Her şeyin aktığı sınırsız kare dünyada Habil’in çocuklarıyla Kabil’in çocukları birlikte yaşarlar

Dünyanın hiçbir yerinde kültürler, bulundukları yerde durmazlar. Kültürler de nehirler gibi akarlar. Her şey akar, toplumlar, tarihler, düşünceler ve kültürler. Kültürlerin tarihinde “Oluklar çift”, birinden kutsal kültürler akarken, birinden de seküler kültürler akar. Geçmişten geleceğe olan bu akışta, kültürler birbirleriyle hem yarışırlar, hem çatışırlar. Ekonomik, toplumsal ve siyasal canlılık, kültürlerin birbirleriyle yarışmalarından ve çatışmasından kaynaklanır.

Hayatın her alanında, nasıl her şey karşıtlarıyla bir arada bulunursa, kültürler de zıtlarıyla bir arada bulunurlar. Dünyanın güneşe muhtaç olması gibi, seküler kültür kutsal kültüre, kutsal kültür seküler kültüre muhtaçtır. Farklı kültürlerin yan yana bulunmadığı toplumlarda, hayatın hiçbir alanında gelişme olmaz. Kültürler birbirleriyle yarışarak zenginleşir, zenginleşerek yarışırlar. Kapılarını başka kültürlere kapayan kültürler, yeni açılımların, yeni atılımların öncüleri olamazlar.

Son iki yüzyılda, kutsal kültür, düşünce ve eylem alanında, seküler kültür karşısındaki üstünlüğünü yitirmiştir. Kutsal kültür dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelere, öncülük yapamamıştır. Her ülke İbn Haldun’un, ‘’Mağluplar galipleri taklit ederler’’ yasasına, dört elle sarılarak, dünyanın geleceğini kutsal kültürde değil, seküler kültürde aramıştır. Sekülerleşme dünyada Türkiye gibi, bütün ülkelerin gündeminde, ilk sırada yer almıştır. Ülkelerde ekonomik gelişmeyle, sekülerleşme özdeşleştirilmiştir.

Kültürlerin harman olduğu düz kare dünyada, toplumlar düşünceleriyle nehirlere, eylemleriyle göllere benzerler. Düşünceler zenginleştirdikleri eylemlere, göller beslendikleri nehirlere göre büyürler. Kültürler düşüncelerle eylemleri, altın oranda bütünleştirerek, gelişmenin sürükleyici gücü olurlar. Kültürlerin dünyayı dönüştürmedeki başarıları, görünen dünyayla görünmeyen dünyayı, yaşanabilir hayatın, birbirinden ayrılmaz iki yüzü olarak görmelerinden kaynaklanır.

Krizlerin üstesinden gelmek için, bütün dünyanın ihtiyacı olan kutsal kültürün gücü, iki dünyayı birbirinden ayırmadan, her ikisine de aynı değeri vermesinden kaynaklanır. Dünyada kutsal kültür, seküler kültür saatinin zembereği ve dünya barışının güvencesidir. Kutsal kültürün seküler kültür üzerindeki denetimi kalkarsa, dünya zembereğinden boşalmış bir saat gibi, hızlanır doğru zamanı gösterme gücünü yitirir, yolunu ve yönünü şaşırır.

Bütünüyle seküler kültüre odaklanan dünya, üretici gücünü yitirmiş, yönünü şaşırmış ve yolunu kaybetmiştir. Yirmi birinci yüzyıl, kutsal kültüre dönüş yüzyılı olacaktır. Seküler kültür yalnızca Moskova’da değil, bütün dünya başkentlerinde ölmüştür. Her ülke kendi kutsal kültürünün, ana kaynaklarına dönecektir. Kutsal kültür bir değerler bütünüdür, insanlığın geleceğini uçlarda aramaz, ancak uçlara dokunmasını ve uçları içselleştirmesini bilir.

Kutsal kültür iki dünyanın hem elidir hem dilidir.

Geçmiş geleceğe kutsal kültürle taşınır.

Kutsal kültürün denizi tükenmez.