Edebiyatçılar kültürde ve ekonomide gökyüzünün balını yeryüzünün peteğine taşırlar

İnsanlar yağmur benzeri, gökyüzünden yeryüzüne gelmişlerdir. Her insan kendisine verilen zaman tamamlandığında, yağmurun buharlaşıp gökyüzüne yükselmesi gibi, geldiği yere dönecektir. Nasıl gündüzün maverası geceyse, yeryüzünün maverası da gökyüzüdür. İnsan yitirdiği gökyüzünü, yeryüzünün ötesinde bulacaktır. İnsanın en büyük ve en önemli görevi, gökyüzünün balını, yeryüzünün peteğine taşımaktır.

Yeryüzü gökyüzünün kovanıdır. Gökyüzünün yeryüzündeki kovanında, bilinmeyen ballar bulmak için, Goethe gibi, “Benim servetim zaman, benim tarlam zaman” demesini bilmek gerekir. Gökyüzünün balını, yeryüzünün peteğine taşımak için, zamanın yoğurucusu olmak gerekir. Hayatın her alanında iyilikte, güzellikte ve dürüstlükte yarışmadan, zaman avuçların içine alınarak yoğurulmaz. Zamanın nabzını tutanlar, hem yeryüzünde, hem de gökyüzünde zamanı değerlendirmesini bilenlerdir.

Dünyada edebiyat dergileri, “Her şeyin bir maverası vardır, maverasız hiçbir şey olmaz” diyen, edebiyat severlerin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Edebiyat sevdalıları, birbirlerini tanırlar, severler ve güvenirler. Edebiyat edebiyatçıların güzelliği, iyiliği ve doğruluğu arama serüvenidir. Onlar bütün ülkelerin, önemli dergilerini ve büyük edebiyatçıların bilirler. Arıların bal yapmak zorunda oldukları gibi, edebiyatçılar da yazmak zorundadırlar.

Edebiyat dergileri, yeryüzünün maverası gökyüzüdür diyerek, sayfalarında yeryüzüne ve gökyüzüne dönük, hiçbir konuya uzak durmazlar. İnsanın olduğu yerde edebiyat, edebiyatın olduğu yerde insan vardır. Nasıl ağacın meyva vermesi ağacın, gülün kokması gülün göreviyse, edebiyatçının yazması da edebiyatçının görevidir.

Edebiyatçıların döne döne yazdıkları roman, insanın romanıdır. İnsanı ilgilendiren her konu, edebiyatçıları da ilgilendirmiştir.
Edebiyatçılar kutsal kitaplarda söylenmemiş bir söz yoktur diyerek, edebiyatın aynasını hem yeryüzüne, hem de gökyüzüne tutarlar, yeryüzünde gökyüzünü, gökyüzünde yeryüzünü görmeye çalışırlar. Edebiyatçılar iki dünyayı bilenlere öğrenci, bilmeyenlere öğretici olurlar.

İki dünyanın edebiyatçıları, seküler kültürün yanlışlarına değil, kutsal kültürün doğrularına odaklanmışlardır. Onların edebiyatı nefret ettirmek için değil, sevdirmek için bilirler. Dünya yaşanmayacak kadar daralırsa, edebiyatçılar dünyayı, şiirleriyle, hikayeleriyle, denemeleriyle ve romanlarıyla genişletirler.

Edebiyatla hayatı kolaylaştırmak, güzelleştirmek ve sevdirmek edebiyatçıların işidir. İnsanlar için iyi olanlar, edebiyat için de iyi olurlar.

Gökyüzü yeryüzünün, edebiyat insanın maverasıdır. Maverası güzel olanların, kendileri daha güzel olurlar.

Edebiyatın yarısı sevmek, yarısı da sevdirmektir. Sevenler sevilirler. “Sevelim sevilelim.”