İslam dünyasının bilgeleri “bir insanı öldüren bütün insanları öldürürür” diyerek dünyayı barışa davet ediyor

Dünyanın öncü bilim tarihçisi George Sarton, beş ciltlik bilim tarihi kitabında, bilimsel gelişmeleri her biri yarım yüzyıl süren yüzyıllara ayırır. Her dönemi yüzyılı simgeleyen bir düşünürle isimlendirir. Milattan önce 450 ve 300 yılları, Eflatun, Aristo ve Öklit yüzyılları olurken, Milattan sonra 750 ve 1100 yılları arasındaki 350 yıl, Müslümanların dünya düşünce ve bilim tarihine, damgalarını vurdukları, Cabir, Harizmi, Razi, Burini, İbn Sina, Heytem ve Ömer Hayyam yüzyılları olur.

Müslümanların en parlak yüzyılları olan Ortaçağ’da, 1100 ve 1200 yılları arasında, yalnızca bir yüzyıl Avrupalı Garard De Cremone ve Bacon yüzyılları olmayı başarır. Bacon da Endülüs’un birikiminden yararlanır, “Felsefe kaynağını tamamen İslam’dan alır” yargısına varır. Onları izleyen dönemlerde, 1200 ve 1350 yılları arasında, üç yarım yüzyıl İbn Rüşd, Nasuriddin ve Tusi yüzyılları olur. Müslüman düşünürlerin selefleri ve halefleri olan yüzlerce düşünür dünya bilim tarihinin kiometre taşları olurlar.
*
Tusi, Harvey’den çok önce, insan vücudunda kan dolaşımını inceler. Avrupa Rönesansı bütünüyle Müslüman bilginlerinin ve bilgelerinin çalışmalarına dayanır. Avrupa’da bilgi ve bilgelik adına olanların hepsi, Şam’dan, Bağdat’tan, Kurtuba’dan, Semerkant’tan, Konya’dan alınır. Hristiyanlar Rönesans döneminde yaptıkları atılımları, Müslümanlardan aldıkları ödünçlerle yaparlar. Ancak daha sonraki yüzyıllarda Müslümanlar, geçmiş yüzyıllardaki canlılıklarını koruyamazlar.


Toplumların yapısını, gelişmesini ve çöküşünü araştıran İbn Haldun, yüzyıllardan beri yaşadığı yüzyıldan, gelecek yüzyıllara seslenmeye devam ediyor. O bütün dünya dillerine çevrilen ünlü kitabı Mukaddime’de, üretimde, yönetimde, kültürde, Adam Smith’in, Karl Marks’ın ve Max Weber’in tartıştığı konuları ele alır ve zamanla geçerliliğini yitirmeyen çözümler önerir. Sarton’nın ömrü İbn Haldun’un ve Uluğ Bey’in, bilim tarihine katkılarını araştıracak kadar uzun olmaz.


Ankara Savaşı öncesinde bilgi ve bilgelik birikimiyle, hayranlığını kazandığı Timur’la Şam’da görüşen, bütün sosyal bilimlerin öncüsü, İbn Haldun’un gücü, Timur’u Moğollar gibi, çok daha büyük yıkımlara yol açmadan, Semerkant’a geri döndürmeye yetmez.
Osmanlılar İbn Haldun’un Mukaddime’de, devletlerin ömürlerine ilişkin görüşlerinden yararlanarak, uzun ömürlü olmasını başarırlar. Pirizade, Taşköprülüzade, Katip Çelebi, Naima ve Cevdet Paşa yaptıkları çalışmalarla, Mukaddime’yi Türk dünyasına tanıtırlar.
Mukaddime’de ayrıntılı olarak ele aldığı gibi, İbn Haldun tarihin amacının, olayların ve yönetimlerin anlatımı değil, kültürlerin didik didik edilerek anlaşılması, değişim ve dönüşüm yasalarının bulunması, olduğunu altını çizerek, açıklıkla ortaya koyar.
*
Tarihin amacı insanlık tarihi boyunca, insanlarda toplumları, toplumlarda insanları görerek, kültürleri anlamak olur. Kültürlerin gücü toplumlara ve insanlara ilişkin, tarihsel olayların kavranılarak, enine ve boyuna değerlendirilmesiyle anlaşılır. Tarih bilgi verme yanında, geleceği önceden görme yetisini kazandırarak, önceden harekete geçme imkanı verir. Yeni bir yüzleşme ve hesaplaşma döneminin eşiğinde, Müslümanlar eşsiz kültür ve sanat hazinelerine yaslanarak, Batı kültürüyle yeniden karşılaşıyorlar.
*
Tarihin her döneminde görüldüğü gibi, karşıtları olmayan kültürler ayakta kalamazlar ve canlılıklarını koruyamazlar. Dünyada Habil’den ve Kabil’den bu yana devam eden, seküler ve kutsal kültürün karşılaşmasında yeni dönemler başlıyor. Budizmiyle, Konfüçyanistliğiyle, Yahudiliğiyle, Hristiyanlığıyla, Müslümanlığıyla, kutsal ve seküler kültürler yeni bir karşılaşmaya, yeni bir hesaplaşmaya hazırlanıyorlar.
*
Güney’den Araplarla, Doğu’dan Türklerle, Kuzey’den Tatarlarla Avrupa’ya yerleşen ve damgalarını vuran, Yesevi kültürüyle yoğurulan Müslümanlar, Yunus’un diliyle dünya çatışma yeri değil uzlaşma yeri diyorlar.
*
Yirminci yüzyılın sonunda, Müslüman bilginler ve bilgeler, Doğu’dan Batı’ya bütün ülkeleri, tarihin derinliklerinden bakarak, çatışmaların yararlısı, uzlaşmaların zararlısı olmaz diyerek, birlikte yaşamaya çağırıyorlar.