Savaşlar ne kadar dehşet verici olurlarsa olsunlar her zaman insanları bekleyen bir nuh’un gemisi vardır

Dağın dağa kavuşmadığı, insanın insana kavuştuğu, herkesin birbirinin kapı komşusu, olduğu bir dünyada, bütün insanlık sürekli hareket halinde, seçimden seçime sürüklenmektedir. Artık seçim yapma zorunluğu, Sağ kültürle Sol kültür arasında değildir. Yeni yüzyılda herkes, kutsal kültürle seküler kültür arasında, bir seçim yapmak zorundadır. Yirminci yüzyılın savaşan ülkeleri, Yirmibirinci yüzyılda, savaşla bütün dünyaya, seküler kültür ihraç etmeye çalışmaktadırlar.

Savaşların birbirini izlediği düz kare dünyada, sınırlı seküler kültürün yöntemleriyle, sınırsız kutsal kültürün sorunlarını çözmek mümkün değildir. Seküler kültüre bel bağlayan insanlığın geleceği, geçmişinden daha iyi, daha güzel ve daha mutlu olmayacaktır. Aklın sınırlarını aşma riskini göze almayan, seküler kültürün misyonerleri, ateş çemberiyle kuşatılmış bir akrep gibi, kendileriyle birlikte bütün insanlığı intihara sürüklemektedirler. Dünyayı toz duman bulutuna çevirebilecek nükleer silahlarla, bütün insanlığı kuşatan seküler kültürün, dehşet çemberi daralmaya devam etmektedir.

İnançsız bir dünyanın misyonerliğini yapan Batı ülkeleri, yıllar önce Albert Camus’nun söylediğine benzetilerek tekrarlanırsa: “Ya kutsal kültürün paha biçilmez hazinelerini keşfedecekler, ya da seküler kültürün giderek daralan çemberi içinde, toptan intihar edeceklerdir.” Bütün çıkış yollarını kapatan, seküler kültürün söz sahibi olduğu duvarsız, kapısız dünyanın, her köşesinden çığlık sesleri yükselmektedir. Kutsal kültürle bağlarını bütünüyle koparan dünya,salgın hastalıktan sonra, yeni bir “Nuh Tufanı” ile karşı karşıya gelmenin arifesindedir.

Yeni bir Nuh Tufanı’na davetiye, çıkarmamak için bütün ülkelerin, seküler kültürden kutsal kültüre, savaş dünyasından barış dünyasına, sınırlı dış dünyadan sınırsız iç dünyaya, hicret etmesini öğrenmeleri gerekir. Bütün insanlığı kurtaracak Nuh’un Gemisi, seküler kültürün sığ sularında değil, kutsal kültürün derin denizlerinde beklemektedir. Kutsal kültürün derin denizleriyle, seküler kültürün sığ suları arasında, aşılması gereken büyük sıradağlar bulunmaktadır. Aşılmaz sıradağları aşanlar, İbrahim Halilullah,Musa Kelimullah,İsa Ruhullah, Muhammed Habibullah demesin bilenler olacaktır.

Nuhun Gemisi, sınırlı olandan sınırsız olana, ölümlü dünyadan ölümsüz dünyaya geçişin simgesidir. Sezai Karakoç’un Yirminci yüzyılda yazılmış bir “Füsüs” olan, “Yitik Cennet” kitabında vurguladığı gibi: “Her çağda şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, inananlar için bir Nuh’un Gemisi vardır.” Bütün insanlığı savaş dünyasından, barış dünyasına taşıyacak kurtuluş gemisi, dalgasız denizlerin değil, dalgalı denizlerin ortasında beklemektedir. İnsanlar dara düşmeden, yeni dünyanın kapıları açılmaz.

Dev Titanik’leri yutan, dev buzdağlı büyük denizleri aşmak için, bütün insanlığın seküler kültürün görünen zenginliklerinden önce, kutsal kültürün görünmeyen zenginliklerine ihtiyacı vardır.

Kutsal kültürün odak noktasında, sürekli hicret olgusu yer alır. Hayatın kolaylaştırılması ve güzelleştirilmesi, bütün dünyanın hicretin sağladığı gücün, bilincinde olmasına bağlıdır. 

Bütün insanlık kötülüklerden iyiliklere, kötümserliklerden iyimserliklere, açgözlülüklerden tokgözlülüklere hicret etmeyi öğrenmelidir.