Ülkelerin yıldan yıla, birbirlerine daha bağımlı, hale geldiği bir dünyada, en büyük dinamik, küreselleşmenin kazandığı yeni boyutları kavramaktır. Kendilerini en etkili küreselleştirici güçler olarak gören Batı ülkeleri, küreselleştirdiklerini düşündükleri Doğu ülkelerini bıraktıkları yerlerde sanıyorlar. Oysa başta Müslüman ülkeler olmak üzere, Çin ve Hindistan, Batı dünyasını geçtikleri yerlerde görüyorlar.
Dünyadaki bütün ülkelerin, bir vücudun organları gibi, karşılıklı alışveriş içinde olmaları, ülkeler arasındaki Doğu ve Batı farkını, büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Dünyanın neresinde olursa olsun, her ülke, bir merkez ülkesi olduğu kadar, bir çevre ülkesidir, bir çevre ülkesi olduğu kadar, bir merkez ülkesidir. Artık dünyada merkez ülkeler denilince artık akla, Çin ve Hindistan yanında Brezilya, Endonezya, Meksika, Nijerya ve Türkiye geliyor.
Her ülkenin hem merkez, hem de çevre ülke olduğu bir dünyada, hiçbir ülkenin yalnızca çevre ülke olarak, kalması mümkün değildir. Bir çevre ülkesinin, dünyadan kopuk yönetimleri, toplumun merkez ülke olma taleplerine karşı duramazlar. Bu yüzden küreselleşme, merkez ülkeler için, bulunmaz bir fırsatsa, çevre ülkeler içen, karşı konulması oldukça güç bir tehdittir. Dönüşen dünyada her ülke, küreselleşmenin hızlandırdığı dönüşüme, uyum sağlamak zorundadır.
Peter Berger’ın ve Samuel Huntington’ın, Türkçe’ye “Bir Küre Binbir küreselleşme” olarak çevrilen derleme kitaplarında, Japonya’dan Şili’ye kadar on ülkenin, tecrübelerinden yola çıkarak, Yirmi birinci yüzyıl dünyasındaki, kültürel çeşitlilik tartışılmaktadırlar. Onlar dünyanın en büyük küreselleştirici gücünün, bilimiyle, sanatıyla, kültürüyle ve diliyle, Amerika’nın olduğunu vurguluyorlar. Onun her ülkeye, bir kültürel kargo gönderdiğini söylüyorlar.
Bütün ülkelere birer kültürel ve ekonomik, kargo gönderen platformların başında, her yıl Davos’ta toplanan “Dünya Ekonomik Forumu” gelmektedir. Yeni yüzyılda bir Batı, bir de geride kalanlar var diyen ve dünyada medeniyetlerin savaştığını ileri süren Huntington, söz konusu kargoya, Davos kültürü demektedir. Davos’tan bütün dünyaya ihraç edilen Batı’nın, ne pahasına olursa olsun, yalnızca kazanmayı düşünen kültürü, Batı’nın çevresinde bir ateş çemberi oluşturmuştur. Batı ya Kudüs kültürünü benimseyecektir ya da toptan yok olacaktır.
Etik ya da etik dışı yok, kazanan ya da zarar eden ekonomi vardır diyen, Davos kültürünün kuşatması altındaki Batı dünyası, ateş çemberi içine sıkıştırılmış bir akrebe benzemektedir. Ateş çemberiyle kuşatılan bir akrep, nasıl dışarı çıkmak için çırpınırsa, Batı dünyası da Davos kültürünün, kuşatmasını aşmak için çırpınmaktadır. Çünkü kutsal ve etik olan ne varsa, hepsi ateş çemberinin dışında kalmıştır. Batı dünyası bir çıkış yolu bulmak zorundadır.
Dünyadaki bütün ülkeler, Davos kültüründen önce, Kudüs kültürüne odaklanmalıdırlar.
Davos’un sorunlarının kaynağında; Kudüs çözümlerinden uzaklaşan Batı vardır.
Sorunları çözecek ortak değerlerin, merkezi Davos değil Kudüs’tür.
Kare dünyada Davos seküler, Kudüs kutsal değerlerin kaynağıdır.
Savaş dünyasını barış dünyasına Kudüs’ün dönüştürür.