Hayatın her alanında ekonomik zenginlik kültürel derinlikle kazanılır 

Gündüzün geceyle, gecenin gündüzle iç içe olduğu gibi, kültür ekonomiyle, ekonomi de kültürle iç içedir. Kültür ve ekonomi et ve tırnağa benzer. Nasıl tırnak etten ayrılmazsa, ekonomi de kültürden ayrılmaz. Kültür ve ekonomi hayatın iki yüzüdür. Her kültürel çalışmanın, bir ekonomik boyutu olduğu gibi, her ekonomik çalışmanın bir kültürel boyutu vardır. Bunun için hiç kimse, ya kültür ya ekonomi diyemez. Herkes hem kültür, hem de ekonomi demek zorundadır. 

Toplumlarda kültür değişmeyen amaçların, ekonomi değişen araçların kaynağıdır. Kültürel ve ekonomik hayatın canlılığı, değişmeyen amaçları gerçekleştirme yolunda, araçların sürekli değişmesine dayanır. Korunması gereken amaçlarla, durmadan yenilenmesi gereken araçlar, kültürel derinlikle birlikte, ekonomik zenginliğin de güvencesidir. Buluşlarla ve yeniliklerle, üretim gücünü büyüten toplumlar, hayatın bütün alanlarına, yeni zenginlik kapıları açarlar. 

Kültür ve ekonomi güçlerinin, doruk noktasına şehirlerde ulaşılır. Şehirler kültürün ekonomiyi, ekonominin kültürü zenginleştirdiği büyük çekim alanlarıdır. Tarihçi Henri Pirenne’in, “Ortaçağ Kentleri” isimli kitabında vurguladığı gibi: “Hiçbir uygarlıkta şehir hayatı, ticaretten ve sanayiden bağımsız gelişmemiştir.” Tarihin her döneminde, kültür ekonomiyi, ekonomi şehirleri zenginleştirmiştir. Şehirler ya ticaret yollarında ya da göl, nehir ve deniz kıyılarında kurulmuşlardır. 

Pirenne’in “Şehirler ticaretin ayak izlerinden doğmuşlardır” yargısı, her çağda geçerli olmuştur. Bu bağlamda, Mekke, Medine ve Kudüs, kültür ve ekonominin olduğu kadar, şehirlerin de anasıdır. Kuruluşların kültürde ekonomiyi, ekonomide kültürü gören rüyaları, şehirlerde gerçekleşir. Büyük rüyalar büyük şehirlerde görülür. Her şehir, rüyalarının peşine düşen, gerçekleşmesi için ortaklık yapmasını bilen öncüleriyle, kültürel ve ekonomik gücüne güç katar. 

Kültürel derinlik ve ekonomik zenginlik, doğal etik, doğal hukuk ve doğal ekonomi ilkeleri ışığında, hayatın bütün boyutlarıyla güzelleştirilmesinden kaynaklanır. Hayatın güzelleştirilmesinde rüyaların, vazgeçilmez bir yeri vardır. Uğruna varını ve yoğunu ortaya koyacağı, rüyaları olmayan toplumlar, hem kültürel, hem de ekonomik alanda, büyük bir boşluğa düşmekten kurtulamazlar. Gece ve gündüz görülen rüyalar, toplumların kızıl elmalarını oluştururlar. 

İki dünyayı bir bütünlük içinde alan Gazali, kültürel ve ekonomik hayatın zenginleştirilmesinde ihtiyaçları, zorunlu, kolaylaştırıcı ve güzelleştirici olmak üzere, üç kademede ele alır. Kaynak oluşturmada, dağıtmada ve değerlendirmede, ihtiyaçların sırasına özen gösterilmesi gerekir. İhtiyaçların hiyerarşisine önem verilen ekonomilerde, sınırlı ihtiyaçların yerini sınırsız istekler almaz. Toplumun bütün kaynakları, gösterişin büyüsüne kapılmadan yerinde değerlendirilir. 

Ölçülemeyen kültürel değerler, ölçülen ekonomik değerlerden önce gelirler.

Dünyanın hiçbir yerinde, yoksul kültürlerin, zengin ekonomileri olmaz.

Ekonomik alanda başarının, yol haritası kültürel alanda gizlidir.