapmaya izin vermemiştir.

Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasında hem edebiyat hem medeniyet iman için bilinir. İbn Arabi’siz, Mevlana’sız, Hacı Bektaş’sız, Yunus’suz, Hacı Bayram’sız, Eşrefoğlu’suz, Ümmi Sinan’sız, Niyazi Mısri’siz, Mehmet Akif’siz, Yahya Kemal’siz, Nuri Pakdil’siz, Cahit Zarifoğlu’suz, Akif İnan’sız bir Türk ve İslam dünyası düşünülemez. Onlar edebiyata olduğu kadar medeniyete de yeni boyutlar kazandırmışlardır.

Kitapta söz konusu edebiyatçılardan yola çıkılarak, iki medeniyetin, iki dünyanın hesaplaşması, değişik boyutlarıyla ele alınmıştır. Çünkü Türkiye’de hiç kimse, Cumhuriyetle biz Batılı olduk diyerek, bu hesaplaşmadan kaçamaz. İslam medeniyeti önünde ya da sonunda Batı medeniyetiyle hesaplaşacaktır ve ilk hesaplaşma edebiyatlar arasında olacaktır.İki medeniyet arasında olan “Birinci Dünya Savaşı” bitmemiştir, Afganistan’da, Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de ve Libya’da hem cephelerde hem pazarlarda devam etmektedir.

Globalleşmeye karşı glokalleşmeyi öneriyorsunuz. İki kavramı biraz açmak gerekirse, neler söylemek istersiniz?

Globalleşme en genel anlamıyla dünyanın düzleşmesi, sınırların ortadan kalkması olarak tanımlanabilir. Dünya’nın çatısı ortadan kalkınca, küre dünya kare dünyaya dönüşünce, Seküler Batı medeniyetinin tüketime dönük değerleri bütün dünyayı işgal etmiştir. İngilizce dünyanın dili haline gelmiştir. Dünyanın içeceği kola, yiyeceği hamburger, giyeceği kot olmuştur.

Batı medeniyetinin tüketim kalıpları, seküler medeniyetin kutsal kentler Atina’dan ve Roma’dan Paris, Londra, Berlin ve Washington aracılığıyla bütün dünyaya ihraç edilmiştir. Dünya’nın en büyük küreselleştirici gücü Amerika, dünyayı yalnızca ordularıyla değil, Hollywood filmleri ve eğlence parklarıyla da işgal etmiştir.

Batı dünyasının globalleşme stratejilerine karşı Doğu dünyası glokalleşme stratejileri geliştirmektedir. Bir dünya, bir küre varken, ancak birden fazla küreselleşme, birden fazla globalleşme vardır. Eskiden dünya denilince akla yalnızca Batı dünyası geliyordu. Şimdi dünya denilince akla İslam dünyası geliyor, Brezilya geliyor, Çin geliyor, Hindistan geliyor.

Yirminci yüzyılda dünyanın Batılaşması tartışılmıştır. Yirmi birinci yüzyılda dünyanın Doğulaşması tartışılacakyır. Tek odaklı dünya, çok odaklı dünyaya dönüşmüştür. Dünya’nın odak noktasında Batı medeniyetinin yanında İslam, Çin ve Hint medeniyetleri yerleşmiştir.

Glokalleşme, bir medeniyeti kendi kalarak, diğer medeniyetleri aşma stratejisidir. Glokalleşmeyi en güzel olarak, Mevlana’nın pergel metaforu anlatır. Mevlana Anadolu insanını bir pergele benzetir. Pergelin sabit ayağı kendi medeniyetinde, değişken ayağı da diğer medeniyetleri dolaşır. Glokalleşme, Türkiye’nin kendi medeniyetine, kendi edebiyatına yaslanarak, diğer medeniyetlerle, diğer edebiyatlarla yarışması, diğer medeniyetleri, diğer edebiyatları aşmaya çalışmasıdır.

Türkiye’nin edebiyat ve medeniyet değerlerine dayanarak, korku ve düşman üretmeyi bir kenara bırakıp, ümit ve güven üretmesini öğrenmesi gerekir. Anadolu insanının edebiyatı karamsarlık edebiyatı, medeniyeti ümitsizlik medeniyeti değildir. Anadolu’da insanlar Yunus’un şiirleriyle yoğurulmuşlardır, her gün yeniden doğarlar.

Düzleşen dünyanın fatihleri edebiyatçılar mı ? Medeniyetlerin savaşında edebiyatçılara düşen görevler nelerdir ?

Medeniyetlerin savaşında, devletlerin en güçlü, en etkili silahları edebiyatlardır. Edebiyatın ustaları, bütün dünyayı pasaportsuz dolaşırlar. İster Doğu’nun ister Batı’nın edebiyat ustaları olsun, dünyanın hiçbir ülkesinde onlara vize sorulmaz. Yunus’a Shakspeare’e, Goethe’ye dünyanın hiçbir ülkesinde kimlik sorulmaz, onlar bütün kapılardan vizesiz geçerler, onların kimlikleri eserleridir.

Medeniyetlerin savaşı, devletlerin savaşı gibi cephelerde yapılan bir savaş değildir. Medeniyetlerin savaşı edebiyat eserleriyle yapılan bir savaştır. Edebiyat mükemmelliği aramaktır. Mükemmelliği arayanlar, mükemmellik yolunda ilerleyenler, mükemmelliğin kaynağı olurlar. Bütün dünyada ” herkes mükemmeldir, sen mükemmelsen. Mükemmellik bulunmaz sen mükemmel değilsen.” diyenlerin güneşi doğmaktadır.

Dünya barışına giden yolu mükemmellik savaşçıları olan edebiyatçılar açacaktır. Çünkü mükemmel olan güzeldir, güzel olan mükemmeldir. Viyana’ya mesnevi okuyarak giden Anadolu insanı, Washington’a Yunus okuyarak gidecektir.

İki Dünyanın Hesaplaşması’nda Türkiye’de o edebiyatçıların öncülerinin düşünce ve eylem dünyaları ele alınmış ve düzleşen ve kareleşen dünyada, izlenmesi gereken stratejiler tartışılmıştır.
Edebiyatsız medeniye güçsüz, medeniyetsiz edebiyat etkisiz olur.
Düzleşen kare dünya, yeni sözler söyleyenlerin dünyasıdır

Hocam teşekkür eder, görüşlerinizi paylaşanların çok olmasını dileriz.