Dünyaya açık duvarsız kapısız bir üniversite olan Mavera dergisi

İnsanlığın her gün daha yaşanabilir bir dünyaya uyanması için, kültür ve sanatın açık üniversiteleri olan, düşünce ve eylem dergilerinin sayılarının çoğalması, büyük önem taşır. Dergilerin sayıları ne kadar çok olursa, kültür ve sanat çalışmaları da o kadar zengin olur. Düşünce ve eylem dünyasının derinliği, dergilerin nitelik ve nicelik bakımından bolluğundan kaynaklanır. Ekonomik, siyasal ve kültürel hayatı, çevrelerinde büyük bir çekim alanı oluşturan, kültür ve sanat dergileri değiştirir. Söz konusu dergilerin sayıları az, ancak etkileri büyüktür. Onların toplumların bütün kesimlerine dönük eğitimler veren açık üniversitelerdir.

Kültür ve sanat dergilerinde, sözün vazgeçilmez bir yeri vardır. Sözle düşünce eyleme, eylem düşünceye dönüşür. Doğurgan sözün ustaları kalabalıkları değil, kalabalıklar onları izler. Onlar düşünce ekerler, eylem biçerler, kültür ve sanatlarıyla toplumları dalgalandırırlar. Hayatın hem önünde, hem sonunda söz vardır. Söz kültürün sanata, sanatın kültüre, düşüncenin eyleme, eylemin düşünceye dönüşmesidir. Nasıl pusulasız gemi olmasa, kültürsüz sanat, düşüncesiz eylem olmaz. Kültür sanata, düşünce eyleme, hem yerel, hem küresel boyutlar kazandırır.

Mavera’nın yolu Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat’ın yolu gibi, kalabalıkların yolu değil, kalabalıkların izlediği yoldur. Her güçlü derdi, doğru yerde doğru zamanda, doğru biçimde konumlandırıldığında, Mavera’ya giden yolu bulur. Kültür ve sanatta amaç, doğru düşünmek doğruyu aramak, güzel düşünmek güzeli aramak, iyi düşünmek, iyiyi aramaktır. Doğrulukta, güzellikte, iyilikte yarışmanın olmadığı yerde, kültür ve sanat, düşünce ve eylem zenginleşmez. Sıradışı dergilerde, sıra dışı sanatçılar, okuyucularına, düşünce ve eylemin olduğu kadar kültür ve sanatın sınırlarında, yeni yaklaşımların yolunu açarlar.

Hayat doğum ile ölüm arasında yapılan bir yolculuktur. Mavera edebiyatı, hayatı iman için bilenlerin dergisi oldu. Macera edebiyat yoluyla, kültür ve sanatın, düşünce ve eylemin, kuşaktan kuşağa yeni boyutlar kazandırarak aktığı bir ırmak olmaya çalıştı. Mavera’nın yolu, ya Doğu’nun ya Batı’nın değil, hem Doğu’nun hem Batı’nın yoldur. Doğu’suz Batı, Batı’sız Doğu olmayacağı için, Mavera sayfalarında hem Necip Fazıl’a, hem Rimband’ya, hem Sezai Karakoç’a hem de Rilke’ye yer verdi. Mavera için, bilginin vatanın olmadığı gibi, gerçeğin de vatanı yoktur. Mavera’nın yolu, gerçeği aramaktır.

Anadolu insanı, Yirminci yüzyılda tarihinde benzeri görülmedik bir yabancılaşma sürecinden geçti. Mavera Anadolu insanının tabandan daha çok tavandan gelen yabancılaşma sürecine, edebiyatla direnen aydınların dergisi olmayı başardı. Mavera bilinen yolu değil, bilinmeyen yolu seçti. Mavera için yol, sıradan insanların kalabalık yolu değil, sıradışı insanların kuş uçmaz kervan geçmez yoludur. Mavera devlet ile millet arasına inşa edilen duvarları bir bir yıkmıştır. Devlet ile milleti bütünleştirmeye çalışmıştır.

Bulutlar yağmurların, yazarlar düşüncelerin habercileridir. Mavera yayın hayatı boyunca, güzel düşüncelerin olduğu kadar güzel eylemlerin de habercisi olmayı bildi. Mavera sayfalarını, hayatın her alanına açtı, insanı ilgilendiren her konuyla ilgilendi. Mavera’nın bir kurucusu değil, yedi kurucusu vardır. Ne zaman Mavera’nın adı anılırsa, yedi yazarı birden akla gelir. Nerede bir kurucusu konuşulursa, onunla birlikte yedi kurucusu da konuşulur. Mavera bu özelliğiyle, diğer dergilerden ayrılır. Mavera’nın kurucusu yazarı değil, kurucu yazarları vardır.

Bulutların yağmur yüklü oldukları gibi, dergiler de düşünce yüklüdür. Mavera, izlerini sürdüğü, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergileri gibi, Anadolu’nun bin yıllık kültür ve sanat birikimini geçmişten geleceğe, yerelden küresele taşımayı kendisine ana misyon edindi. Yunus’suz bin yıllık, Anadolu düşünülemediği gibi, Necip Fazıl’sız da bir Anadolu düşünülemez. Mavera’nın yazarları düşünce ve eylem dünyalarını, başkalarının yanlışları üzerine değil, kendi doğruları üzerine inşa ettiler. Kendilerini nasıl gördülerse, dünyayı öyle gördüler, sevdiler sevildiler, hiçbir zaman karamsar olmadılar.

Mavera yazarları, yazdıklarıyla yalnızca Anadolu insanının sesi değil, bütün insanlığın sesi olmayı istediler. Bunun için, Cahit Zarifoğlu, kendisiyle yapılan bir konuşmada,’’ Sanat insanın sesidir. Bu sesin ebediliğe perçinlenmesidir. Sanatçı ise, bu işin ustasıdır. O kendi sesini duyururken, aslında yalnız kendi sesini duyurmuş olmuyor, bütün insanlığa özellikle kendi toplumuna da sözcülük etmiş oluyor ‘’değerlendirmesini yapar. Mavera kalıcı kültür ve sanat eserlerini vermek için, bütün yazarlarıyla birlikte düşünce ve eylemi altın oranda harmanlamaya çalıştı

Yirminci yüzyılın sonunda, Yirmi birinci yüzyılın başında, sol ve sağ çatışma ekseninin yerine yerel ve küresel çatışma ekseni geçti. Artık dünyada çatışma sağcılarla solcular arasında değil, kutsal kültürle seküler kültür arasında yaşanıyor. Seküler kültürün tek dünyalı bakışına karşı kutsal kültürün iki dünyalı bakışı, bütün dünyada benimseniyor. Yeni dünya öncüleri, aklı yalnızda başında olanları değil, aklı hem başında hem de gönlünde olanlardır. Dünya sağcıların ya da solcuların, yoksulların ya da zenginlerin dünyası değil, iki dünyayı bir bütünün iki ayrılmaz yüzü olarak görenlerin dünyasıdır.

Düzleşen dünyada sağcılar ve solcular, yolsular ve zenginlerden önce yerel düşünenlerle küresel düşünenlerin, açık toplumlarla kapalı toplumların çatışması ve yarışması var. Yeni dünya ordulardan önce yazarların dünyasıdır, kitapların dünyasıdır, dergilerin dünyasıdır. Yunus Türkiye’nin, Shakeaspeare İngiltere’nin, Goethe Almanya’nın sesidir.

Düz kare dünyada kültür ve sanat dergileri, hayatı yaşanır kılmak için vardır. Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera gelecek nesillere bırakılmış eşsiz hazinelerdir. Dergiler hayatını kilometre taşlarıdır. Nasıl kovanından dışarı çıkmayan arının kovanında bal olmazsa, sınırlarını aşmamış dergilerin de geleceğe kalan yazarları olmaz. Bu bağlamda Mavera en güçlü, en başarılı dergilerden biridir. Her dergi neyi arıyorsa, onu bulur. Mavera, yolunda aradığını bulan bir dergidir.

İster roman, ister hikaye, isterse şiir, isterse deneme olsun, bir edebiyat eserinin gücü, ‘’beyaz haberlerim var kardeşlerim’’ diye seslenmesini bilmesinden kaynaklanır. Dünyanın ölümsüz edebiyat eserleri, yeryüzünün kara haberlerinden daha çok gökyüzünün beyaz haberlerine odaklanmışlardır. Onların görev ve sorumlulukları, görünmeyen dünyanın rüzgarlarıyla, görünen dünyanın bulutlarını dağıtmaktır. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, ümitsizliğe karamsarlığa ve kötümserliğe kesinlikle yer yoktur. Onlar edebiyatın gizemli tarlasına düşünce ekerler, eylem biçerler.

Doğurgan sözün büyük ustası, Sezai Karakoç, sanatı düşünce ve eylemi birbirine bağlayan ve birbirleriyle bütünleştiren, eşsiz bir ’’köprü’’ olarak görür. İki alan arasındaki uyum ve düzen ‘’Metafizik gerilim’’ ile sağlanır. Metafizik gerilimle toplumları dalgalandıran sanatçılar, düşünceyi eyleme dönüşmenin olduğu kadar eylemi düşünceye çevirmenin ustasıdırlar. Mavera, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat dergileriyle bütünleşerek, Türkiye’nin Yirminci yüzyılını dergiler yüzyılı yaptılar. Anadolu insanı, söz konusu dergilerle düşünce ve eylem dünyasının sınırlarına doğru, uzun ve büyük yolculuklara çıkmıştır.

Edebiyatın bayrağı yoktur. Edebiyat eserlerinde yerel değerler kadar, küresel değerler de tartışılır. Mavera’nın üçüncü sayısında, benim yönettiğim, Akif İnan, Rasim Özden Ören ve İsmet Özel’in katıldığı, ‘’Edebiyatta Evrensellik ve Yerellik’’ oturumunda ele alınan konular, bugün de geçerliliğini koruyor. Hayat, ölüm, güzel, doğru ve iyi gibi konular bütün insanlığın küresel sorunlarıdır, bütün insanlığı ilgilendirirler. Edebiyat eserleri, yerelliği küreselleştirdikleri, küreselliği yerelleştirdikleri ölçüde kalıcı ve uzun ömürlü olurlar. Her edebiyat eseri seslendiği ve kendileriyle iletişim ve etkileşim kurabildiği insanlarla değer ve güç kazanır.

Gerçek güzeldir, güzel gerçektir. Dünyanın neresinde olursa olsun, edebiyatçının en başta gelen sorumluluğu güzellikte yarışmak, iyilikleri özendirmek, kötülükleri, önlemektir. Bütün dünyada haksızlığa karşı çıkanların başında edebiyatçılar gelir. Edebiyatçılar için bir insanın haksızlığa uğramasıyla, bütün insanlığa haksızlığa uğraması arasında fark yoktur. Onlar için bir insanın yaşatılması, bütün insanlığın yaşatılmasıdır. Onların sesi yalnızca ülkelerinin değil, bütün insanlığın sesidir. Onlar yalnızca ülkelerine değil, bütün dünyaya seslenirler. Bu yüzce Mavera yalnızca Anadolu insanına değil, bütün insanlığa seslenmiştir.