Müslüman ülkelerde demokratik yönetimi dünya demokrasi tarihini iyi bilen bilgeler zenginleştirir

Yirmi birinci yüzyılda dünyanın bütün ülkelerinde, demokrasi tartışmaları gündemlerde, ilk sıralarda yer alıyor. Sekülerlik gibi her ülkenin ekonomik, siyasal ve kültürel yapısına göre tanımladığı demokrasi, gelecek yıllarda Çin ve Rusya başta olmak üzere, bütün dünyada tartışılmaya devam edecektir. Amerika’nın başkanlıkla, Fransa’nın yarı başkanlıkla ve İngiltere’nin meclisle yönetiminin geliştirilmesi için, dünya üniversitelerinde araştırmalar devam ediyor.

“Halksız Demokrasi” ve “Seçimle Gelen Krallar” kitaplarıyla, demokrasi uygulamalarını eleştiren, Maurice Duverger demokrasiyi, “Yöneticilerin dürüst ve serbest seçimler yoluyla seçildiği yönetimler” olarak tanımlamaktadır. Demokrasilerde seçmenler seçimlerle, güçler ayrılığına özen göstererek, yasama ve yürütme çalışmalarını yapacak yöneticileri seçerler. Ve bir dönem için kendileri adına, karar verme yetkisi verirler.

Demokratik yönetimlerde meclisler, siyasal partilerle bütün seçmenlerin görüşlerini, ne kadar güzel yansıtırlarsa, o kadar güzel sonuçlar alırlar. Bu yüzden demokratik kurumlara ve demokratik kurallara önem vererek, savunan siyasal partiler demokrasilerde, vazgeçilmez bir yer tutarlar. İster iktidarda, ister muhalefette olsun partiler, dünyadaki gelişmelere uyum sağlamada başarılı olmazlarsa, demokratik yönetimleri zenginleştiremezler.

Osmanlı dönemindeki iki Meşrutiyet, Cumhuriyet yıllarındaki tek ve çok partili yönetimleriyle, Türkiye İngiltere gibi, Fransa gibi Avrupa ülkelerinden geri kalmayan, yüzyılların içinde oluşan zengin bir yönetim birikimine dayanır. Türkiye’de meclis geleneği Tanzimatla başlar. Dünyada demokratik yönetimlerin başarısı, açıklık içinde sürekli yenilenmelerine dayanır. Gelişmelerin sürükleyici güçleri olmayan yönetimler, uzun dönemde varlıklarını koruyamazlar.

Demokrasilerin yenilemesinin, özgün eserler vermesinin en büyük kaynağı, Kabiloğullarının bilginlerinden daha çok, Habiloğullarının bilgelerinin katkılarıdır. Dünya yönetim tarihinde ilk yazılı anayasa, İngilizlerin “Magna Carta”sından çok önce, Son Peygamberin hazırladığı ve başarıyla uyguladığı “Medine Sözleşmesi”dir. Medine’de ilk örneği verilen yönetim, bütün insanlığın bilgi ve bilgelik birikiminde, çok önemli bir kaynak oluşturur.

Dünyada Yirmi birinci yüzyılda, tartışılan demokrasinin tarihi, iki yüzyılı bulmaz. Bütün ülkelerdeki siyasal partiler, yüzyılı çok aşmayan bir geçmişe dayanırlar. Ülkelerin yönetiminde iyilerin en kötüsü, kötülerin en iyisi olan demokratik yönetimler, her zaman gelişmeye açık yapılarıyla, yönetimlerde bir amaç olmaktan daha çok, bir araç işlevi yüklenirler. Demokrasiler değer kaynakları olma görevi değil, değerleri koruma görevi yüklenirler.

Büyük sayılar yasasının, geçerli olduğu demokrasilerde, çoğunluk her zaman doğrulukta birleşir.

Demokrasi insana değer vermektir.İnsanda yönetimi, yönetimde insanı görmektir.

Demokrasilerde insanlar yönetimleri, kurşun atarak değil, oy atarak değiştirirler.