Dünyanın hiçbir yanında hukuksuz devlet devletsiz hukuk olmaz

Hukuk gelenekleri sağlam olmayan devletlerin, yönetim gelenekleri güçlü olmaz. Hukuk toplumun, toplum yönetimin güç kaynağıdır. Hukukun olmadığı toplumlarda, uyumsuzluk ve düzensizlik vardır. Uyumun yerine uyumsuzluğun, düzenin yerine düzensizliğin geçtiği bir toplumda, kurumlar ve kuruluşlar hiçbir alanda başarılı çalışmalar yapamazlar. Toplumların üstünlükleri, hukuklarının kusursuzluklarına dayanır. Hukuku kusursuz olan toplumların, kurumları ve kuruluşları kusursuz olur.

Her zaman bilginin üzerinde bir bilgi vardır. Yönetimlerin başarısı, bilginin üzerindeki bilgiyi bilmelerine dayanır. Allah’ın bilgisi, bütün bilgilerin üstündedir. Bütün insanlığın bilgisi, Allah’ın bilgisine düşülmüş küçük bir dipnottur. Bütün kitaplar, kutsal kitapların insanlığa yön gösteren ilkelerini açıklamak için yazılmıştır. Çünkü, dünyanın ağaçları kalem, denizleri mürekkep olsa, kutsal kitapların açıklanmasına yetmez. Onlar sahili olmayan bir denize benzerler.

Hukukun ve yönetimin, ana kaynağı kutsal kitaplardır. Kur’an’da kesinlikle yapılması ve kaçınılması gereken eylemlerle, hoş görülen ve görülmeyen davranışlar belirlenmiştir. Ancak bu eylemlerin ve davranışların sayısı oldukça sınırlıdır. Belirlenen ana çerçeve içinde, insana sayısız eylem ve davranış için, her konuda büyük bir serbest alan bırakılmıştır. Toplumun bütün kesimlerinin, üretim güçlerinin büyütülmesi, yönetimlerin yapılması gereken eylemlerle, kaçınılması gereken eylemlere özen göstermelerine bağlıdır.

İslam dünyasının hukuk ve yönetim anlayışının oluşmasında “Hanefi Okulu”nun kurucusu Büyük İmam Ebu Hanife’nin vazgeçilmez bir yeri vardır. O kurduğu “Akademi” ile İslam hukuk ve yönetiminin temellerini atmıştır. Muhammed Hamidullah, Kemal Kuşçu”nun çevirdiği, Sadettin Acar’ın sadeleştirdiği “İmam-ı Azam ve Eseri” isimli kitabında, Ebu Hanife’nin hukuk ve yönetimi düzenlemek amacıyla oluşturduğu, hocaları öğrenci, öğrencileri hoca olan “Akademi”yi ana özellikleriyle anlatır.

Bir toplumda hukuk ve yönetim, hayatın bütün boyutlarıyla ilgili olduğu için, sağlam temellere dayanmak zorundadır. Bunun için, Ebu Hanife, ünlü akademisini, eğitimlerini tamamlayan bin öğrencisi arasından seçtiği kırk iyi yetişmiş öğrencisiyle oluşturmuştur. Onlar kırk farklı görüş olmadan, bir doğru görüşün ortaya çıkmayacağını düşünmüşlerdir. O kırk kişi, doğruyu aramada ve doğruyu bulmada, sabahlara kadar tartışabilecek, bilgi ve birikime sahip, kırk kişidir.

İslam’ın Çin’den İspanya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada, büyük bir dirençle karşılaşmadan hızla yayılması, sağlam bir hukuk ve tutarlı bir yönetim anlayışından kaynaklanır. Onlar, gittikleri her ülkenin Kur’an ve Hadis’e aykırı olmayan geleneklerini kabul etmede ve onları hukuklarının ve yönetimlerinin bir parçası haline getirmede, çok açık ve çok kararlı davranmışlardır.

Allah’a dayanan, bir hukukun ve yönetimin işi,doğruyu bulmaktır.

Doğruyu aramayan bir hukuk, yanlışın savunucusu olur.

Hukukta ve yönetimde doğrunun yeri tartışılmaz.