Dünyada insanların hizmetlerine sunulan her şeyin, ekonominin kuralları içinde düşünülmesi, sağlık, eğitim, kültür ve edebiyat çalışmalarını, fiyatları pazarlarda oluşan, kazanç sağlamak için, alınan satılan ürünlere dönüştürmüştür. Bunun için toplumların, akıl zenginlikleri kadar, gönül zenginliklerine de yeni boyutlar kazandıran atılımlar, pazarlardaki talep yetersizliği yüzünden giderek çoraklaşmaktadır. Artık her insan dünya pazarlarında alınıp satılan her şeyin fiyatını biliyor. Ancak pazarlarda yer almayan hiçbir şeyin değerini bilmiyor.
Pazarlarda yüzyıllardan beri bilinen, arza ve talebe dayanan ekonominin kurallarıyla yönlendirilen, eğitim ve kültür çalışmaları yalnızca ekonomik kazanç sağlayan alanlara yoğunlaşmıştır. Üniversitelerde eğitim verme ve araştırma yapma alanları, ne olursa olsun, bütün öğretim üyeleri, gönüllerince çalışma özgürlüklerini yitirerek, çok dar alanlarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Üniversitelerin hangi alanlarda ayrıntılı araştırma yapacaklarına, öğretim üyelerinden çok daha önce, dünyanın çekim merkezi pazarları karar vermektedir.
Pazarlarda insanların değerlerini bilmedikleri ürünlerden daha çok, fiyatlarını bildikleri ürünlere önem vermeleri, dünyanın ekonomik ve kültürel kaynaklarının, bir defa işe yarayan ürünlerin, üretimiyle tüketilmelerine yol açıyor. Dünyada ülkelerin ekonomilerini geliştirmekten daha çok, büyütmeye yarayan kısa ömürlü ürünlerin üretimi arttıkça, geri dönüşü olmayan doğal kaynaklarla birlikte, entelektüel kaynaklar da hoyratça tüketilmektedir. Dünyadaki bütün bilimsel çalışmalar, insanların erdemli olmalarına değil, tüketimlerine yaptıkları katkılarla değerlendiriliyor.
Gerekli gereksiz bütün ürünlerin, ömürlerinin bilinçli olarak kısaltılması, eşi görülmedik bir savurganlığa yol açmıştır. Tüketimin her alanda çığ gibi artırılmasının sonucu, bütün dünyada savurganlık ileri boyutlara ulaşmıştır. Üretime paralel olarak talebi canlı tutmak için, tüketimin daha hızlı artırılması zorunluluğu, savurganlığa akıl almaz boyutlar kazandırmıştır. Savurganlıkla tüketimi artırma yoluyla, ekonomik büyümenin benimsenmesi, pazarlama ve tanıtım çalışmalarını, bütün bilim dallarının ortak araştırma alanı haline getirmiştir.
Ekonomik hayatın her alanında, savurganlık arttıkça tüketim artmaktadır, tüketim arttıkça savurganlık artmaktadır. Savurganlıkla tüketimin oluşturduğu kapalı ekonmik yapıda, bir madeni paranın iki yüzü gibi, ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bir bulaşıcı hastalık gibi yayılan savurganlık insanların ihtiyaçlarından daha çok, isteklerinin karşılanmasından dayandığı için, iç dünyanın derinleşmesine katkıda bulunmadığı gibi, dış dünyanın zenginleşmesine de katkıda bulunmamaktadır. Tarihte savurganlığa kapılan toplumların, uzun ömürlü oldukları hiçbir zaman görülmemiştir.
Tüketimi artırmak için durmadan savurganlığa yeni kapılar açmak, insanları sonu gelmeyecek bir yarışa sürüklemektir. Amerika’dan Çin’e bütün ülkelerinde bağımlığa dönüşen savurganlık yarışı, dünyanın çatısı olan Everest tepesinden, yuvarlanan çığ gibi, giderek büyümektedir. Yuvarlanmaya devam eden çığın, ovalara ulaştığında, neleri nasıl yok edeceğini kimse bilmiyor. Dünya Savaşları, Chernobyl, Challenger, Titanic ve Fukuşima bu çığdan ayrılan parçaların yol açtığı büyük yıkımlardır. Dünyada savurganlığın önüne geçmek için, gerekli önlemler alınmazsa, yıkımlar devam edecektir.
Savurganlığın tüketimden, tüketimin savurganlıktan ayrılmasında, belirleyici olan, dış dünyanın ekonomik kazançları değil, iç dünyanın kültürel kazançlarıdır. Son yüzyıllarda ülkelerin, petrol denizi üzerinde yüzmeleri, altın dağlarına sahip olmaları, savurganlığın yol açtığı yoksulluğun üstesinden gelmelerine yetmemektedir.
İç dünyaları yoksul olan toplumlar, doğal kaynak zengini olsalar da, hiçbir zaman, sürdürülebilir bir dış dünya zenginliğine kavuşamıyor.
Doğal kaynaklardan gelen zenginlikler, doğal olmayan savaşlarda yok olup gidiyor.