Müslüman ve Hristiyan dünyanın savaşı olan birinci dünya savaşı bitmemiştir bütün hızıyla devam etmektedir

Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı sonrası, Necip Fazıl liselerde Arapca ve Farsca yerine, Yunan’ca ve Latin’ce öğretilmesinin tartışıldığı yıllarda, Türkiye’nin yerinin “Büyük Batı”dan önce, “Büyük Doğu”da olduğunu sürekli vurgulamıştır. O “Büyük Doğu”nun mimarı olarak,Mevlana’nın, Yunus’un ve Hacı Bayram’ın düşünceleriyle, eylemleriyle yoğurulan, her gün yeniden doğan, her gün yeni sözler söyleyen, yalın yaşamasını ve derin düşünmesini bilen Anadolu insanını görmüştür.

Türk toplumu Yirminci yüzyılın başında, Anadolu’da yitirdiği güneşi, aynı yüzyılın sonunda Anadolu’da bulacaktır. Anadolu Endülüs gibi, Doğu’nun ve Batı’nın yüzyıllarca bir arada yaşadığı coğrafyadır, iki dünyanın eşsiz bilgi ve bilgelik kaynağıdır. Necip Fazıl’ın “ Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” dizelerinde vurgulandığı gibi, nasıl gündüz geceye muhtaçsa, Batı Doğu’ya Doğu Batı’ya muhtaçtır.

Uzaklık ve yakınlık farkının, önemini yitirdiği düz kare dünyada, Doğu’suz Batı, Batı’sız Doğu olmaz. Doğu peygamberlerin bilgeliğinin, Batı bilginlerin bilgisinin yeni açılımlar kazandığı coğrafyadır. Necip Fazıl dünüyle, bugünüyle ve yarınıyla ele aldığı, bütün Doğu ve Batı dünyasının bilgilerini ve bilgeliklerini harmanlamıştır. Doğu’nun Batı’ya uzun ve büyük yürüyüşü, İsa Peygamberle başlamış, dünya durdukca devam edecektir. Bunun için Doğu ve Batı arasındaki son büyük hesaplaşma olan, “Birinci Dünya Savaşı” bitmemiştir, devam etmektedir.

Avrupa coğrafyasında Batı dünyasının, kendi içindeki bir savaşı olan “İkinci Dünya Savaşı” sona ermiştir. Doğusuyla ve Batısıyla iki dünyanın savaşı olan, “Birinci Dünya Savaşı” sona ermemiştir, Yirmi birinci yüzyılın başında Kıbrıs’ta, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de, Yemen’de, Sudan’da, Cezayir’de, Libya’da, Kırım’da,Kazan’da, Afganistan’da, hem cephelerde hem pazarlarda devam etmektedir. Doğu ve Batı dünyasının, yeni bir hesaplaşmadan kurtulması mümkün değildir.

Türkiye’nin öncülüğünde “Büyük Doğu” bütün kurumlarıyla ve bütün kuruluşlarıyla, dünyadaki gelişmeleri çok yakından izleyerek, her alanda “Büyük Batı”yla yarışmak, Batı dışındaki ülkelere örnek olmak zorundadır. Arapların İspanya’dan, Türklerin Doğu Avrupa’dan, Tatarların Kuzey Avrupa’dan çekilmeleriyle, iki dünyanın hesaplaşmasında defterler kapatılmamıştır. Dünyaya sürekli ekonomik ve kültürel kriz ihraç eden Batı’yla, Doğu her alanda bütün hızıyla süren yarışa hazır olmak zorundadır.

Dünyanın Yirminci yüzyılı Atina’ya ve Roma’ya dayanan Batılıların yüzyılı olmuştur, Yirmi birinci yüzyıl Mekke’ye, Medine’ye ve Kudüs’e dayanan Doğuluların yüzyılı olacaktır.

Batı’da kutsal medeniyet adına ne varsa, hepsi Doğu’dan ödünç alınmıştır. Avrupa’da doğmuş hiçbir büyük din yoktur. Bütün dinlerin anavatanı Doğu’dur.

Geçen yüzyılda bütün dünyada, Atina’nın insanlar arasında ayrım gözeten azınlık demokrasisi tartışılmıştır.

Gelen yüzyılda insanlar ayrım gözetmeyen Medine’nin çoğunluk demokrasisi tartışılacaktır.