Yeni dünyanın açgözlülüğü büyüten AVM’lere değil ihtiyaçları gideren çarşılara ihtiyacı vardır

Batı ülkelerinden bütün dünyaya ihraç edilen seküler kültürde, her insanın her gün tükettiği ürün ve hizmetlerin hacmini, günden güne, haftadan haftaya, aydan aya, yıldan yıla, biraz daha büyütmesi, bütün ülkelerde gelişmişliğin kutsal ölçüsü haline gelmiştir. Tüketimin böylesine önemsenmesi, insanların sınırlı ihtiyaçlarından daha çok, sınırsız isteklerinin karşılandığı alışveriş merkezlerini, kutlu mekanlara dönüştürmüştür.

Dünyanın her ülkesinde, tüketim yaşamanın aracı olmaktan çıkmış, hayatın amacı haline gelmiştir. Üretim ve tüketimin tarihi, insanlığın tarihiyle yaşıttır. Dünyada kültürel hayatın derinleşmesi, ekonomik hayatın zenginleşmesi için, gözleri doyurmaya amaçlayan alışveriş merkezlerine değil, karınları doyurmayı amaçlayan çarşılara ihtiyaç vardır. Açgözlülüğün büyütüldüğü dünyada, çarşılar değil alışveriş merkezleri, kendilerine vazgeçilmez bir yer açmışlardır.

Cahit Zarifoğlu’nun “İşaret Çocukları” şiirindeki, şiirsel anlatımıyla, “Yasin okunan” gül kokan, “Tütsü tüten” ve “Cami avlularına açılan” çarşılarda, isteklerden önce ihtiyaçlar karşılanarak, insanların gözlerinin doyurulmasına değil, karınlarının doyurulmasına önem verilir. Anadolu’da denildiği gibi: “Gözün karnı yoktur.” Gözler hiçbir zaman doymazlar.
Dünyanın sınırlı kaynakları, herkesin ihtiyaçlarını karşılar, ancak kimsenin isteklerini karşılamaz. 

Bursa’dan Üsküp’e, Şam’dan Kahire’ye, Türkler yönetimlerine katıldıkları, güvenliklerinden sorumlu oldukları bütün şehirleri, camilerle, çarşılarla, çeşmelerle, dergahlarla, hanlarla, hamamlarla ve kervansaraylarla donatmışlardır. Bir yakası Avrupa, bir yakası Asya olan İstanbul gibi, Kapalı Çarşı da Türklere Fatih’in armağanıdır. Fatih İstanbul’da, Ayasofya’yı camiye çevirerek kültürel dokuyu, Kapalı Çarşıyı inşa ederek ekonomik yapıyı bütünüyle değiştirmiştir.

Anadolu insanının ekonomik ve kültürel hayatında, çarşılar üretimde yardımlaşmanın ve tüketimde paylaşmanın doruk noktasına ulaştığı alanlardır. Bunun için Anadolu’da: “Bir dükkanla çarşı olmaz” denilir. Anadolu şehirlerinin her çarşısında, yüzlerce satış ve üretim yeri bulunur. Sezai Karakoç’un “Kapalı Çarşı” şiirinde vurguladığı gibi: “Kapalı Çarşı içinde kapalı rüya çarşıları” ile “Açık ve keskin yumuşak ve güzel Kur’an sesleri” birbirine karışır.

Kapalı çarşılarda “Yağmur karşılıklı yağar”, alışverite ka- zandıranlar kazanırlar, kazananlar kazandırırlar. Anadolu’nun düşünce ve eylem dünyasında, güzellikte yarışma kültürün, dürüstlükte yarışma ekonominin temelidir. Karakoç “Gül Muştusu”nda, “Gül” seven, “Gül” koklayan Fatih’in İstanbul’unun, hem kültürünü hem ekonomisini, gül yaprağından kubbeleri, gül fidanından çatıları, gül kokan insanlarıyla, geçmiş yüzyıllardan gelecek yüzyıllara taşımıştır.

İstanbul Türklerin Anadolu’daki bin yıllık tarihlerinin, binbir renkli çiçeğinin açtığı muhteşem bir gül bahçesidir. Lalelerin vatanı İstanbul, laleleriyle olduğu kadar, çarşılarıyla da dünyanın bütün şehirlerine, eşsiz bir örnek olmuştur.

Derin İstanbul’da, Derin Mekke, Derin Medine, Derin Kudüs el ele vererek, insanları özgürleştirerek özgünleştirirler, özgünleştirerek özgürleştirirler.

Üç ayrı dilden yazılmış, camileriyle ve çarşılarıyla konuşan İstanbul, yüzyılların içinde yazılmış, tekrar tekrar okunan bir kitaptır.

Yeni dünyanın New York’un göz kamaştıran avemelerine değil,İstanbul’un ihtiyaçları karşılayan, çarşılarına ihtiyacı var.