İslam’ın ana referans çerçevesini belirleyen Türkistan’ın büyükleri bütün dünyayı aydınlatmaya devam ediyor

Kültürlerin birbirleriyle yarışında, güçlü rakipleri olmayanlar canlılıklarını koruyamazlar. Rakiplerini iyi tanıyan kültürler, sorunları çatışarak değil uzlaşarak çözerler. Uzlaşma arayanlar çatışma arayanlardan, her zaman daha güçlü olurlar. Yüzyıllar boyunca dünyada Hristiyan ülkelerle Müslüman ülkeler, kendi aralarında olmaktan daha çok kendi içlerinde savaşmışlar. Bu yüzden oluşmakta olan dünyada, kültürlerin hem kendilerinin, hem birbirlerinin ortak değerlerini iyi tanımaları, dünya barışı için hayati önem taşıyor.

Yirminci yüzyıl giderken Yirmi birinci yüzyıl gelirken, dünyada kültürlerin ve ülkelerin güçlerinin, doğal kaynaklarının bolluğunden önce, bilgi ve bilgelik sahibi bilgelerinin bolluğuna dayandığı açıkca gözleniyor. Ülkeler ekonomik ve kültürel alanlarda ne üretirlerse üretsinler, üretim güçlerinin kaynağında güzellikte yarışan, güzel olmasının bilen, güzelliği arayan insanlar en başta yer alıyorlar. Doğu’dan Batı’ya bütün ülkelerde üretim güçlerine yeni açılımları, yerel düşünmeyi ve küresel davranmayı başaran kurumlar ve kuruluşlar kazandırıyor.

Dünyanın hangi ülkesinde yaşarlarsa yaşasınlar dindarlar, bütün insanların aynı annenin ve aynı babanın, çocukları olduklarına inanırlar. Kutsal kitaplar insanlığın bilgi ve bilgelik birikimlerinin, herkesin paylaşıma açık ortak hazinesi olarak bilinmesini isterler. Müslümanların soyları ve renkleri ne olursa olsun, hepsi ortak ana kaynaklarından ve ortak küresel değerlerinden beslenirler. Bunun için ister Moskova’da, ister Pekin’de, ister Paris’te yaşasınlar, inanan insanların yaşayışları ve davranışları, ülkeden ülkeye büyük farklılıklar göstermezler.

Yirminci yüzyılın sonunda Orta Asya, Kafkas ve Balkan ülkelerindeki gelişmeler, Anadolu’nun bin yıllık ekonomik ve kültürel değerlerini Seyfeddin Erşahin’nin çalışmalarında önemle vurgulagığı gibi: Maturidi’nin, Ebu Hanife’nin ve Ahmet Yesevi’nin İman, İslam ve İhsan olmak üzere üç alanda ana sınırlarını belirlediği, geniş referans çercevesi içinde geçmişten geleceğe taşımaya zorluyor. Osmanlı coğrafyası yüzyıllarca kültürlerin yan yana var oldukları ülkeler birliği olarak, başta Türk ve İslam dünyasıyla birlikte, bütün dünyayı barış içinde bir arada yaşamaya davet ediyor.

Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında doruk noktasına ulaşan, her alanda Batılılara benzeme dönemi kapanıyor. Anadolu’da Konya’sıyla, Bursa’sıyla, İstanbul’uyla, yeni bir dönem başlıyor. Türkiye dünyaya kapalı toplum olmaktan çıkarak, bütün ülkelere açık toplum olma yolunda ilerliyor. Yeni dönemde Türkler kendilerine üç kıtada ve iki denizde, geniş alanlar açan temelleri Büyük Türkistan’da atılan İslam’ın değişmez değerlerine dört elle sarılıyorlar. Türkiye Batı dünyasından yardım alan bir ülke konumundan çıkarak, bütün dünyaya yardım eden ülke konumuna yükseliyor.

Ülkeler arasındaki iletişim ve ulaşım imkanlarının çok geliştiği bir yüzyılda, Türkiye’nin üretim güçlerini yıldan yıla büyüten, ekonomik ve kültürel kuruluşları Moskova’dan Pekin’e kadar, bütün şehirlere yatırım yapmanın yollarını arıyor. Sınırsız dünyada ülkelerin bayraklarını, kültürlerin aynası olan şehirlere, sert silahlı güçleri değil, esnek silahsız güçleri taşıyor. Oluşmakta olan merkezsiz dünyada, ülkeler kuruluşlarının ürünleriyle ve hizmetleriyle birlikte, kültürlerini ve değerlerini bütün şehirlere taşıyorlar. Orduların dönüştüremediği şehirleri, gönüllü kuruluşlar dönüştürüyor.

Dünyada hiçbir kuruluşun, hiçbir bilgenin Evliya Çelebi kadar derinden bilmediği, yakından tanımadığı Türk yüzyıllarında olduğu gibi, Buhara’da lise, Kazan’da üniversite eğitimini tamamlayan bir genç, İstanbul’da lisans sonrası çalışmasın yapararak, Saraybosna’da kendi işini kuruyor. Böylesine geniş ve zengin bir coğrafyayı tanıyan gençler, kendi şehirleriyle birlikte, Berlin’de, Paris’te, Londra’da, New York’ta, her şehirde başarılı oluyorlar. Avrupa şehirlerinde doğan gençler, Asya şehirlerinde yatırımlar yaparak, ülkeleri birbirlerine yaklaştırıyorlar.

Dünyada ekonomik ve kültürel güç Atlantik’ın Kuzey kıyılarındaki ülkelerden, Pasifik’teki ülkelere kayıyor. Yirminci yüzyılın “İki Kutuplu” dünyası, Yirmi birinci yüzyılda “Çok Kutuplu” dünyaya dönüşüyor.

Amerika ve Çin arasında İslam dünyası, belirleyici bir güç kazanıyor. Geleceğin anahtar ülkelerinin arasında, Malezya, Endonezya, Kazakistan, Pakistan, Bangladeş, İran, Mısır ve Türkiye önemli yer tutuyor.

Büyük Türkistan’nın bilgiyi bilgeliğe, düşünceyi eyleme dönüştüren büyük bilgeleri, doğdukları şehirlerinden bütün dünya şehirlerini aydınlatıyorlar.