Kültürleri derin olmayan toplumların ekonomileri zengin olmaz

Yirminci yüzyılın ilk yarısında, birbirini izleyen iki dünya savaşıyla, Avrupa ülkeleri bütün altyapı yatırımlarını yitirdiler. Onlar savaşlar sonrasında, kültürel kaynaklarına dayanarak, ekonomilerini yeniden inşa etmeyi başardılar. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında da, Müslüman ülkeler iç ve dış savaşlarla, yakıldılar ve yıkıldılar. Birbirini büyüten savaşlar, doğal kaynak zengini ülkeleri, temel ihtiyaçlarını karşılamayan ülkelere dönüştürdüler.

İslam dünyası küllerinden doğmasını bilen anka kuşu gibi, savaşların yol açtığı yıkıntılar arasından doğmak için, kültürel kaynaklarına dönerek, ekonomisini sağlam temeller üzerine inşa etmek zorundadır. Dünyada hiçbir ülkenin, kendi kültürel değerlerini bir kenara iterek, başka ülkelerin kültürel değerleriyle, güçlü bir ekonomik yapıya kavuşması beklenmez. Bütün ülkelerde ekonomik güç, kültürel güce dayanır. Başarı kaynağı kültürel zenginliktir.

Tarih boyunca derin bir kültüre sahip olmayan toplumların, zengin bir ekonomiye sahip oldukları görülmemiştir. Toplumun bütün kesimlerinin benimsediği, sürekli zenginleştirdiği ortak kültür, güçlü bir ekonominin beslendiği, en önemli kaynaktır. Kültür bilinci olmayan bir toplumun, ekonomi bilinci olmaz. Kültür ekonominin, ekonomi hayatın temelidir. Kültürün değerleri ekonomiye, ekonominin büyüklüğü hayata yansır.

Sezai Karakoç şiirlerinde ve düşünce kitaplarında, kültür ve ekonomiyi, bütünlük ve süreklilik içinde ele alan, düşünür ve şairlerin başında gelir. Onun düşünce ve sanat dünyasında, kültür ve ekonomi, birlikte ele alınır ve altın oranda harmanlanır. O şiir ve düşüncede oluğu gibi, kültür ve ekonomide de yeni bir çığır açmıştır. Onun için kültür ve ekonomi, alanında verilen savaş, cephelerde verilen savaştan çok daha önemlidir.

Karakoç’un “Diriliş Neslinin Amentüsü” isimli kitabında vurguladığı gibi: “İslam ekonomisinde, kişinin hür teşebbüs yetisini körelten devletçiliğe yer olmadığı gibi, tröstlerin doğumuna sebep olan tekelci özel sektör kapitalizmine de yer yoktur.” Onun önerdiği kültürel doku ve ekonomik yapıda, çarşı caminin, cami çarşının bir uzantısıdır. Müslüman toplumlarda, cami kültürün, çarşı ekonominin, iki ana dinamiğidir.

Yüzyıla yakın bir süreden beri, büyük bir savaş görmeyen Türkiye’nin, ekonomisine yeni açılımlar kazandırması, kültürüne yeni açılımlar kazandırmasına bağlıdır. Dünyanın önde gelen düşünürlerinin, sürekli vurguladıkları gibi, toplumları güçlü kılan ana dinamik, bağlandıkları ve durmadan, yeniledikleri kültürel değerleridir.

Kültürel alanda üretici olmayan toplumlar, ekonomik alanda tüketici olurlar.

Dünyada ekonomi kültüre değil, kültür ekonomiye bilinç kazandırır.