Savaş yüzyılında devletlerin silahlı güçlerini edebiyatçıların silahsız güçleriyle durdurmak

Kültürlerin harman olduğu bir dönemde, savaşların sonu gelecek derken, başta Müslüman ülkeler olmak üzere, bütün dünyada savaşların, biri bitmeden biri başlamaktadır. Toplumlar kutsal kültürden uzaklaştıkça, savaşlar hız ve yoğunluk kazanıyor. Bütün dünya, savaş nöbetine tutulmuştur. Savaşların dünyayı sarstığı bir yüzyılda, barışın yolunu, kutsal kültürün aydınlığını, yüzlerinde taşıyan edebiyatçılar açacaktır.

Savaşsız bir dünyanın kapılarının anahtarları, politikacıların değil, edebiyatçıların elindedir. Onlar insanları kutsal kültürün derinliklerinde, büyük ve uzun yolculuklara çıkararak, bir kişiyi ölümsüzlüğün sınırlarına taşımakla, bütün insanlığı savaşlardan kurtarma arasında fark olmadığını bilirler. Onların tuttuğu ışıkta, düşünce eylemin, eylem düşüncenin yolunu açarak, hayat bütün boyutlarıyla, hem zenginleşir hem de yaşanır kılınır.

Seküler kültürün insanın bilgi ve bilgelik dünyasını, çok dar bir alana sıkıştırarak, çok boyutlu düşünce üretme ve eylem yapma yeteneğini, bütünüyle yok etmiştir. Kültür ve ekonomi dünyasının, böylesine çoraklaştığı bir dönemde, alınlarında kutsal kültürün, ölümsüz güneşi parlayan aydınlara, büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Onlar eserleriyle insanların arasından bakarak, toplumların geleceklerini görürler. Aydınlar ülkelerin geleceğinin habercileridir.

“Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm / Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” diyen Erdem Bayazıt’ın kitabı, “Sebeb Ey”in, ilk şiiri “Birazdan Gün Doğacak”, aydın sorumluluğunu göğsünde kurşun gibi taşıyan, Nuri Pakdil’e ithaf edilmiştir. Bayazıt şiirinde, ömrünü Anadolu’nun, Ortadoğu’nun, Kafkasların ve Balkanlar’ın üstüne bir karabasan gibi çöken, yabancılaşmayla, savaşmaya adayan Pakdil’in, düşünce ve eylem dünyasını anlatır.

Yazdıklarıyla olduğu kadar tavırlarıyla da bir kuşak üzerinde silinmez izler bırakan, Pakdil’in düşünce ve eylemi, Ankara’nın beton yapıları, arasında bir çiçek gibi açmıştır. Onun alnı, yabancılaşmaya karşı en soylu isyandır. Onunla “Gürültü susar, ses donar, sevgi tohumu patlar.” Çünkü Pakdil, Bayazıt’ın en güzel biçimde vurguladığı gibi: “Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.” O çoğu kez eylem yapar gibi düşünür, düşünür gibi eylem yapar.

Pakdil’in şiir dünyasında geleceğe ümitle bakılır. Onun şiiri düşüncesinden, düşüncesini de şiirinden ayılmaz bir bütündür. Bayazıt şiirin son bölümünde, onun zengin düşünce dünyasını: “Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler / Yemyeşil bir rüzgâr eser yıldızlar arasından / Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü / Çatlayacak yalanın çelik kabuğu / Sizin bahçenizde büyüyecek aşkın ve inancın güneş yüzlü çocuğu” dizeleriyle anlatır.

Yabancılaşmaya karşı verilecek savaşta, edebiyatla yeni derinlikler kazanan, kültürden daha etkili, daha dönüştürücü, daha vurucu, bir güç yoktur.

Dünyada kutsal kültürün güneşi, bilgi yığınları arasında bilgeliği yok eden, Batı’da batmıştır, Doğu’dan doğacaktır.

Seküler kültürün çelikten sert çemberi, kutsal kültürün ipekten, yumuşak kılıcıyla parçalanacaktır.