Edebiyatlar medeniyetlerin, ruhlarının dokunduğu gizemli atölyeleridir. İster kutsal, isterse seküler kültüre dayansın, her medeniyetin ruhunu yansıtan, değerlerini ele alan bir edebiyatı vardır. Aydınlanma döneminin seküler edebiyatı, kutsal kültüre dayanan edebiyatın, kaynaklarını kurutmuştur. Sekülerleşme sürecinde, kutsal kültürün değerleri, tedavülden kaldırılmış paralar gibi, geçerliliklerini yitirmişlerdir. Yirminci yüzyıl sekülerleşmenin doruk noktasına çıktığı yüzyıldır.
Edebiyat ile medeniyeti birbirinden ayrılmaz, bir dünyanın birbirini tamamlayan iki ayrı dünyasıdır. Kimlikleri romanlarının, hikayelerinin, şiirlerinin ve denemelerinin isimlerinde gizli olan, Anadolu’nun geçmişten geleceğe bakan edebiyatçıları, medeniyetin değerlerini edebiyata, edebiyatın değerlerini de medeniyete taşımışlardır. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, edebiyata edebiyat için önem verilmemiştir. Onlar edebiyatı medeniyet için, kutsal kültür için bilmişlerdir.
Anadolu insanının bin yıllık düşünce ve eylem dünyasına, yeni boyutlar kazandıran edebiyatçılar, iki dünyanın edebiyatını, gerçeği aramanın aracı, doğru düşünmenin yolu ve güzelliğin güvencesi olarak görmüşlerdir. Edebiyatla medeniyeti, medeniyetle edebiyatı bütünleştirenler, biri ten biri can, dünyası olan iki dünyaya, bir bütün olarak bakmışlar, roman, hikaye, şiir ve denemeleriyle, Anadolu insanının düşünce ve eylem dünyasında kalıcı izler bırakmışlardır.
Türkiye’nin sesi olan edebiyatçılar, edebiyatın her alanındaki çalışmalarıyla, Anadolu’nun medeniyet değerlerini özümseyerek, iki dünya edebiyatının, en güzel örneklerini vermişlerdir. İki dünya edebiyatı, kutsal kültürü içselleştirerek, bütün boyutlarıyla, hayatı anlamlandıran edebiyattır. Bir dünyada biten, bir dünyada başlayan hayat, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla, birbirini tamamlayan bir bütündür. Bir dünyada yetiştirilen ağaçlar, bir dünyada meyvalarını verirler. Bir dünyada yazılan kitaplar, bir dünyada okunurlar.
Edebiyatçılar geçmiş yüzyıllardan gelen edebiyat birikimine, yeni katkılarla zenginleştirerek, gelecek yüzyıllara taşırlar. Tarihçiler geçmiş yüzyıllarda olanları ele alırken, edebiyatçılar gelecek yüzyıllarda olacakları ele alırlar. Yeni kuşakların geçmiş kuşakları izledikleri gibi, gelecek kuşaklar da yeni kuşakları izleyecektir. Kuşaklar arkalarına dönüp baktıklarında, kendilerinden önce gelenlerin, açmış oldukları yolları izlediklerini göreceklerdir. Edebiyatçılar yerelleşerek küreselleşirler, küreselleşerek yerelleşirler. Edebiyatçıların kimlikleri kitaplarıdır.
İki dünya edebiyatının dünyadaki öncüleri, ne yazarlarsa yazsınlar, iyimserlik rüzgarlarıyla, kötümserlik bulutlarını dağıtan, güzellikle silahlanmış güzel insan avcılarıdır. Onlar güzel insanların hem medeniyetlerinin, hem de edebiyatlarının güzel olacağını, herkesten daha iyi bilirler. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, dünya barışının en büyük güvencesi, iki dünya edebiyatını özümsemiş ve içselleştirmiş, iki dünyayı bütünlük ve süreklilik, içinde ele alan edebiyatçılardır. Onların misyonları, insanların iç dünyalarını derinleştirerek, dış dünyalarını güzelleştirmektir.
İki dünyanın edebiyatçıları elinde, edebiyat medeniyete, medeniyet edebiyata dönüşür. Onların edebiyatında, bilinen dünya kadar bilinmeyen dünya, yaşanılan dünya kadar yaşanılacak dünya vardır.
İki dünyanın edebiyatçılarında, bilgi ile bilgelik, düşünce ile eylem arasındaki altın oran özenle korunur. İki dünyanın edebiyatı hayatın edebiyatıdır.
Hayat bütün alanlarıyla, bütün boyutlarıyla, bir olan iki dünyayı, ölen bedenlerin ölmeyen ruhları, içlerinde taşıdıkları gibi taşır.