Yönetim bilmek dünyayı bilmektir hayatı ve insanı bilmektir

Yönetimin tarihi insanlığın tarihiyle başlar, yönetim sanatların en eskisidir, bilimlerin de en yenisidir. Dünyada köklü dönüşümlere yol açan, ekonomik ve kültürel gelişmeler doğrultusunda, değişik ülkelerde yönetim sorunlarını, ele alan kitapların sayısı, son yıllarda hızla artmaktadır. Ülkeler arasındaki sınırların önemini yitirmesiyle, her kuruluşun geleceğinde, büyük tehditler olduğu gibi, büyük fırsatlar vardır.

Richard Pascale ve Antony Athos, Batı’da büyük yankı uyandıran, Türkçeye kazandırılan, “The Art of Japanese Management” isimli kitaplarında, Amerika ile Japonya’nın yönetim anlayışlarını tartışmaktadır. Yönetim bilimi ve sanatı, kuruluşlara olduğu kadar, ülkelere yenilikci güç kazandıran, dinamiklerin başında gelmektedir.Geleceğin dünyasında, merkeziyetçi, hiyerarşik,insana güvenmeyen, yönetim kuramlarına yer yoktur.

Makinalara ağırlık veren, çalışanları makinalaştıran sanayi toplumlarının, yönetim paradigmaları, kültürlerin ve değerlerin önem kazandığı, bilgi toplumlarında geçerliliklerini yitirmişlerdir. Ürün, hizmet ve bilgi üretiminde, bir kuruluşu başarılı olarak yönetmede, “Beş M” formülüyle özetlenen girdiler, gerekli olmakla birlikte, hiçbir alanda yeterli olmamaktadır. Bilgi toplumlarında ana dinamikler bütünüyle değişmiştir.

Dünyadaki değişmelere ayak uyduramayan devletler, Roma, Madrit, Londra, Viyana, İstanbul ve Moskova çevresinde oluşan büyük güçler gibi, dağılıp gitmekten kurtulamazlar. En son dağılan Sovyetler Birliği, bir iç ya da dış savaş sonucu değil, dünyadaki gelişmelerin arkasında, kaldığı için dağılmıştır. Devletlerin geleceklerinin güvenceleri, savaşçı güçlerini yansıtan orduları değil, barışçı güçlerini yansıtan ve kusursuzluk peşinde koşan kuruluşlarıdır.

Dünyadaki değişmelere açık olmayan, kültürdeki ve ekonomideki gelişmelerle, kendilerini sürekli yenilemeyen, dünyaya gözlerini kapayan, devletler ve kuruluşlar, küçülmekten ve yok olmaktan kurtulamazlar. Devletler dünyasında olduğu gibi, kuruluşlar dünyasında değişime ayak direyenler, çok geçmeden ömürlerini tamamlar. Dünyanın önde gelen büyük kuruluşlarının, ortalama ömürleri kırk yılı aşmamaktadır. Hiçbir kuruluş para basan makina değildir.

Yazarlar kitaplarında, Amerika’nın düşmanlarının Japonlar ya da Almanlar değil, kendi kendilerini sınırlayan, yönetim kültürlerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Amerikalılar Japonlara bakarak, kendilerini daha derinden tanımaya, sorunlarını Japonların birikimlerinden yararlanarak, daha sağlıklı olarak çözmeye çalışıyorlar. Onlar Japonları kendilerinin izlemesi gereken, değişim ve dönüşüm yönünü görecekleri bir ayna olarak düşünüyorlar.

Amerika, Japonya ve Almanya, ülkelerin kendilerini tanımalarında birer aynadır.

Öğrenme özürlü olan devletler ve kuruluşlar, uzun ömürlü olmazlar.

Kuruluşlar canlıdır, değişime uyum sağlamazlarsa ölürler.