İstanbul’dan Brüksel’e giderken, yol Belgrad’tan geçer. Balkanlar Malazgid’te Alpaslan’nın saflarına geçen, Peçeneklerin, Oğuzların ve Kumanların ülkesidir. Osmanlıların Avrupa’daki gücü, daha önce Balkanlara yerleşen Türk boylarından kaynaklanır. Balkan ülkeleri yüzlerce ırk, onlarca dinden insanların, barış içinde birlikte yaşadığı Osmanlı Devletinin, Yirmi birinci yüzyılda Avrupa’da uç veren filizleridir.
Türkler gittikleri her ülkede, İkinci Halife Ömer Kudüs’te, başka ırklardan ve dinlerden insanlara, nasıl davranmışsa, öyle davranmışlardır. Balkanlarda Türkler temel haklara ve özgürlüklere, hem saygılı olmuşlar, hem korumuşlar. Osmanlılar Balkanlarda İspanyolların, Endülüs’te yaptıklarını yapsalardı, Avrupa’nın bütün ülkelerinde, Türkçeden başka dil konuşulmaz, İslamdan başka din olmazdı. Türkler her zaman, “İnançta zorlama olmaz” demeyi bilmişlerdir. Ve “Zorla güzellik olmaz” demişlerdir.
İvo Andriç kitaplarında Balkanları, şehirlerinde tarihin değişik dönemlerinden kalma “kiliseleri, sinagogları, minareleri incecik selvi ağaçları gibi, gökyüzüne yükselen sayısız camileriyle”, iyi barış günleri gördükleri kadar, kötü savaş günleri gören, toplumların ülkeleri olarak anlatmıştır. Sezai Karakoç, Hırvat asıllı Sırp yazar Andriç, Nobel Edebiyat Ödülü alınca, yazdığı bir yazısında ödülün Osmanlı edebiyatına, hatta Osmanlı romanına verildiğini vurgulamıştır.
Osmanlı coğrafyasının bir yazarı olan Andriç, “Drina Köprüsü”nde, çocukluğunun geçtiği Vişegrad kasabasında, Drina nehrinin üstündeki, on bir kemerli köprü çevresinde, Müslümanlarla Hristiyanların bir arada barış içinde yaşamalarını anlatmaktadır. Köprü aynı bölgeden İstanbul’a getirilen, Sokullu Mehmet Paşa tarafından, 1571’de yaptırılmıştır. Drina köprüsü Saraybosna’yı, Belgrad’a bağlayan yolda, farklı kültürlerle birlikte yaşamanın bir anıtı olarak geleceğe kalacaktır.
Irmakların üzerlerindeki kimi tek, kimi çok kemerli köprüler, Türklerin geliş günlerinden, çekiliş günlerine kadar, Balkan toplumlarının düşünce ve eylem dünyalarında, ayrı bir yer tutmuşlardır. Andriç toplumları birbirine yakınlaştırmanın, Doğu ile Batı arasında köprü olmanın, barış içinde bir arada, yaşamanın önemini vurgularken, Müslümanlara karşı tarafsızlığını zaman zaman yitirirse de, kitaplarında Balkan ülkelerinin, Osmanlı şemsiyesi altında birlikte yaşamalarını ustalıkla anlatmıştır.
Andriç Türklerle birlikte, Sırpları, Hırvatları ve Boşnakları, beş yüz yıllık ortak tarihten hareket ederek, coğrafyasıyla, kültürüyle ve gelenekleriyle, birbirine bağlı insanların dünyasına girmeye çalışmıştır. Balkanlar kültürlerin birbirleriyle alışveriş içinde oldukları coğrafyadır. Andriç’in Graz Üniversitesi’nde yaptığı doktora çalışmasının konusu, Türkçeye kazandırılması gereken “The Development of Spirituel Life of Bosnia Under the Influence of Turkish Sovereignty”dir. O Türklere Belgrad’dan, hayatın içinden bakmıştır.
Kültür tarihçisi William Mc Neill, “Drina Köprüsü” için, “Osmanlı ve Balkan tarihine bundan daha güzel bir giriş kitabı olamaz” demektedir. Rusya başta olmak üzere Avrupa, Bosna savaşında Balkanlardan, Müslümanların mirasının silinmesine göz yummuştur. Sırplar Avrupa’yı Müslümanlardan korumak için, savaştıklarını ileri sürmüşlerdir. Ancak Avrupalılar ne yaparlarsa yapsınlar, Batı Avrupa ülkelerinde, Doğu Avrupa ülkelerinden daha çok Müslüman yaşamaktadır.
Drina köprüsü, Mostar köprüsü var oldukça, Balkanlarda Türkler var olacaklardır.
Avrupa’nın bütün şehirlerinde kiliselerle birlikte camiler de olacaktır.
Paris’te, Londra’da, Berlin’de yeni Drina köprüleri yapılacaktır.