Dünyadaki çevresel kirlenme kültürel kirlenmeden kaynaklanır

Kirlenme, bir üretim ya da bir tüketim sonucu, insanların özel ve toplumsal çevrelerinde ortaya çıkan, ekonomik ve kültürel artıklardır. Dünyada insan ve çevre kirlenmesinin, akıl almaz boyutlara ulaşması, doğal kaynakların, hiçbir bedel ödenmeden, babadan oğula geçen bir miras gibi, görülmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak ekonomik hayatta hiçbir üretim ve tüketim bedelsiz değildir.

Doğal kaynakların tükenişi göz ardı edilerek, bütün ülkelerde tüketilen ürünlerin ve hizmetlerin, her yıl belirli bir oranda artırılması, ekonomik ve kültürel alanda gelişmişliğin, kutsal ölçüsüne dönüştürülmüştür. Hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, insanlar tüketimlerini yıldan yıla artırmazlarsa, yoksullaşacaklarına inanmaktadırlar. Yeni bir yoksulluk, yeni bir zenginlik kültürü oluşmuştur. Ellerindeki telefonları, altı ayda bir değiştirmeyenler, akan hayatın dışında kalmaktadırlar.

Dünyanın karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlara, yeni boyutlar kazandıran, kültürel ve çevresel kirlenmeler, “Kirlenmenin Boyutları” kitabında anlatıldığı gibi, bir buzdağına benzemektedir. Su, toprak ve hava kirlenmesinden oluşan çevre kirlenmesi buzdağının, su üstünde kalan görünen kısmıdır. İnsanların ruhlarını karartan ve bilinçlerini bulandıran, kültürel kirlenme ise, buzdağının su altında kalan, görünmeyen büyük kısmıdır. Küresel ısınmaya yol açan karbon salınımları, kültürel kirlenmenin yanında çok küçük kalmaktadır.

Kültürel kirlenme çevre kirlenmesi gibi, elle tutulur, gözle görülür olmadığı için, dünyadaki bütün kurum ve kuruluşlar, iklim değişikliklerinin yol açtığı, kasırgalara ve sel baskınlarına yönelmişlerdir. Oysa başta insanlar olmak üzere, dünyadaki bütün canlı hayatını tehdit eden, çevre kirlenmesinden önce kültür kirlenmesidir. Denizlerin karaları bağırlarında taşıdıkları gibi, kültür kirlenmesi de bağrında çevre kirlenmesini taşımaktadır.

Çevre kirlenmesi tabiatın, kültür kirlenmesi insanın, dengesini altüst ederek, bütün dünyayı dibi görünmeyen, büyük bir uçurumun kenarına getirmiştir. İnsanlar binaların en yükseğine, arabaların en hızlısına, bilgisayarların en yenisine sahip olmak için, bütün dünyayı bir savaş ganimeti gibi yağmalamaktadırlar. Dünyayı yağmalama yarışında, Yirmibirinci yüzyıl insanının, değeri değersizlik, ilkesi ilkesizlik, etiği etiksizlik, erdemi erdemsizlik ve kültürü kültürsüzlük olmuştur.

Dünyanın her yerinde, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla tabiat, bedava ürünler dağıtan, büyük bir alışveriş merkezi olarak görülmektedir. Ancak tabiatın kaynakları sınırlıdır. Sınırlı dünyada sınırsız tüketim peşinde koşanlar, hayatın her alanında büyük bir kirlenmeye yol açarlar. Dünyadaki kültür kirlenmesinin kaynaklarını kurutmadan, çevre kirlenmesinin üstesinden gelmek mümkün değildir. Çevre kirlenmesi kültür kirlenmesinden kaynaklanmaktadır.

Yaşanabilir bir dünya için, bütün ülkeler kültürü kirleten, bir beyin yıkanmasına değil, hayata anlam kazandıran, bir ruh yıkanmasına odaklanmalıdırlar.

Kültürleri çağın getirdiği kirlerinden arıtmak için, insanlar akıllarıyla düşünmeli, gönülleriyle yaşamalıdır.

Ruhları kutsal kültürle yıkananların, sağduyuları hem başlarında hem gönüllerinde olur.