Dünyadaki bütün savaşları edebiyatı medeniyet düşünceyi eylem şiiri iman için bilenler durdururlar

Kalıcı edebiyat, çağını anlatan edebiyattır. Her edebiyatçı çağının olumsuzluklarından sorumludur, çağını anlamak ve anlatmak zorundadır. Edebiyat dipnot kaygısına düşmeden, yereldeki küreseli, küreseldeki yereli yakalamaktır. Hayatın anlamlı ve yaşanır kılınmasında, edebiyat da tarih gibi, bütün insanlığın birikimine, hem derinlik, hem zenginlik kazandırır. Tarihçi geçmiş yüzyıllarda olanların, edebiyatçı ise gelecek yüzyıllarda olacakların peşindedir.

Evliya Çelebi’nin, Şeyh Galib’in ve Yahya Kemal’in eserleri, Anadolu insanının tarih içindeki büyük ve uzun yürüyüşünü anlatan, onun zengin düşünce ve eylem dünyasına açılan kapılardır. Onlar, edebiyatı medeniyet için bilirler, eşsiz hazinelerin perdelerini aralar ve çağlarının olumsuzluklarını dile getirirler. Edebiyatı medeniyet ekseninde ele alan, Sezai Karakoç”un vurguladığı gibi: ”Tek medeniyet vardır, o medeniyet de hakikat medeniyeti”dir. Bütün edebiyatlar, medeniyetlere düşülmüş, uzun dipnotlardır.

Bütün insanlığı ya yaratılışta ya da inanışta kardeş bilen Hakikat medeniyetinin değerleri, edebiyatla yeryüzünün her köşesine ulaştırılır. Hakikat medeniyetin temel değerlerine dayanan edebiyat, Anadolu ve Endülüs”te olduğu gibi insanlığın düşünce ve eylem dünyasına yeni boyutlar ve yeni açılımlar kazandırmıştır. Edebiyatlar medeniyetlerin gizemli ve eşsiz atölyeleridir. Edebiyatsız medeniyetler güçsüz, medeniyetsiz edebiyatlar etkisiz olur. Edebiyatlar medeniyetlerin hayata yansıyan yüzleridir.

Moğolların gelişi, Selçukların dağılışı, Osmanlıların birleştiriciliği, Anadolu”nun yaşadığı büyük dönüşüm, Mevlana ile, Naima ile geçmiş yüzyıllardan, gelecek yüzyıllara taşınmıştır. Büyük edebiyatçıları olmayan toplumlar, tarihte kalıcı izler bırakamazlar. Diller edebiyatçıların ayak izlerinden doğarlar. Yunus”suz Türkçe, Shakeaspear”siz İngilizce, Goethe”siz Almanca derinliğini yitirir. Edebiyatçılar dillerin peşinden koşmazlar, diller edebiyatçıların peşinden koşarlar.

Medeniyetler dünyada yolcular gibi, yeryüzünde bir coğrafyadan bir coğrafyaya, nerede saygı görürlerse, oraya giderler. Onlar Kudüs, Mısır, Atina, Roma, Şam, Bağdat, Kurtuba, İstanbul, bütün şehirleri pasaportsuz dolaşırlar. Dünyada hiçbir ülkenin kapılarında medeniyetlere vize sorulmaz. Küreden kareye dönüşen dünyada, Doğu’nun ya da Batı’nın dışında olmak değil, onların üstünde olmak önemlidir. Edebiyatlar medeniyetlere renk, medeniyetler edebiyatlara tad verirler.

Düz kare dünyada, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, insanlar doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, yararlıyı yararsızdan, etkinliği etkinsizlikten ayırmayı öğrenmek zorundadırlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde, doğrulukta, iyilikte, güzellikte, yararlılıkta, etkinlikte ve verimlilikte yarışma olmadan, ister ekonomik, ister siyasal, isterse kültürel olsun, medeniyetlerin hiçbir boyutunda, olumlu değişme olmaz.

Edebiyat doğruyu, iyiyi ve güzeli aramaktır. Doğruya, iyiyi ve güzeli arayanlar, doğru, iyi ve güzel peşinde olanların, yol göstericileri olurlar.

Ekonomik, siyasal, kültürel boyutlarıyla hayatın kolaylaştırılmasında ve güzelleştirilmesinde, doğru olan iyidir, iyi olan doğrudur.

Sürekli yeniden yapılanan sınırsız dünyada, medeniyetler ülkelerin, edebiyatlar medeniyetlerin aynalarıdır.