Ekonomik siyasal kültürel bütün kuruluşları değerlere ve yasalara önem veren iinsan kaynakları ayakta tutarlar

Tarım, sanayi ve bilgi toplumlarının, birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları duvarsız dünyada, kuruluşların insan kaynakları, sermaye kaynaklarından çok daha işlevseldir. İnsan kaynakları kuruluşların can damarlarıdır. Bu yüzden Gary Becker ve Theodore Shultz, kuruluşlarda verimliliğin artışında, insan kaynaklarının yerlerini ve etkilerini araştıran çalışmalarıyla, Nobel ödülü kazanmışlardır.

Dünyada ekonomik bağımsızlıktan daha çok, ekonomik bağımlılığın önem kazanmasıyla, bütün küresel kuruluşlar birbirlerinin hem alıcıları hem de satıcıları olmuşlardır. Kuruluşlar arasındaki işbirliğinin sağlanmasında, karşılıklı güven ortamının oluşturulmasında, insan kaynakları vazgeçilmez görevler ve yerine getirilmesi gereken sorumluluklar yüklenirler. Kuruluşların seçilen araçlarla amaçlarına ulaşması, insan kaynakları aracılığıyla gerçekleştirilir.

İnsan kaynakları yoksul olan kuruluşlar, petrol zengini ülkelerde görüldüğü gibi, doğal kaynakları zengin de olsa, ürün, hizmet ve bilgi üretme gücünü büyütmede başarılı olamazlar. Kuruluşlar zengin maden yataklarını, büyük petrol kaynaklarını, birikimli insan kaynaklarıyla ürünlere dönüştürürler. İnsan kaynakları kuruluşlar için önemli olduğu kadar, ülkeler için de önemlidir. Kuruluşlar ve ülkeler üretim güçsüzlüğünün oluşturduğu kapalı yapıları, insan kaynaklarıyla açık yapılara dönüştürürler.

Don Cohen ve Laurence Prusak, “Kavrayamadığımız Zenginlik” kitaplarında, Henry Ford’un “Nasıl oluyor da bir çift el satın aldığım her seferinde, onlarla birlikte hep bir de insan geliyor” diye yakındığı insan kaynaklarının, kuruluşların en büyük entelektüel sermayeleri olduklarını, ayrıntılı olarak anlatıyorlar. Artık çalışma alanı ve üretim konusu ne olursa olsun, bütün kuruluşların merkezinde, makinaların değil insanların olduğu, kimsenin gözünden kaçmıyor.

İnsan kaynaklarının belirleyiciliği, bütün dünyada yıldan yıla artıyor. Yeni yüzyılda insan kaynakları, yöneticilerinin ister özel, ister kamu, ister gönüllü olsun, ürün, hizmet ve bilgi üreten bütün kuruluşların, üst yönetimlerinde vazgeçilmez bir yerleri olacaktır. Japon kuruluşları insan kaynaklarını, en önemli varlıkları olarak görüyorlar. Doğal kaynak yoksulu Japonya, zengin insan kaynaklarıyla, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmayı başarmıştır.

Dünyadaki bütün kuruluşlara yarışma üstünlüğü kazandıracak olanlar, entelektüel sermayelerini en yakından tanıyan, insan kaynakları yöneticileridir. Kuruluşların genel müdürleri üretimden, finansmandan ve pazarlamadan sorumlu yöneticilerinin arasından değil, katkıları görevlerini kat kat aşan insan kaynakları yöneticilerinin arasından çıkacaktır. Nasıl ordularda bir asker bir savaşı kazanırsa, kuruluşlarda da bir insan yaptığı yeniliklerle, bir kuruluşu dünya pazarlarına taşır.

Bir kuruluş bir zincir gibi, en zayıf halkası kadar değil, en yenilikçi çalışanı kadar güçlüdür.

İşletmelerin yenilik yapmasını bilen çalışanları olursa, müşterileri Brezilya’dan gelirler.

Öykünülen yöneticileri olmayan kuruluşların, pazarlarda aranan ürünleri olmaz.