Hayatın her alanında yazılan kalır söylenen uygulanır

Uzun ömürlü insanlığın tarihiyle başlayan kültürler, yazılı kaynaklara dayanırlar. Özgünlüğünü koruyan kitapları olmayan kültürler, yüzyıllar içinde varlıklarını koruyamazlar. Bunun için, kültürlerin harman olduğu Anadolu’da, söz uçar yazı kalır, denilir. Yazıya dönüşmeyen söz, zamanla kalıcı olma özelliğini yitirir. Sözler kitaplarla ölümsüzlük kazanırlar.

Düşünceyi zenginleştirme ve eyleme dönüştürmede, yazma kadar okuma da önemlidir. Kültür dünyasında, okunmaya değer olan yazılır, yazılmaya değer olan da okunur. Yazma ve okuma ile okuma ve yazma birbirini zenginleştiren, bir eylemin iki ayrı yüzüdür. Francis Bacon’un vurguladığı gibi: “Okumak güçlendirir, konuşmak geliştirir, yazmak olgunlaştırır.”

Dünyanın her yerinde kitap denilince, herkesin aklına kültürlerin geleceğe taşınmasında, vazgeçilmez yer tutan eserler gelir. Her kültür, ana kaynaklarını oluşturan kitapların, tekrar tekrar okunmasıyla, derinlik kazanır. Kültürlerin canlılığı, ana kitapların sürekli yorumlanmasına dayanır. Her kuşak ana kaynaklarını, yeniden yorumlamak zorundadır.

Kitaplar yorumlana yorumlana zenginleşirler ve yeni kitaplar yazdırırlar. Sürekli yorumlanan kitaplar kalıcı olurlar. Zamanla geçerliliğini yitirmeyen kitaplar, sınırları olmayan denizlere benzerler. Güçlü kültürler, kalıcı kitaplardan beslenen kültürlerdir. Toplumları üzerindeki yaşadıkları topraklardan *önce, kültürlerinin beslendiği kitapları ayakta tutar.
Düşünceyi şiire, şiiri düşünceye dönüştüren bilge şair Sezai Karakoç’un “Sütunun Sıla”sı başlıklı yazısında: “Yansın söz, sussun kalem! Biz söyleneni ve yazılanı yaşamalıyız” diyerek, yazılanın ve okunanın, hayatı yaşanır kılmak için, olduğunu önemle vurgulamaktadır. Yazılanlar ve söylenenler, düşünceden eyleme, eylemden düşünceye dönüşmüyorsa, yazma ve okuma anlamını yitirir.

Yazma okumanın, okuma da yazmanın yolunu açmalıdır. Yazma düşünceyse, okuma eylemdir. Düşüncesiz eylem, eylemsiz düşünce olmaz. Düşünce eyleme, eylem de düşünceye dönüşmelidir. Yazılan okunmalı, okunan yazılmalıdır. Okunmadan yazılmaz. Kırk cümle okunmadan bir cümle, kırk sayfa okunmadan bir sayfa, kırk kitap okunmadan, bir kitap yazılmaz.

Yazmanın kutlu ilkesini, bir Hadis’ten yola çıkarak Necip Fazıl: “Seneler vurmadan silgiyi, bağlayın kitapla bilgiyi” diye kurallaştırır. Hayatın bütün alanlarında insanların en güvenilir, en yardımsever, her zaman, her yerde hazır olan dostları kitaplardır. Kitapların gösterdikleri yönde ilerleyenler, yollarını şaşırmazlar, önünde ya da sonunda amaçlarına ulaşırlar.

Türkler tarih içindeki büyük ve uzun yürüyüşlerinde, vatanlarını yanlarında taşımışlardır. Türkler’in yanlarında taşıdıkları vatanları, başlarının üzerlerinde tuttukları “Kutsal Kitap”larıdır. Kültürlerin vatanlarını beslendikleri kitaplar inşa ederler. Dünyada bütün kitaplar, kutsal kitapları anlamak ve anlatmak için yazılmıştır. Kutsal kitapların anası, Kur’an’dır.

Dünyaya açılmayan kültürler, canlılıklarını koruyamazlar. Toplumlar kültürlerini dünyaya kitaplarla açarlar. Kültürler kitapları izlerler.

Kitapların sınırsız güçlerini kavramayan toplumlar, yerel değerlerini küresel değerlere dönüştüremezler.

Kültürler dünyaya kitaplarla taşınırlar. Kültürler ihraç edilmez, kitaplar ihraç edilir.

Kitaplar her zaman en önemli kültür elçileri olmuşlardır.